Kendini doğaya adayan güzel insanlardan Fazlı Kaymakçı…

Geyve Boğazı’nın en güzel köylerinden birinde, Bağlarbaşı Köyü’nde ikamet ediyor.

Oldukça sosyal ve tepkili bir arkadaşımız.

Her Arifiye mezunu gibi bir vatan aşığı…

Belli ki çok kızdırmışlar, feryat ediyor;

“Heeey Geyveliler!

En temiz oksijenli, en yeşil, en güzel dağlarımız, tepelerimiz, ormanlarımız, yaylalarımız, vadilerimiz, otlaklarımız-meralarımız talan ediliyor!

En verimli sebze-meyve bahçelerimiz, bağlarımız, tarlalarımız tarumar ediliyor!

Tarihi İpek Yolu’yla da bütünleşen ve güzelim ülkemizin birçok yerinden turist çeken, doğaseverlerin ve yürüyüş sporcularının uğrak yerleri parkurlarımız mahvediliyor!

NE-RE-DE-Sİ-NİZ?

Eeey Sekçeliler! Kirpiyan Yaylası’nın bağrı hançerleniyor!

NE-RE-DE-Sİ-NİZ?

Eeey Doğancıllılar!

En güzel siluetlerimizden Kılıçkaya'nın yüreğine hançerler saplandı!

Yüzlerce alıç ağacından onlarcası kaldı!

Uğruna her yıl pilavlar döktüğünüz Baş Erenler mezarlarından üç tanesi kaldı!

Bunlar hep, bahçelerinize, tarlalarınıza izinsizce girip onlarca ağacı ve ormanınızı keyiflerince katledenlerin yanlarına kar mı kalacak?

NE-RE-DE-Sİ-NİZ?

Eeey İhsaniyeliler”

Evlerinizin hemen altına-dibine, etrafı bağ-bahçe ve ormanla çevrili güzelim vadinin hemen üstüne kurulan taş ocağı sebzelerinizi, meyvecilerinizi ağaçlarınızı toza-dumana buladı, boyadı!

NE-RE-DE-Sİ-NİZ?

Eeey Akıncılar!

Beşiktaş Deresi’ndeki taş ocağı sadece vadiye, dağa, ormana, bağa, bahçeye değil yerleşim alanlarınıza değin tecavüz etti!

NE-RE-DE-Sİ-NİZ?

Dibimizdeki, yanımızda yamacımızdaki, az uzağımızdaki benzer kanunsuz-hukuksuz uygulamaların hepsini tek tek sıralamaya bilmem gerek var mı?

Peki, bu yapılanların kimedir-kimleredir faydası?

Kimin-kimlerin vardır bunlardan çıkarı?

Orasına tam olarak akıl erdiremiyorum-bilemiyorum da; yalnız böyle başımızı kuma gömmeye devam edersek bırakın ekecek-dikecek-yiyecek meyveyi, sebzeyi, arpayı, buğdayı, tahılı, hububatı o güzelim yeşilimizi, oksijenimizi kaybederek heyelanlarla, sellerle, hortumlarla değiştirip iklimimizi dımdızlak kalıp bir güzel alacağız havamızı!

Veee en acısı; bulamayacağız bile ileride şimdi kaldırmadığımız o güzelim başlarımızı gömeceğimiz mezar toprağını!

EEEY GEYVE'LİLER ! NE-RE-DE-Sİ-NİZ?

EEEY HEMŞEHRİLERİM! NE-RE-DE-Sİ-NİZ?!?”

Gelip geçen herkesin dikkatini çekmiştir; Geyve Boğazı’nda Taş ocakları yemyeşil ormanlar içerisinde hilkat garibesi olarak duruyor.

Bir bakıyorsunuz daha geçen yıl gördüğünüz tepecik gitmiş, yerinde yeller esiyor.

Aslında o dağları talan eden ruhsat, taş veya çakıl çıkarma maksatlı verilmiyor. Bir maden icat ediyorsunuz, sahte raporlarla rezerv tespit ettirip izin alıyor, maden arıyoruz adı altında bir dağı yok ediyorsunuz.

2002’den bu yana Türkiye genelinde 85 bin taş ocağı ruhsatı bu şekilde verilmiş.

2004’de yapılan değişikle taş ve mermer ocakları Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Kanunu kapsamından çıkartılıp, Maden Kanunu’nun içine alınarak doğa katliamına ve ülkemizin altının oyulmasına izin verildi.

 Taş ocağı ruhsatı alan istediği gibi ağaçları kesiyor, doğaya zarar veriyor. Ne su kaynakları ve ne de doğa hiç kimsenin umurunda değil.

Çevreciler en çok da büyük bütün bu kıyıma sebep olan Maden Yasasının değişmesini için yıllardır eylem yapıyorlar ama takan yok.

Her gününe göstermelik birkaç gün düşen güzel ülkemde 5 Haziran da Dünya Çevre Günü olarak kutlanıyor.

Kutlanıyor sadece…

Öbür taraftan da rantçılar, doğa katliamcıları cirit atıyor.

Çevre cinayetleri her geçen gün artarak devam ediyor.

Fazlı Kaymakcı’nın dediği gibi;

“Gün gelecek, şimdi kaldırmadığımız o güzelim başlarımızı gömeceğimiz mezar toprağını bile bulamayacağız!”