Öğretmenlik mesleği, sadece bilgi aktarmaktan ibaret olmayan, aynı zamanda toplumsal sorumluluk gerektiren bir meslektir. Ancak, günümüzde öğretmenler, dijital çağın getirdiği yeni iletişim araçları ve sosyal medya kullanımıyla ilgili ek baskılarla karşı karşıya kalmakta. Öğretmenlere yönelik şiddet yasalarını yeniden düzenleyen ÖMK’da (Öğretmenlik Meslek Kanunu) yer alan disiplin hükümleri önemli bir tartışma konusudur. Özellikle, veliden izin almadan öğrencilerin görüntülerini sosyal medyada paylaşan öğretmenlere kınama cezası verilmesi dikkat çekici bir düzenlemedir. Ancak bu düzenleme gerçekten gerekli mi, yoksa öğretmenlerin özgürlüğünü kısıtlayan ve sorunları derinleştiren bir adım mı?
FIRSATLAR VE RİSKLER
Sosyal medya, modern çağın en etkili iletişim araçlarından biri haline geldi. Öğretmenler, sınıf içi etkinlikleri, öğrencilerin başarılarını ve eğitim süreçlerini paylaşarak, hem şeffaflığı arttırmayı hem de çocukların eğitimine daha aktif katılımını sağlamayı amaçlıyor. Bu paylaşımlar, aynı zamanda öğretmenlerin yaptığı işin toplum nezdinde görülmesi ve takdir edilmesini de sağlar. Ancak, öğrencilerin görüntülerinin izinsiz paylaşılması, gizlilik ve mahremiyet ihlalleri gibi ciddi etik sorunlar doğurabilir. Bu tartışılabilir bir konu…
KINAMA CEZASININ YETERLİLİĞİ
Veliden izin almadan yapılan paylaşımlar için getirilen kınama cezası, öğretmenlerin sosyal medya kullanımını daha dikkatli yapmalarını sağlamayı amaçlıyor. Ancak, bu cezanın yeterliliği ve adil olup olmadığı tartışmalıdır. Öncelikle, öğretmenlerin bu tür paylaşımları neden yaptıklarını ve bu paylaşımların arkasındaki niyetleri anlamak önemlidir. Birçok öğretmen, öğrencilerin başarılarını ve sınıf içi etkinlikleri paylaşarak motive edici bir ortam yaratmayı hedefliyor. Öğrencilerin başarılarının kutlanması, onların kendilerine olan güvenlerini arttırır ve eğitim sürecine olumlu katkı sağlar.
MAHREMİYET DENGESİ
Öğrencilerin mahremiyetine saygı gösterilmesi elbette ki esastır. Ancak, öğretmenlerin de kendi mesleki yaşamlarını ve başarılarını paylaşma hakları vardır. Bu dengeyi kurmak, hassas bir meseledir ve tek taraflı cezai düzenlemelerle çözülmesi zordur. Eğitim sisteminin tüm paydaşlarının (öğretmenler, veliler, öğrenciler ve yöneticiler) katılımıyla geliştirilecek ortak bir yaklaşım, daha etkili ve adil olabilir.
Öğrencileriyle güzel anılarını gerekli izinler dahilinde paylaşan öğretmenlere lafımız yok ve bence bunda ceza gerektirecek bir durumda yok. Ancak bu durumu suiistimal eden, öğrencisini azarlarken çektiği videosunu dolaşıma sokan, öğrencisinin bir ayıbını paylaşmaktan çekinmeyen ya da fenomen olmak için öğrencilerini sergileyen öğretmenlere söyleyecek lafımız çok! Bu düzenlemedeki usul ve esaslara göre adım atılır tabiki ama bu durumda da iyi niyet ve rıza önemli.
ARGOYA CEZA
Öğrencisine küfür eden öğretmenleri çok duydum, hatırlıyorum bizim dönemimizde bu kat kat fazlaydı. Ancak o dönemlerde öğretmenlere bir yaptırım yoktu nedense, hatta gıkımız çıkmadığı için öğretmenler bu durumu hak biliyorlardı. Ancak şimdi durumlar çok farklı, öğretmenin öğrencisine bağırması bile toplumda bir yankı uyandırabiliyor. Öğrenciye söylenen her argo kelime gelişim aşamasındaki çocuğun bünyesine kazınır. Bu onu ya küfür alışkanlıkları olan biri yapabilir ya da tramvatik sonuçlara yol açabilir.
Çoğu öğretmen paylaşım yaparken veliden izin alıyor, kimileri ise hiç almıyor. Uzmanlar ise öğretmenlerin, velinin izni olmadan öğrencilerine ait görselleri kişisel hesaplarından paylaşmasının aslında bir istismar olduğu görüşünde. Dediğim gibi bu konular tartışmaya çok açık bir konu. Fenomen öğretmenlerin iyi örnekleri paylaşarak eğitim için olumlu etki sağladığını düşünenler olduğu gibi bu paylaşımlarda öğrencilerin yüzlerinin görünüyor olmasını büyük bir yanlış olarak değerlendirenler de var. Bununla birlikte ‘fenomen öğretmenler’in sosyal medyada reklam alarak para kazandığını ve sırf bunun için öğrencilerini kullandığını ifade edenler de tartışmayı farklı bir boyuta taşıyor.
“BEN SADECE BİR ÖĞRETMENİM”
Kars Okçuoğlu İlkokulu 1’inci ve 2’nci sınıf öğretmeni olan İhsan Kartoğlu’nun Instagram hesabında yüz binlerce takipçisi bulunuyor. Kartoğlu, öğrencileri ile olan video ve fotoğraflarını ilk başta sadece onu takip eden yakın çevresi ve ailesi ile paylaştığını söyledi. Sosyal medya hesabının zamanla kendisi dışında büyümeye başladığını söyleyen Kartoğlu, bunun için bir çaba göstermediğini anlattı. ‘Fenomen öğretmen’ tanımlamasından rahatsızlık duyduğunu ve kendisinin sadece öğretmen olduğunu dile getiren Kartoğlu, sosyal medyada yapılan eleştiriler hakkında, “Sosyal medya günümüzün gerçeği. Paylaşımlarımdan velilerim de öğrencilerim de mutlu. Yaptığımız güzel şeyleri paylaşıyoruz ve olumlu dönüşler de alıyoruz. Bazı olumsuz eleştiriler de geliyor tabii ama onları çok önemsemiyorum. Sosyal medyadaki kitlemi öğrencilerime faydalı olmak için kullanıyorum. Bu sayede birçok kez okulumuza yardımlar geldi. Ayrıca artık öğrencilerim kendi kendilerine video çekip ‘Öğretmenim bunu paylaşalım’ diyorlar. Öğrenciler, ders dışı etkinliklerle ve bunların paylaşılmasıyla motive oluyorlar. Motive olan öğrenci dersi de daha çok seviyor. Bununla ilgili net sonuçlarım var. Öğrencilerimin ders başarısı arttı. Bununla birlikte öğretmen-öğrenci ilişkisi de güçlendi” ifadelerini kullanıyor.
“ÇOCUKLARIN YÜZÜ GİZLENSİN”
Prof. Dr. Hülya Güvenç ise, “Zaten yasal olarak da velinin açık izni olmadan çocuğun fotoğrafı yayınlanamaz. Ben bunu hiçbir şekilde onaylamıyorum. Yine paylaşım yapabilirler ama bunu öğrencilerin yüzlerini kapatarak yapmalılar. Öğrenciyi rencide edici bir şey olmadığı zaman öğrenciler bu paylaşımları sevinçle karşılıyor. Ama öğrenciler zaten günümüzde sosyal medyanın çok içindeyken öğretmenlerinin bu davranışları da olumlu bir örnek oluşturmuyor. Tabii ki biz de etkinliklerin paylaşılmasını, yayılmasını istiyoruz. Ben de sosyal medyadan örneklere bakıyorum ama baktığım yerlerde çocukların yüzü hep kapalı. Yani illa çocuklarla paylaşım yapılacaksa çocukların yüzü gizlensin. Bu sayede tartışılacak bir konu da kalmamış olur” diyor.