Bugünlerde ‘siyasi ayak kim’ tartışmaları yapılıyor. Değil ayağı, gövdesini oluşturanlar başkalarını suçlayarak suçtan arınmaya çalışıyor, kafalarına göre belirledikleri bir milada göre insanları tasnif ediyorlar.

Bu işin miladı 17/25 Aralık 2013’müş, yemezler.

Sözlendiğiniz, nişanlandığınız ve evlendiğiniz tarih değil de boşandığınız tarihin milat olması beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.

Ayrıca benim miladım o kadar yakın bir tarih değil, daha eskilere gidiyor.

Benim için milat 12 Eylül’ün hemen sonrası ihtilali yapanları yıkayıp yağlamaları, CİA bağlantıları, önce soğuk savaş ardından Sovyetlerin dağıldığı süreçte ABD tarafından kullanılmaları, ABD/İsrail güdümlü ‘ılımlı İslam’ projesinin hizmetkârı olmalarıdır.

Benim için milat; Papa’ya yazılan mektuplar, bildirilen bağlılıklardır.

Bunu da beğenmediyseniz milat; Gülen’e ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamasıyla açılan davayı Mart 2003 tarihinde ‘hükmün açıklanmasının ertelenmesi’ kararıyla sonuçlandırıp fetö’yü kurtarmaktır.

Ardından ‘silahsız terör örgütü mü olur, kardeşim’ diyerek tam da bu dönemde Terörle Mücadele Kanunlarını tartışmaya açıp değiştirmektir.

İşte bu noktada milat; Bizde terör denildiği zaman akla cebir ve şiddet gelir. Ben o tarih itibarıyla da bugün itibarıyla da silahsız terör örgütü olabileceğine inananlardanım. Nihayetinde bunların o gün itibarıyla evlerinde silah, tabanca ya da patlayıcı yoktu. Ama devletin imkânlarını kullanarak yasadışı işler yapıyorlardı” diyen Adalet Bakanı Cemil Çiçek’i dinlememek ve onu görevden almaktır.

Bu da değilse milat; AKP iktidarına verdikleri destek, referandumda ‘ölülerin bile oy vermeleri gerektiğini’ söylemek, iktidarı beslemek ve iktidar erkini paylaşmaktır.

O da olmadıysa milat; 25 Haziran 2009’u 26 Haziran’a bağlayan gece çıkan, askeri yargının konusu olan bazı soruşturmaların FETÖ’nün elindeki özel yetkili mahkemelere geçmesini sağlayan düzenlemedir.

Anlayana, kafası basana, bunlardan biri yeterde artar.

Ve bunları en iyi anlaması, bilmesi gerekenler de ‘Milli Görüş’ çizgisinden gelenlerdir.

Nitekim araları hiç hoş olmadı, ta ki AKP iktidarına kadar…

ABD bastırmasıyla bu iki düşman kardeş bir araya geldiler, menfaat birlikteliği, mantık evliliği yaptılar…

Dolayısıyla bu iki kesimi birleştiren de, şimdi tokuşturan da ABD…

İktidar partisinin nasıl kurulduğunu, nasıl iktidara geldiği ve fetö’nün ABD’de bir nevi rehin konumunda olduğunu bilenler için, bütün bu olup bitenler sır değildir.

Nitekim, geçtiğimiz günlerde Abdurrahman Dilipak yazdı, cemaat nasıl büyüdü diye merak edenler için özetleyelim;

“Bazı bürokratlar, mülki idare amirleri, FETÖ’nün devlet içindeki yapılanması ile ilgili ilginç şeyler anlatıyorlar. Bir kısmı bu FETÖ yapılanmasını yarı resmi bir devlet yapılanması olarak görmüş. Böylece Türkiye dünyaya açılacak, yeni bir “Osmanlı” vizyonu ile ılımlı İslam’a destek verilecek. AK Parti de bu projenin koçbaşı. İç ve dış dünyada derin bir mutabakat algısı var…

Cemaat her yerde idi. Ankara’dan gelen siyasiler, üst yönetim bizimle birlikte karşılamaya katılıyorlardı. Onlarla toplantılar yapılıyordu. Vali, kaymakam, büyükelçi, konsolos, bakan, müsteşar, milletvekili, emniyetçisi, istihbaratçısı, savcısı, üniversitesi, işadamı, STK’sı, gazeteci onlardandı... Hani Cumhurbaşkanının dediği gibi “ne istedilerse alıyorlardı/veriyorduk” zaten “bir bakalım” desek yukarıdan Ankara’dan “çabuklaştırın, oyalamayın” diye uyarı alıyorduk.

Bir de şöyle bir durum vardı tabii. İşe girmek istiyorsan, terfi etmek istiyorsan, ya da rahatsız edilmek istemiyorsan sırtını bunlara dayaman gerekiyordu. Önemli bir mevkideyseniz, siz de bunların işini hemen yapmıyorsanız, sizin gidip, başkasının gelmesi onlar için sorun değildi.

17-25 oldu, bize durdurun dediler. Neyi durduracağız. Nasıl durduracağız. Ne istedilerse vermişiz. Bu işleri yapanlar iktidar partisinin yönetiminde tanıdık, bildik kişiler. Nasıl durduracağız.

Kendi başlattığımız, devlet imkanlarını seferber ettiğimiz, çalışmaları devam eden, tamamlanmamış “projeleri durdurun” dediler. Nasıl durduracaksın, herkes projenin bir parçası.

Ankara’dan biri devam eden projeyi durdurun diyor, bir başka siyasi bürokrat arıyor “yeni proje başlatmayın, devam edenleri bitirin” diyor. Curcuna.

“Üstü ihanet, ortası ticaret, altı ibadet” dedikleri bir yapı. Ticareti yapan da namaz kılıyor, ihanet eden de. Kim kimdir, bu bilgi devletin elinde olması gerek ama neden ve nasıl bu noktaya geldi, anlamak güç. Bizim sürekli beraber olduğumuz bu cemaat mensupları hep “bu aile içi bir anlaşmazlık, çözülür, siz karışmayın” diyor.

15 Temmuz tam bir kırılma noktası idi. Arada kalan büyük bir bölüm nasıl bu noktaya gelindiğini anlamadı, ya da anlamak, kabul etmek istemedi.

Daha düne kadar parti il ilçe teşkilatları himmet toplanan, Pensilvanya’ya gideceklerin isim listelerinin hazırlandığı yerdi.

Gülen’in Pensilvanya’ya gönderilmesi ve gittikten sonra devam eden ziyaretler hep aynı çevrelerce örgütleniyordu.

FETÖ’nün kripto elemanlarından gidenler gitti, kalanlardan daha sonra yakalananlar içeri girdi, ama önemli bir kısmı hemen saf değiştirmiş gibi gözükerek parti içinde ya da bürokraside, diğer STK’lar ve muteber cemaat yapıları içinde yuvalandılar ve kendi dönemlerinde cemaatle ilişkisi olup da kenarda duranları ya da daha önce cemaatle yakın temasları olup da ayrılanları FETÖ’cü olmakla suçlayarak onları ihbar etmeye başladılar.

Zaman içinde birtakım kripto FETÖ’cüler yükselmeye devam ederken, sıradan insanlar arkası arkasına görevden alındılar, haklarında soruşturmalar açıldı, tutuklamalar yaşandı. Ama o birileri ya yerlerini korudular, ya da yükselmeye devam ettiler.

Düşünsenize banka yöneticisi serbest, bankaya hesap açtıran sanık oldu. Müteahhit serbest, taşeron içeri girdi, malına el konuldu.”

Dilipak’tan anlıyoruz ki, milat ve siyasi ayak arayanlar, kaptanın yani AKP’nin seyir defterine baksınlar, bulurlar…