Yer değişebiliyor, büyüklük değişebiliyor, yıkılan bina sayısı, can ve mal kaybı değişebiliyor ama görüntü değişmiyor.

Yönetenler ama yönettiklerine dair hiçbir ibare göremediklerimize bakıyorsunuz, onlar ‘algı’ derdinde, acaba ‘algı nasıl algı?’…

Birileri mikrofonun açık olduğunu unutup ‘algı süper merak etmeyin efendim’ dediyse sorun yok. Özel uçaklarıyla, onlarca korumaları ve yüzlerce yalakalarıyla koşturuyorlar deprem bölgesine, öyle arama-kurtarma-yardım vesaire değil, tamamen algıyı yönetilmek için, hiç anlamadıkları konularda talimatlar yağdırıyorlar, sanki onların işiymiş gibi göçük altındaki depremzede ile telefonda konuşup selfi çektiriyorlar.

Kalabalık etmekten başka bir işe yaramadıkları kesin…

Hep aynı nakarat…

Özellikle yandaş, bütün haber kanalları da peşlerinde, sanki çok önemli bir şey söyleyecekler gibi…

Ama dün bakıyorum da aynı haber kanallarının bir tanesi bile İzmir Büyükşehir belediye Başkanı Tunç Soyer’in basın açıklaması ve bilgilendirme toplantısını vermiyor.

O zaman anlıyorsunuz ki, basın dediğiniz bile onların basını, yani onlar da değişmemiş…

Başkan Soyer, hemen kriz merkezi oluşturuyor, STK’ları topluyor, çalışmaları organize ediyor, oluşturdukları deprem hasar raporunu paylaşıyor ama siz bunları basında görmüyor, okumuyorsunuz.

Niye? Çünkü öyle biri yok, varsa da ‘yok hükmünde’ çünkü CHP’li…

Pandemi toplantısına İmamoğlu çağırılmadığı gibi…

Hep aynı nakarat…

Bakın, her deprem sonrası aynı şeyleri konuşmuşuzdur, hep aynı nakarat…

Ama yapılması gerekenleri yapmamış, uyarılara kulak asmamışızdır.

Yönetenlerin görevi yıkımı önlemektir, değil mi?

Ama bizimkilerin görevi yıkıldıktan sonra başlıyor.

Devlet bütün imkanlarıyla yanınızdadır, diyorlar.

Anında bilmem kaç milyon lira gönderdik, evi yıkılanlara şu kadar, hasar görenlere bu kadar vereceğiz, diyorlar.

Ha, bütün bunların başına ‘Cumhurbaşkanımızın talimatıyla, yönlendirmesiyle, ittirmesiyle’ kelimelerini eklemeden de duramıyorlar, nedense!!!

Hep aynı nakarat…

Kader, diyorlar…

Tamam deprem kader veya eşyanın tabiatı, da başka ülkelerde, 7-8-9 şiddetli depremlerde gökdelenler hasar bile görmezken, bizim 4-5-6-7 katlı binaların kaput olması ne o zaman?

Denetim yok, varsa da rüşveti verenin istediği ölçüde çıkarılan raporlar, seçim öncesi oy ve rant uğruna çıkarılan imar afları yani cinayete davetiye çıkarmalarınız da kader mi?

Yoksa göz göre göre gelen ölüm ve işlenen cinayetler mi?

Örneğin Soma, kader mi?

CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, “Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği” günü olan 29 Nisan 2014'te TBMM'de kürsüye çıkarak, ilgili işletmenin usulsüzlüklerinden ve yaşanan iş kazalarından söz ediyor, iktidar partisi milletvekilleri o işletmeyi savunuyor, CHP Manisa Milletvekili işletmenin yandaş bağlantılar sebebiyle denetlenemediğini, hakkında verilen kapatma kararlarının uygulanmadığını dile getirip soru önergesi veriyor, önerge iktidar partisi çoğunluğu ile reddediliyor.

Çok değil, iki, iki buçuk hafta sonra o övündükleri, o savundukları ocakta 301 işçi ölüyor.

Şimdi bu kader mi yoksa cinayet mi?

Hep aynı nakarat…

Önleyemedikleri ölüm hatta cinayetlere, dini ve hamasi bir kılıf geçirmeyi de ihmal etmiyorlar.

Hemen fetvalar havada uçuşmaya başlıyor; Her türlü doğal afette, depremde, göçükte, selde ve yangında ölenler şehittir ey Cemaati Müslimin!!!

Tamam, benim inandığım din böyle söylüyor, amenna…

Ama benim iman ettiğim dine göre, o arkadaşların ölümüne sebep olanlar, Allah katında sorumlu olacaklar, bir Müslümanın Cennet’e vasıl olmasına sebep oldukları için ödüllendirilmeyecekler aksine ilahi adalet nezdinde ölüme sebebiyet vermekten yargılanacaklar…

Ha, ‘olsun canım, biz vatandaşların Cennet’e girmelerine vesile olalım da varsın biz cehennemlik olalım’ diyorlarsa o başka…

Hep aynı nakarat…

Kişinin neden öldüğüyle direk sorumlu olanlar, kişinin nasıl öldüğünü yorumlayarak hedef saptırıyor ve algı yönetiyorlar.

Tamam öldüler de, güzel öldüler ama yaa!

Bunu ve benzerini biz sadece bu iktidar döneminde duyduk.

Görevi terörü bitirmek olanlar, baktılar ki baş edemiyorlar ‘Şehitlik mertebesinin yüceliğini’ dillendirip sorumluluklarını örtmeye yeltendiler önce...

Sonra, hatırlarsınız; Görevi işçi ölümlerinin önüne geçmek olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Zonguldak’ta 30 işçinin hayatını kaybettiği grizu patlamasının ardından, madenciler için ‘güzel öldüler, acı çekmediler’ demişti.

Yani…

Hep aynı nakarat…