Sevgili okurlarım, zaman su gibi akıp gidiyor. Gün geçtikçe de değerlerimiz yara alarak yok oluyor. Bu durum aslında devletimiz için bir güvenlik sorunudur. Toplumların kültürlerinin temelden bozulması, yok olmalarına ya da kimliklerini kaybetmelerine neden olur. Bu konuyla ilgili tarihi birçok örnek vardır. Bu nedenle devlet kurumları toplumun değerlerini korumak için önlem alırlar.

Kültürü, hayata bakışı bizimle aynı olmayan birçok mülteci maalesef çeşitli bahanelerle toplumumuzun içerisine bırakıldı. Özellikle ilimiz için değerlendirme yapacak olursak mültecinin olmadığı bir alan kalmadı. Hatta Adapazarı’nın en eski mahalleleri, sokakları mülteci kampı gibi oldu. Gerçi kamp kelimesi uygun olmadı. Yaşamlarına baktığımızda bildiğiniz kalıcı yerleşimcileri görürsünüz. Kendilerine ait binalar, fırınlar, marketler, kuaförler vb. birçok sosyal alanları görürsünüz. İçimizdeki farklı bir kültür kendi varlığını adeta bize dayatıyor. Toplum olarak onların düzenlerine göre hareket etmek mecburiyetinde bırakılıyoruz. Bu durumun ileride büyük sorunlara yol açacağı düşüncesindeyim.

Aslında hızlı bir etkileşimin olduğu çağımızda değer yargılarımızı korumak için tedbir ve önlemler almalıyız. Uygulamalara baktığımızda tam tersi izinler verildiğini görmekteyiz. Sorun günlük değildir, gelecek nesilleri etkileyecek problemler yaratacak gibi durmaktadır. Mağdur insanlara yardım edilmesin onlar kaderlerine terk edilsin düşüncesinde değilim. Türk Milleti olarak tarih boyunca hangi millettin yardıma ihtiyacı olduysa dinine, diline bakmadan yardım etmişiz. Mültecileri bu denli içimize sokmak ne onlara bir yardım ne de Türk Milleti’ne bir fayda sağlamayacaktır. Önemli olan onları kendi topraklarında, kendi kültürleriyle, birbirleriyle barışık yaşayacakları ortamı hazırlamaktır. Devletimiz acilen önlem alıp Irak ve Suriye başta olmak üzere savaş mağduru olan insanları barışın tesis ettiği topraklarına göndermelidir. Aksi halde süreç toplum açısından acı birçok olayın yaşanmasını doğuracaktır.  

Bu acı olaylardan bir tanesi hafta içinde İstanbul Eyüpsultan’da yaşandı. Irak asıllı bir öğrenci, yıllarını eğitime vermiş okul müdürü İbrahim Oktugan’a saldırı gerçekleştirmişti. Silah ile okula gelen öğrenci acımasızca okul müdürüne ateş ederek onu hayattan kopardı. Gerekçe neydi? Okulun düzenini bozacak hal ve davranışlarda bulunan öğrenci defalarca uyarılmasına rağmen davranışlarını düzeltmedi. Bu davranışlar, okulda verilen eğitim öğretimi aksatmaya başlayınca öğrencinin okul ile ilişkisi kesilmiş. Okulda yapılan her şey kurallara göre yapılmış. Burada sorgulanması gereken kültürü ve değer yargıları bizimle aynı olmayan kişiler nasıl bizim öğrencilerimizle aynı ortamda ders görecekler. Mülteciler konusunda alınan kararlar, karar alıcılar için bir problem teşkil etmiyor. Onlar ne sokaklarında mülteci görüyorlar ne de çocuklarını gönderdikleri okullarda mülteciler ile karşılaşıyorlar. Hayatlarında toplumun mülteciler ile ilgili yaşadığı sorunları yaşamıyorlar. Bu nedenle de onlar için bir sorun da gözükmüyor.

Meslek büyüğüm İbrahim Oktugan'ın uğradığı menfur saldırıyı büyük bir üzüntü ile öğrendim. Bu zalimce hadiseyi kınıyor, merhum hocamız İbrahim Oktugan'a yüce Allah'tan rahmet; ailesi, öğrencileri, mesai arkadaşlarımıza başsağlığı diliyorum. Hepimizi derinden etkileyen bu tür olayların bir daha yaşanmaması acilen önlemler alınmalıdır.

Bir de son olarak nasıl ki her sakallı hacı değilse, her Arap’ta bizim bildiğimiz gibi Müslüman değil, ne çok yezid sever varmış…