Gezi Olaylarını, bilhassa ve özellikle yalan ve manipülasyon üzerine kurgulayarak, farklı algı operasyonlarıyla vatandaşı birbirine düşürdüler.

Nihayetinde Gezi Olayları aklandı ve beraatla sonuçlandıysa da, hükümet kanadı ve yandaşları, taraftarlarını gaza getirme anlamında bundan nemalanma gayretlerini sürdürüyorlar.

Bu travma bizi böldü, parçaladı, birbirimize düşürdü, bir kesimin diğerine düşman olmasına sebep oldu ama mahkemesi bittiği halde, bu ülkeyi yönetenler sağduyulu davranmıyor, bu travmayı tedavi etmek şöyle dursun, aksine hala birbirimize kin ve nefretle bakmamızı istercesine hareket ediyorlar.

Dün yazdık…

Madem ki, bu ülkede toplumsal travma yaratan Gezi ‘beraat’ etti, şimdi bu travmayı tedavi zamanıdır.

Evrensel hukuk çerçevesinde, kin ve nefret aşılayarak, koca bir toplumu galeyana getirenler tespit edilip, yaptıklarının hesabı sorulmalıdır.

Olaylara bodoslama taraf olan hükümet yetkilileri, en azından bir özür dileyerek, ayrıştırılan toplumu birleştirme çabasına girmelidir.

Ama nerde?

İç işleri bakanı, güvenliğimizden sorumlu olan, ülke insanını birleştirme, bütünleştirme, barıştırma makamındaki Süleyman Soylu; “Gezi olmasaydı, kişi başı milli gelir 15 bin dolardı. Yerli aracın satışına çoktan başlanmıştı. Faiz 4’ün altında, enflasyon bir tık üzerinden olacaktı. Uçak projemizi de tamamlamış olacaktık” sözleriyle yangına körükle gidiyor.

Yani iktidar pürü pak, çok iyi yönetiyorlar ama ah şu gezici teröristler yok mu? Hepsi onların yüzünden demeye getirip, başarısızlığına kılıf bulma ve iktidar saflarını sıklaştırma derdinde…

Ölenler, yaralananlar, canı yananlar ve ardından yaşanan hukuksuzluk sebebiyle toplum ayrıştırılmış umurunda bile değil.

Ya -gerçi başkanlık sistemine geçtik, artık partili ve parti genel başkanı ama- nihayetinde hepimizin Cumhurbaşkanı olmasını beklediğimiz Sayın Recep Tayyip Erdoğan?

Önceki gün partisinin grup konuşmasında; “Gezi Parkı’nda başlayan olaylar kısa sürede büyüyerek devlete ve millete karşı sivil kalkışma halini almıştı. Gezi olayları tıpkı askeri darbeler, muhtıralar, terör örgütlerinin saldırıları, FETÖ’nün 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimleri gibi, devleti ve milleti hedef alan alçak bir saldırıdır” diyor ve hızını alamayıp her zaman olduğu gibi Kılıçdaroğlu’nu hedef tahtasına oturtuyor; “Bay Kemal aydınlık gençler diye vasıflandırıyor. Bunlar aldatılmış gençler. Bu aldatılmış gençlere çevreci sıfatı verilmek suretiyle, bu ülkede milyonlarca ağaç diken iktidara ağaç sökme yaftası yapıştıranlara sadece lanet okurum.”

Tamam, farz edelim ki bunlar ’kandırılmış, aldatılmış gençler’ ama hepsi bu ülkenin vatandaşı, evladı. Sizin ‘kandırılma, aldatılma, yanlış yapma’ lüksünüz oluyor da, bunların olamaz mı?

Bu ülkenin Cumhurbaşkanına yakışan bu gençleri topluma kazandırmak mı yoksa bir kalemde silip atmak mı?

Sırf taraftarlarınızı konsolide edip saflarınızı sıklaştıracaksınız diye, ülkenin bir diğer yarısını kendinize düşman etmenin anlamı var mı?

Başka neler diyor; “Bunlar masum ayaklanma hadisesi değildir. Perde arkasında Soros tipi bazı ülkeleri ayaklandırmak suretiyle oraları karıştırmak isteyen tipler vardır. Onun bir ayağı (Osman Kavala’yı kastediyor) içerdeydi, bir manevrayla onu beraat ettirmeye kalktılar.”

‘Beraat ettirmeye kalktılar’ dedikleri bu ülkenin yargı mensupları ve bağımsız mahkemeleri…

Nitekim devreye giriyor, tahliye edilen Kavala, hiç ilgisi olmayan bir olayla bağlantı kurularak, yeniden tutuklanıyor.

Yetmiyor, HSK tahliye kararı veren yargıçlara müfettiş gönderiyor.

Şimdi gel de bu ülkede yargıya güven?

Gelelim Soros kısmına;

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; “FETÖ ile irtibatı sebebiyle birisini gözaltına alıyorsunuz. ‘STK temsilcisiydi, medya mensubuydu, güzel vatandaştı’ gibi güzellemelerle hedef saptırmaya çalışılıyor. O STK mensubu dedikleri, Türkiye’nin Soros’u denilen kişinin havası çıktı meydana, bağlantıları çıktı ortaya. Siz kime neyi yutturmaya çalışıyorsunuz?” diyor.

Diyelim ki Osman Kavala’nın Soros ile bağlantısı var ve katli vaciptir!

Ama kendisi ve yakınlarıyla ilgili de iddialar var.

Geçen hafta Abdullah Gül’ün eski Danışmanı Ahmet Sever, “Erdoğan’ın Soros bağlantıları” başlıklı bir yazı yazdı, bir cümlesini alalım;

“2003 yılının Ocak ayı... Yer, Davos... George Soros ile burada bir görüşme yaptınız ve desteğini istediniz” diyor.

İçeriği bir iddia evet ama resimleri de paylaşıldı.

Yine Barış Terkoğlu yazdı;

“Yakın döneme kadar Soros’un fonladığı Açık Toplum Vakfı’nın yönetim kurulu başkanı Can Paker’di. Soros destekli TESEV’in başında da o bulunuyordu. Kendi anılarında anlattığına göre Paker ile Kavala’nın yolları FETÖ meselesinden ayrıldı. Zira Kavala ve arkadaşları FETÖ kumpaslarına karşı tavır almıştı. Paker ise Pensilvanya’da yüz sürdüğü Gülen’in hızlı bir destekçisiydi.

Kavala’yı yeniden gözaltına aldıkları soruşturmanın konusu 15 Temmuz FETÖ darbesi. Bugün Pelikancıların yalısında siyaset dersleri veren Paker, kendi anılarıyla Kavala lehine tanık olur mu?”

O Can Paker halen Cumhurbaşkanımızın gözdelerinden…

Ya, “Bir Arap atasözü der ki Sana anam babam feda olsun. Ben de Erdoğan için diyorum ki ona; anam, babam, çocuklarım feda olsun” diyen Soros destekli TESEV'in kurucusu Ethem Sancak, Soros’tan çok mu uzak?

Anlaşılan o ki hükümetin Gezi’den kaynaklanan travmayı tedavi etmek şöyle dursun, aksine, yine ve manipülasyonlarla yangına körükle gitme gibi bir niyeti var.

Bu noktada bize düşen de, araştırmak, incelemek, öğrenmek suretiyle hükümetin yeni algı operasyonlarından etkilenmemek ve öğrendiklerimizi paylaşarak etkilenenleri uyarmak…