Sevgili okurlar,
Sakarya’nın “Kurtuluş Günü” arkada kaldı ama, hala konuşulanlar ve tartışılanlar var..
“86 Gün Yunan işgalinde kalmış” topraklarımızda olup bitenleri, o tarihlerdeki durumu, iyi anlamadan, bugünlere reçete yazamayız!..
Tarih bilinci ve şuuru ile insanımızı geleceğe hazırlamalıyız..
Bu sadece, “nutuk çekmekle olmaz, elbette Nutuğu yazanların izinde olmamız” gerekir..
Özellikle, bu kutlamalarda iki isim öne çıktı..
Biri Kaynarcalı  Kuvayı Milliyeci Halit Molla..
Diğeri ise Adapazarlı Kazım Kaptan..
Ya diğerleri?..
Hendek ve Geyve kaymakamları, müftüleri, yiğit kadınlarımız..
Karasulu İpsiz Recep!
Akyazılı Ahmet Aytaç!
Önceki yazımda söz ettiğim gibi “Eşkıya ruhunu” temsil edenler, düşmanla işbirliği yapanlar..
Sakarya boylarında nöbet tutanlar!..
Düşman geçmesin diye, Tavuklar ve Taşkısığı köprüsünü, gaz bulamadıkları için çalı-çırpı ve kendi yatak yorganları ile yakanlar?
İstanbul’dan, Ankara’ya gidenlere yardım ve rehberlik yapanlar..

O tarihlerde vaazları ile düşmanı öven Orhan Camii vaazı!?
Ve  “Eşkıya ruhunu temizleyen” Çerkez Ethem ve arkadaşları..
Atatürk’ün yanında yer alan Ali Fuat Cebesoy ve silah arkadaşları..
Düşmanı İzmit’e doğru kovalayanlar!
Kısacası anlatılacak çok konu, çok isim, çok yiğit, çok kahramanımız var..
Bunlardan insanımızın haberi var mı?
İşte bir dönem Adapazarı Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı yapan, kente hizmetleri ile öne çıkan TOBB Meclis Başkanlığı yapan iş adamı Erol Öztürk Hacıeyüpoğlu, son yazımın altına şu notu düşmüş:
Maalesef Kurtuluş’un 100. Yılı’na laik bir Kurtuluş Günü yapılamadı!
Pandemiyle yakandık, çok kötü bir Kurtulu
ş yaşadık!

Birkaç davul ile belediye yürüyüş yaptı!
Rahmetli HAL
İT Molla Beyin mezar ziyareti, Sakaryalı yazarların kitap dağıtım ve makaleleri, bir kaç daha etkinlik, hepsi bu!?..

İsterdim ki, bir yıl önceden Valilik başta olmak üzere, bir “Komisyon” kurularak, tüm ülke ve dünyada bulunan Sakaryalıları bir araya getirip, konferanslar seminerler, sergiler, yerel yeme, içme, misafir ağırlama etkinlikleri, ticari acıdan da ilimizi “AUTLET”(ticaret) haline getirip, indirimli alışveriş merkezi haline getirelim..
Şehir dı
şında, Güney ve Kuzey’den gelen araçları, o akslarda büyük otopark yapıp, insanları şehir içine otobüslerle, etkinlik bölgelerine taşıyarak, gelenlerin eline etkinlik projelerini vererek, etkinliğe erişmelerini sağlayabilirdik!..

Biraz “hayal” gibi olsa da, ben böyle yapardım..

Mevcut, yapılan etkinlikleri inanır mısınız 22 Haziran sabahı gazetelerden öğrendim!..

İşte böyle bir kasabada yaşıyoruz!?..

Sakarya’ya gelmişsin, Kurtuluşa Hoş Geldin!”

Selamlar, sevgiler, saygılar..”
 

Evet, dost acı ama gerçeği haykırır!
Sakarya’nın Kurtuluş Günü, bu kadar ucuz, bu kadar yüzeysel, bu kadar nemelazımcı bir anlayış ile mi kutlanırdı” diyenler çok olduğu kadar, hala Sakarya’nın tarihi ile ilgili bilgi sahibi olmayanların sayısı o kadar çok ki?
Sevgili muhterem büyüğümüz  Erol Öztürk Hacıeyüpoğlu’nun sıraladığı etkinlik takvimini, pekala Sakarya başarır..
“Buna mecburiyetimiz, tarihe, tarihi değerlere borcumuz olduğu” noktasından hareket edilse, elbette Sakarya en güzelini yapar..
Sevgili Fahri Tuna ile Dr. Mehmet Özdemir’in hazırladığı bir kitap ve düzenlenen bir Kurtuluş Sergisi ve yürüyüş, mezarlık ziyareti, anma..
Demek ki,ipin uçundan şöyle adet yerini bulsun diye tutanlar olmuş..
Sevgili dostum, meslektaşım, Portre Yazarı Fahri Tuna bile hazırladığı kitabın sevincini yaşayamadan, dedikodulardan korkarak, ”telif hakkı almadım” demek zorunda kalmış!
Bu kente hizmet, bu kente bir ömür ve bu kente adanmışlık, bu kente yapılabilinecek en güzel ali-cenaplık budur!
Siz bu kent, bu topraklar, insanımız, bayrağımız, geleceğimiz için kendilerini feda edenleri, bu 100.Yılda anmayacak da, ne zaman anacak, hatırlayacaksınız?
Bu kente büyük kültür katkısı yapan Fahri Tuna gibi, bu ilin diğer sivil örgütleri, koca Sakarya Üniversitesi, kaymakamlıklar, belediyeler, spor kulüpleri, dernekler, halk eğitim merkezleri, kütüphaneler, yazarlar, çizerler velhasıl aydınlar, gazeteciler cemiyetler, niye bu Kurtuluş Günü’ne kayıtsız kalmışlar ki?
İnanın el, ele versek, ne hikayeler, ne destansı kahramanlıklar ortaya konur!..
Yeter ki, işin büyüklüğünü, tarihi kıymetini bir kavrayabilsek!
Haydi, bu yılı böyle geçirdik!..
İnşallah bu eksiklikler, gelecek yıl hatırlanır ve gereği yapılır..

***
Sevgili okurlar,
Bizim Sakarya Gazetesi’nde, yine Sakarya Üniversitesi Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’nun bir “ densiz açıklamasına” daha şahit olduk!
“Kreşleri ahıra” benzeten ve bu manada görüş ve düşüncelerini paylaşan Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’nun, bu manada fikirdaşları Sakarya’da az değildir!…
Onun için Sakarya’da, insanımız boş lafa bakar!
Cübbelileri Sakarya’da binler karşılar!..
Ve Sakaryalı gençler güya  “İslam,Müslümanlık” adına soluğu Afganistan’da, Suriye’de alır..
Guantonomo cehennemine esir düşen Sakaryalı gençlerin varlığı, hala yüreklerimizi yaralar!..
Sayın Sofuoğlu’nun bu açıklamalarına, Sakaryalı ne diyecek merak ederim?..
Ey Sofuoğlu, “Kreş dediğin mekanlar, birer aile yuvasıdır..
Birer ön okuldur..”

Minik yürekler, orada paylaşımı, sosyalleşmeyi, anne ve babayı, kardeşi, aileyi özlemi, önemi öğrenir..
Sevgi ve şefkatin bir başka yüzünü orada görür..
Orada insanlık dersi başlar!
Fes takmakla, heykele karşı çıkmakla, İslami terimleri ters yüz etmekle, ancak bu milletin içine fitne ateşi düşürürsünüz!..
Ey Sofuoğlu, sözün varsa, şu satılan, ona, buna peşkeş çekilen, yerinden sökülen fabrikalarımız, talan edilen,yağmalanan topraklarımız için bir iki kelam ediver!?
Şu ülkeyi saran çürümüşlük, rüşvet, iltimas, torpil, israf, lüks, haram zenginlikler, siyasi kokuşmuşluklar için kafa patlatır mısınız?
Bir habbe ekmek için çalışan eşler, çocuklarını  bu kreşlere gönderenler, bunları da sizlerden bekliyor!?
Aymazlıklarınız ile milletin kalbine ateşler düşürmeyi, fitne-fesat tohumları ekmeyi, bırakınız lütfen!
Eğitimi bu hallere düşürenlere bir çift laf ediniz usta!
Lütfen, gölge etmeyiniz!
Bu ucube fikirlerinize, bu milletin ihtiyacı yok!