Eskiden, yani iktidar Yeni Türkiye’yi icat etmeden önce, iktidar erkinin keyfi yönetimine engel olan yasalar ve uygulamalar vardı.

Mesela bir bürokratı yerinden ettiğinizde o bürokrat yasal haklarını kullanıyor, yargı kararıyla görevine iade ediliyor ve varsa mağduriyeti ona sebep olan en yüksek yetkili tazminatı cebinden ödüyordu.

Bu yargı kararlarında da böyleydi…

Baktılar ki istedikleri olmuyor, baktılar ki yargı mensupları ve üst düzey bürokratlar bedelini ödeyecekleri korkusuyla istenileni yapmıyor, bir çözüm buldular.

Özellikle Mehmet Haberal’ın, kendisini yargılayan hâkimlere karşı açtığı tazminat davasını kazanması işin miladı oldu, iktidar harekete geçti, yanlış yani iktidarın keyfine göre verilen idari ve hukuki kararlardan, karar vericinin değil, devletin sorumlu olacağına dair bir kanun çıkardılar.

Artık kamu yönetiminde keyfiliğin önünü açılmış, hükümet emriyle yasalara uymayanlar teşvik edilmiş, bütün memurlar bir koruma zırhı altına alınmış, kanunları ve mahkeme kararlarını uygulamayanlar rahatlamıştı.

Gerçi bu davalar devlete karşı açılabilecek ve devlet sonra uygun görürse kusuru olan kamu görevlilerine rücu edecekti ama etmedi…

Çünkü iktidar bu konuda oldukça vefalıydı.
Artık örneğin Milli Eğitim Bakanı istediği gibi bürokrat kıyımı yapabilecek ama eskiden olduğu gibi tazminat ödemek zorunda kalmayacaktı.

Haliyle cesaretlendiler ve Türkiye o güne kadar görülmedik bir bürokrat kıyımı yaşandı.

Ve Türkiye maalesef, yönetenler bakımından hukuksuzluk cenneti haline getirildi.

Yargı ve bürokrasi keyfi kararlar verecek ama bundan sorumlu olmayacak, doğabilecek tazminat haklarını da devlet ödeyecekti.

Peki, devlet kimdi?

Tabi ki sizdiniz…

Çünkü devletin hazinesi sizin alın teriniz ve vergilerinizden ibaret…

Ve siz yıllardır, sadece geçiş/müşteri garantili yol, köprü ve hastanelerin değil aynı zamanda devlet yani iktidarın yanlışlarının bedelini/tazminatını cebinizden ödüyorsunuz, farkında bile değilsiniz.

Neyse…

Konunun yargı yönü kısa sürede faciaya dönüştü.

İktidara ve yargıdaki fetö yapılanmasına gün doğmuştu.

İktidar ne isterse yapabilecek karşılığında AİHM kararlarına açıkça aykırı kararlar veren, tutuklamalar yapan Fetöcü hakimler ve savcılar korunacaktı.

Onlar da bildiklerini yapacak, tazminat söz konusu olursa da nasılsa devlet ödeyecekti.

Nitekim ödüyoruz…

Ha, iktidar vefalı dediysek de o kadar değil…

Vefa adamına göre değişiyor…

Onlarla birlikteyseniz sorun yok ama ayrıldınız veya kafa kaldırdınız mı, işte o gün yandınız.

Örnek; Zekeriya Öz ve kimi bugün içeriye tıkılan veya yurt dışına tüyen yargı mensupları…

Ve çarpıcı bir örnek daha; ÖSYM eski başkanı Ali Demir…

Evet, birçoğu tüydü veya silinip gitti ama bunların yol açtığı bütün mağduriyetlerin bedelini bizler ödemeye devam ediyoruz.

Mesela binlerce mağdurdan birisi olan Engin Alan…

Dört yıllık milletvekili döneminin 3 yıl 1 haftasını cezaevinde tutuklu geçirdi.

Hâlbuki kendisiyle aynı dönemde seçilen tutuklu 8 milletvekili seçildikleri gün tahliye edilmişti.

Milli irade hiçe sayıldı ve Engin Alan’a özel muamele yapıldı.

Sonuç; Eski MHP İstanbul Milletvekili emekli korgeneral Engin Alan, “Balyoz Planı davasında hak ihlali yapıldığı” gerekçesiyle açtığı davayı kazandı.

Devlet, yani sizler 1 milyon 363 bin lira tazminat ödemeye mahkûm edildiniz.

Bunun gibi daha niceleri sırada, haklı olarak…

Milyarlarca lira daha ödemeye hazır olun…

Bu arada, taze bir bilgi; Adalet Bakanlığı, savcılar ve hâkimlerin derece yükselme esaslarında verdikleri kararların AİHM ve AYM’den geri dönüp dönmediği de değerlendirilecekmiş.

Yeterli mi? Değil…

Bence idari veya hukuki yargı mensupları hatalarının bedelini kuruşu kuruşuna ödemeli.

Yaptığının yanına kâr kalmayacağını bilmeli ki ona göre davransın…

Yargı mensupları, milletin sahip olduğu egemenlik hakkının, yargı ile ilgili olanını, millet adına kullanırlar.

Elbette ki bunu yaparken sağlam güvencelere sahip olmalıdırlar.

Olmalılar ki, görevlerini yerine getirirken özellikle yürütme organının ve baskı gruplarının güçlerini üzerinde hissetmesinler…

Evet, güvence verilmelidir.

Ama sizin güvence diye verdiğiniz gibi, yargı mensupları bize göre karar versinler, kanunları görmezden gelsinler, bağlayıcı AYM ve AİHM kararlarını yok saysınlar diye değil!

Mülkün temeli olan adaleti sağlasınlar diye verilmelidir.

Bunun için de vatandaşın biraz duyarlı olup; Yahu arkadaş, sizin hukuksuzluklarınızın bedelini niye ben ödüyorum, demesi ve hesap sorması lazım.

Böyle, alan da veren de memnun olursa hiçbir şeyi değiştiremeyiz…