Birkaç gündür eleştirdiğim hatta kapatılsa da umurumda olmayacak olan Diyanet’in en önemli faaliyetlerinden bir tanesi de, hükümetin ekonomik icraatlarına karşılık vatandaşların gazını alma çabalarıdır.

Farkındasınızdır, konu yönetenlerin şatafatına gelince olaya ‘itibardan tasarruf olmaz’ yönünden yaklaşan, kendisi de yaptırdığı saraylarla adeta hükümete arka çıkan Diyanet, konu ekonomik krizlere dayanınca da ‘fakirliğin faziletleri’ hakkında fetvalar veriyor.

Yani sizin anlayacağınız, maaşlarını bizim ödediğimiz lüks makam araçlarını finanse ettiğimiz bu Diyanet bizden de gerçeklerden de epey kopuk.

Bugün istedim ki, ha bire fakirliğin faziletlerinden bahseden Diyanet’e pek işlerine gelmez ama bir alternatif hutbe hazırlıyayım. Bu iktidara karşı kullanmayacakları kesin de belki CeHaPe iktidara gelince lazım olur!

Aziz Müslümanlar!

Bir adam Peygamber Efendimizin karşısında korkudan titremeğe başlayınca, Efendimiz, “Korkma rahat ol. Ben kral değilim. Ben ancak Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum” diyerek, kendisinden sonra gelecek idarecilere büyük bir ders verdi.

Efendimiz saraylarda yaşamıyor, çok mütevazi şartlarda hayatını sürdürüyordu. Efendimiz vefat ettiğinde, arkasında zaruri olarak kullandığı elbisesi, birkaç su kabı, içinde yıkandıkları tekne, iki adet kilim, bir çarşaf, makas, tarak, misvak gibi eşyaları, kılıç, ok, zırh, mızrak, miğferden oluşan silahları, “Düldül” adındaki bir devesi, savaş ganimeti olarak payına düşen ve devlet reisi olarak bundan ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını gidermekle yükümlü olduğu; “Fedek” arazinin yarısı, Ümmü’l-Kura’nın üçte biri, Hayber’den kendisine düşen beşte biri olan payı ve Ben-i Nadir’den bir kaleden ibaret olan araziyi bırakmıştır. Bunların tamamını da Müslümanlara tasadduk etmiştir.

Yani Hz. Muhammed İslam Peygamberi ve devlet reisi olmasına rağmen elindeki bu yetkileri kendisine servet edinmek için kullanmamış, kendi geçimine uygun bir sadelikle yaşamıştır.

Aziz Din Kardeşlerim!

Hz. Ayşe validemiz buyuruyor ki; “Allah'ın Elçisi bütün ömrü boyunca doyuncaya kadar hiç yemedi. Sıkıntı içerisindeydi. Bir günde iki öğün yemedi. Ekmek yediği zaman hurma yemedi, hurma yediği zaman ekmek yemedi.”

Muhterem Cemaat!

Hz. Ebu Bekir, Müslüman olduğunda zengin bir insandı. Ancak bütün servetini Hz. Peygamber'in davasında kullanılmak üzere bağışladı.

Yani, o birileri gibi yönetici olduktan sonra zenginleşmedi.

Değerli Müslümanlar!

Hz. Muhammed buyurdu ki; “Rüşveti alana, verene ve aracı olana Allah lanet etsin. Allah'ın laneti özellikle cemiyet haklarını çiğne­mek; muhakemede haklıyı mağdur etmek için rüşveti ve­ren ve alanlar üzerine olsun. Çok iyi biliniz ki rüşveti alan da veren de Cehennemdedir” buyurdu.

Muhterem Cemaat!

Bir zekat tahsildarı (İbn Lutbiyye) vazifesini bitirip Medine’ye dönüp hesabını verdi. Dedi ki “Ey Allah’ın Resulü! Şu sizin zekât mallarınız, bunlar da bana verilen hediyelerdir.”

Hz. Peygamber hayretle sordu: “Tuhaf şey! Sen doğru adamsan söyle bakalım, ananın babanın evinde otursaydın bu mallar sana hediye edilir miydi?”

Sonra devlet görevlilerinin hediye almalarını kesinlikle yasakladı.

İslam hukukuna göre hangi ad altında olursa olsun bir şahsın kamu görevi sebebiyle bir başka şahıstan hediye alması yasaktır. Şayet bir kamu görevlisi, görevinden dolayı kendisine bir hediye verilirse bu hediyeyi de hazineye bağışlamakla mükelleftir.

İslam Hukuku'nda sayısız delille kamu malına riayetsizlik yasaklanmış, kamu malının zimmete geçirilmesi veya çalınması en büyük suçlardan sayılmıştır. Öyle ki herhangi bir kimsenin kamuya ait olan hayvanı zayıf düşürüp de öyle geri verecek şekilde binmesi dahi helâl değildir.

Aziz ve Muhterem Din Kardeşlerim!

Bir gün sevgili kızı Hz. Fatıma devlet hazinesinden istekte bulununca Efendimiz; “Kızım! Yoksulların ve yetimlerin durumu daha kötü, onların senden daha fazla hakkı var” diyerek bu talebi uygun bulmadı. İslam Hukukunda devlet idarecilerinin kamu malından kendi aileleri lehine tasarrufta bulunması meşru değildir.

Aziz ve Muhterem Müslümanlar!

Bir gün Efendimizden, asil soydan Fatıma isimli bir kadınının affını talep ederler.

Teklif Efendimize o kadar ağır gelir ki, hemen şunları söyler:

“Ey insanlar! Geçmiş milletlerin ne yüzden yollarını sapıttığını biliyor musunuz? Onlar içlerinden itibarlı ve zengin olanlar bir şey çalsa onu bırakırlar, zayıf biri bir şey çalarsa onu cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki, böylesine adi bir işi Mahzum kabilesinin Fatıma’sı değil de kızım Fatıma yapmış olsa idi, muhakkak onun da elini keserdim.”

Sözün özü; İslam; idarecileri ve zenginleri, halkın ve fakirlerin tepkisinden korumak için indirilmedi!

Anladınız siz onu…