UZUN süredir yurt dışında, Almanya’da yaşayan liseden bir arkadaşımla WhatsApp’tan telefonla uzun uzun konuştuk… Almanya ile Türkiye’yi tartıya koyduk…

Uzunca muhabbetimizin konusu buydu… Almanya’da yaklaşık 40 yıldır yaşayan ve yaz aylarında tatilini yapmak üzere Türkiye’ye gelen arkadaşım, artık Almanya’da kök salmaya başladı. Zira, Türkiye’ye 1960’lı yıllarda kapılarını açan Almanya’ya, 1976 yılında liseyi bitirdikten sonra gitmişti arkadaşım…

Artık orada çocuk ve torun sahibi oldu. Kızı Selin ise Almanya’da bir Eyalet Savcısı olarak görev yapıyor…

Bu durum, bir Türk kızının başarısıdır ve elbette ki, övünülecek bir durumdur…

Ezcümle…

Ailecek mutlular…

Huzurlular…

Hayatın güzelliklerini yaşıyorlar!

Muhabbetin sonunda arkadaşım, cümleyi şöyle bağladı:

“Türkiye’de gülmeyi unutmuştuk! Ülkemize gönülden bağlıyız; lakin Almanya’da daha mutluyuz!”

NASIL MUTLU OLMASINLAR Kİ?

Şu güzel ülkemizin son yıllarda düştüğü klasmana bir bakar mısınız? İnsanları mutlu kılacak tüm unsurlarda -maşallah- zirveye oynuyoruz!

 Yeterli liyakati olmayan insanların yönettiği ekonomi bir çıkmaza girdi! Sonrasında da iki yakamız bir birbirine kavuşmadı!

Şu anda Türk ekonomisi 167 ülke arasında 103. durumda…

Böylesine vahim bir durumdan nasıl bir yaşam beklenir ki? Sonunda, insanların yüzü gülmüyor. Caddeye çıkın ve insanların yüzlerini bir inceleyin; her birinin yüzü asık ve düşünceli…

ADALET DEVLETİN TEMELİDİR!

“Adalet mülkün temelidir” diye yazar mahkeme salonlarında. Ama gel görün ki, öyle davalar var ki, davalı ve davacı insanlar ölüyor, fakat mahkeme bir türlü sonuçlanmıyor!

Durum böyle iken, bir yandan da “Geç gelen adalet, adalet değildir” diyoruz…

Diyoruz da gerisi; kayısı bahçesi…

Değişen bir şey yok…

Zira adalet mekanizmasında da olması gerekenin çok ama çok gerisindeyiz…

Kararları, tüm vatandaşları bağlayıcı olan Anayasa’yı bir alt mahkeme, amiyane bir tabirle iplemiyor bile…

Çünkü, her defasında Anayasa’yı eleştiren ve küçük ortağın da “Anayasa kaldırılmalı” dediği bir ortamdan güç alıyor bu mahkemeler…

Sonra da “Anayasayı yenileyeceğiz… Askeri tahakkümden kurtaracağız… Daha demokratik ve insani değerlere saygılı bir hale getireceğiz” diye feveran eden bir yönetim var…

Söyler misiniz… Bu Anayasa’ya saygı duymadan, kurallarını harfiyen uygulamadan yenisine nasıl ulaşacaksınız?

TÜM GÖSTERGELER ZİRVE YAPIYOR!

Bir basın mensubu olarak, önce basınımızın hal-i pür melaline bir göz atayım.

Gazeteciliğe başladığım 1970’li yılların ortalarında basın, demokrasinin 4’üncü kuvveti olarak görülürdü. Yasama, Yürütme ve Yargı’dan sonra gelirdi Basın… İtibarı vardı. Gazeteler çok okunurdu… Nerede ise her eve bir gazete girerdi…

Zira, Türkiye’nin nüfusu 40 milyon civarında, üç-beş tane gazetenin toplam tirajı ise 4.5 – 5 milyon civarında idi.

Gazeteleri hatırlatayım… Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet, Tercüman ve Günaydın… İki adet de magazin ağırlıklı gazete Kelebek ve Saklambaç vardı. Tan gazetesi ile Son Havadis ara ara çıkar, kapanırdı…

Hepsi bu…

Şimdi ise 30’un üzerinde ulusal gazete var. Ve bunların gerçek tirajları toplamda 1 milyonu bulmuyor!

Nüfusumuz 86 milyona dayanmasına rağmen, maalesef durum böyle…

YA DİĞER UNSURLAR NE DURUMDA?

Basın elbette ki önemli bir göstergedir, lakin yeterli değildir… Mutluluk endeksine bir bakalım hele… Dünyada 112 ülke arasında yapılan bir mutluluk endeksi raporuna göre Türkiye 102. sırada imiş…

Yani mutlu değiliz… Yüzlerimiz gülmüyor…

Ve en acısı; bir eski nesil, acıyı, mutluluğu bir nebze de olsa yaşamamıza rağmen, yeni gelen gençlik yaşamı böyle zannediyoruz…

Ve onun için de mutluluğu yurt dışına çıkmakta arıyorlar… Bir ülke yönetimi, kendi öz be öz çocuklarını ülkesinde tutamıyorsa, o ülkenin kaderinde bundan daha kötü bir durum yoktur; olamaz!

Enflasyon düzeyinde Avrupa şampiyonuyuz… Dünya klasmanında ise 10’uncu durumdayız…

ZİRYEYİ KİMSEYE BIRAKMIYORUZ!

Adalette, eğitimde, refahta, mutlu yaşamda ne kadar gerilerde kalsak da ileride bulunduğumuz alanlar da var canım… Hakkını yemeyelim!

Kara para aklamada, her türlü kaçakçılığın, eroin ticaretinin tavan yaptığı bir ülke konumundayız…

Kadın cinayetlerinde, çocuk istismarında, çocuk yaşta evliliklerde hep birinciyiz!

Bu durum aslında, Türkiye gibi bir İslam ülkesi için, geçmişte büyük imparatorluklar kurmuş bir milletin bakiyesi için yüz kızartıcı bir durumdur.

Merhum Mehmet Akif, bir şiirinde şöyle der eski ile yeniyi kıyaslarken;

“Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl bir devletmişiz,

Gelmişiz, dünyaya, milliyet nedir, öğretmişiz…”

Şimdi öyle bir hal aldı ki ülkemiz, geçmişte yaşadığımız yüksek kaliteyi yeniden çalışma ve ezberleme zamanındayız. Yani sil baştan… Yani fabrika ayarlarına dönme aşamasındayız…

Ne diyeyim…

Allah durumumuzu hayreylesin, geleceğimizi aydın ve mutlu kılsın.

***************

ANLAMLI SÖZ

“Mutlu olmayı yarına bırakmak, karşıya geçmek için nehrin durmasını beklemeye benzer… Bilirsiniz, nehir asla durmaz!”

KIZILDERİLİ ATASÖZÜ