Elazığ depremi esnasında Elazığ valisi, İç İşleri Bakanı’nın kulağına eğilip ne diyordu;

Halkın algısı süper efendim!

Deprem gibi bir acıya bile ‘halkın algısı ne durumda’ penceresinden bakanların, bu virüs salgınında da en çok bunu merak edecekleri hissine kapılıyorum, nedense?!!!

Hiç değilse bu konuda siyaset yapma diyenler olacaktır ama “Hükümet bu süreci iyi yönetti!” diyenlere hiç katılamadım.

Ne yaptı ki?

Haftalar önceden sınırları kapatmamız, uçak seferlerini durdurmamız gerekiyordu. Virüsün yayıldığı İran sınırını bile zamanında kapatmadılar.

Virüs İtalya’ya bulaştığı halde Avrupa uçuşlarına herhangi bir kota/limit blokaj uygulamadılar.

Bu süreci iyi yönetip yönetmemenin göstergesi hastalık belirtisine rastlanmaması veya birkaç kişiyle sınırlı kalması ise, bu konuda en başarılı ülke Suriye ve Esad… Hiçbir tedbir almadığı halde, henüz tek bir korona vakasına rastlanmadı!

Ama öbür taraftan Moritanya, Sudan, Gine, Etiyopya ve Kenya gibi Afrika ülkeleri de bu konuda çok başarılı diyebiliyoruz.

Çünkü ilk vakadan itibaren aldıkları önlemlerle, Dünya Sağlık Örgütü’nün takdirini kazandılar.

Dolayısıyla ‘iktidar bu süreci iyi yönetti’ diyenlerin değil, aksine iktidar her zaman ki gibi ‘algı’yı iyi yönetti diyenlere katılıyorum.

Dolayısıyla tespit edilmemesi aynı zamanda edilememesi anlamına da gelir ki, bütün bunlar olmadığı anlamına gelmez.

Nitekim oldu.

Sağlık Bakanı, kameraların karşısına geçti, bir vakanın olduğunu ve izlendiğini söyledi. Ardından alınan/alınacak tedbirleri sıraladı.

Bu kapsamda okulların tatil edilmesi, maçların seyircisiz oynanması, toplu ulaşıma dair tedbirler önemliydi, çünkü kalabalıklar en büyük risktir.

Ama okulları hemen ertesi gün kapatmamanın manasını anlayamadık. Virüsten den bir günlük izin mi alındı tepkilerine katılıyorum.

Maçların seyircisiz oynanması tamam ama şifresiz yayın yapılmaması sebebiyle yine milyonlarca insanı kafe-kahvehane gibi kalabalık ortamlara yönlendirmek doğru muydu?

Kalabalık denince ilk akla gelen ibadet ve ibadethanelerdir.

Bu manada, Sağlık Bakanı’nın açıklamasının ertesi gününe denk gelen Cuma namazı hususunda bir açıklama yapılmadı.

Cuma namazına saatler kala Diyanet yarım ağız ile uyardı ama başta o kurumun başkanı olmak üzere bütün siyasiler kameralar eşliğinde toplu namazlarını eda etmekten geri durmadılar.

Din İşleri Yüksek Kurulu; “Cuma namazı mutlaka cemaatle kılınır. Hasta olanlar, ateşi olanlar, virüs taşıma ihtimali yüksek olanlar varsa, bu kişilerin namaza gelmeleri caiz değildir. Bu bakımdan cuma namazını sağlıklı kişilerle ifa edeceğiz” açıklamasıyla tedbiri cemaatin keyfiyetine bırakınca, ben adım gibi eminim ki o gün Cuma namazı kılmayı düşünmeyenler dahi, kimi kendine korktu dedirtmemek için, kimi gösteriş için camilere akın ettiler.

Virüs cumaları tatil mi yapıyor, Korona camilere girmiyor mu diyenler haklıydı…

Bir de üzerine Umre olayını koyarsak, bu gösteriş Müslümanlığı canımızı çok ama çok yakacak.

Umre ziyaretlerini aylar önceden yasaklamaları gerekirken oralı olmadılar ki geçtiğimiz hafta sonu ülkemize 20 bin civarında bir giriş oldu.

Hadi önceden tedbir almadınız, giden gitti peki dönüşleri?

Umre ziyareti yapan yurttaşların sayısı ve dönecekleri tarih önceden bilinmiyor muydu da sabaha karşı öğrenci yurtları boşaltılıp karantina mekânlarına dönüştürüldü?

Ne zaman dönecekleri iki/üç saat içerisinde mi kesinleşti ki öğrencileri gece yarısı sokağa attınız?

Bu iktidarın ‘din’ ile ilişkilerinin sosyal ve ekonomik zararını bugüne kadar çok yaşadık ama bu kez maalesef ki binlerce insanın canına mal olacak, ona yanarım…

Salgın endişesiyle bizde sadece okullar, üniversiteler kapatılırken Şeriat ile yönetilen ülkelerde bile ilk tedbirler toplu ibadet üzerine alındı.

Bu ülkeler de bile vakit namazları için ezanına ‘evinizde kılın’ uyarısı yerleştirildi.

Lakin bizim iktidar o kadar dindar ki, taviz yok…

Belli ki ‘bu CHP var ya bu CHP? Ezanı değiştirdiler, camileri kapattılar’ söylemini kaptırmak istemiyorlar…

Diyanet İşleri Başkanı, cuma namazında önündeki yüzlerce kişilik kalabalığa, alay eder gibi “Kalabalık ortamlara girmeyin” vaazı verdi.

Tepkiler gelince de bu kez, “Yüksek risk grubunda olanlar, cuma namazını evlerinde öğle namazı olarak kılsın” açıklaması yaptı.

Ardından da Umre turizminden(!) dönen yarım hacıların bir kısmı öğrenci yurtlarında karantina altına alınırken, bir kısmı sadece “nasihat” ile yetinilerek aramıza salındılar.

Yetmedi, AKP’li vekiller, belediye başkanları umreden dönenleri Meclis’te ağırladılar!!!

Birileri gösterişe endeksli ibadetlerini yapabilsin, diğerleri de onun üzerinden siyasi rant elde edebilsinler diye koca bir ülke risk altına alındı, maalesef…

Bu manada, kendisi de bir tıp Doktoru olan İYİ Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın;

“dinci takıntıların” virüsle mücadeleye zarar verdiği fikrine katılıyor,

“Sağlık Bakanlığı iyi bir halkla ilişkiler yürüttü. Ama ne yazık ki, bir aşamadan sonra ideolojik takıntıları yeniden devreye girdi. Virüsün yayılma hızı açıkça görülmesine rağmen 21 bin insanımızın ‘umreye' gitmesine izin verildi. Şu anda Arabistan'da vaka sayısı 80'i geçti. Bu yetmiyormuş gibi umreden dönen yurttaşlarımıza karantina uygulanmadı, üçte ikisi Türkiye'ye dağıldı. Şimdi son gelen 5 bin kişiye gözlem uygulanıyor.

Ne yazık ki, virüsün bize geç ulaşmasının avantajını kullanamadık” sözlerinin altına imzamı atıyorum.

İnşallah yanılırım, inşallah yalan ve yanlış söylemek/yazmakla itham edilirim de korktuğum başıma gelmez ama bu tedbirsiz Umre olayı salgın fitilini ateşleyecek gibi görünüyor.

Allah yardımcımız olsun…