Hükümet kanadından birileri; dolsa da olur dolmasa da veya maaşını dolarlarla mı alıyorsun, sana ne doların yükselişinden dese de kazın ayağı öyle değil.

Ülkemizde dolar oynadı mı yer yerinden oynuyor. Çünkü her şeyimiz dolara endeksli, kaldı ki hükümet yaptığı zamlara gerekçe olarak doların yükselişini bahane ettiği günleri unutmasın.

Dolar yükseldi demenin bir diğer karşılığı Türk lirası değer kaybetti diyebilmektir. Bunu pek demezler, milli ve yerli oldukları tezine uymadığı için pek seslendirmezler.

Oysa bir ülkede bir yabancı para yükselişe geçtiyse, sizinki düşüşe geçti, sizinki değer kaybetti demektir. Yani bir hafta önce dolar karşılığı bir malı 100 liraya mal ederken artık 120 lira vereceksin demektir. Bu gerçek hamasi nutuklarla, sana ne canım yükselirse yükselir demekle, hainler ekonomimize operasyon çekiyor demekle değişmez. Bu şekilde ancak toplumun algısını değiştirirsin ama gerçekleri asla.

Sonra, yahu kim niye operasyon çeksin sana?

Ha, sen ülke ekonomisini üfleseler düşecek hale getirirsen o başka. Ama sen operasyon çekiyorlar diyerek ülke ekonomisini operasyon çekecek hale getirmenin veya üfleseler yıkılacak seviyeye düşürmenin vebalinden kurtulamazsın.

ABD’nin Çin’e çektiği operasyonun yanında seninkinin lafı bile olmaz ama bak Çin ekonomisi dimdik ayakta. Neden? Çünkü üflesen yıkılacak bir ekonomisi yok da ondan.

Sen ekonominin anasını ağlat sonra vay efendim dış güçler.

Sevgili okur, bir malın fiyatının artması veya azalmasını arz-talep durumu belirler.

Üretim yani mal azsa fiyatı artar, çoksa fiyatı düşer.

Ha, evet dolar mal değildir ama onun artması veya eksilmesi de direk olarak arz-talep durumuna bağlıdır. Senin dolar borcun kırkı aşmış ve ödemen yaklaşmışsa bol bol dövize ihtiyacın var demektir. Kasan da tam takır kuru bakır olunca, paradan para kazanan uyanık birileri, şimdi Türkiye’nin dövize ihtiyacı var, bol alım yapacak, fiyat artacak, hadi biraz dolar biriktirelim, para kazanalım derler, bu kısmen de olsa dövizi arttırır.

Ama borcunun karşılığı döviz kasanda duruyorsa, kim ne yapsın?

Mesele şu ki, bizim kasada yeller esiyor. Yolları, köprüleri, hastaneleri dolar üstünden yaptıkları, dışta zaten mecbur da içeride de dolar/Euro üzerinden borçlandıkları için ve döviz artışını engelleme uğruna piyasaya ucuz dolar sürmek zorunda kaldıkları için, Merkez Bankası eksi rezervde, ihtiyaç akçesinin yerinde yeller esiyor.

İşin uzmanları uyarmıştı oysa…

O uyaranlar arasında içteki hainler sınıfına dahil ettikleri CHP ve İYİ Parti de vardı.

CHP; “Yapmayın, etmeyin. Söz dinlemiyor diye Merkez Bankası Başkanını görevden alıp, yeni başkana emirle faiz indirtmekle ekonomi düzelmez, daha da batar. İhtiyaç akçesine bile el konulan bir ülke ekonomisini güven olmaz, kimse dönüp yüzünüze bakmaz. Merkez Bankaları dünyanın her yerinde o ülke bağımsızlığının, itibarının, dünyada saygınlığının ve güvenilirliğinin göstergesidir. Dinsel hassasiyetiniz sebebiyle faizi düşürmeniz, ekonomik gerçeklerle bağdaşmaz. Faiz düşerse vatandaş parasını döviz veya altına yatırır, para yastık altına çekilir, para üretimden çekilir, batarsınız” demişti.

Öyle de oldu. Bakın bugün dünyada değer kaybeden, değeri düşen doların değer kazandığı tek para Türk lirası…

Başka ne diyordu CHP;

“Faizi reelden düşük tutmak ve doları baskılamak için Merkez Bankası ve kamu bankalarının rezervlerini sattılar. Yılbaşından bu yana 60 milyar dolar sattılar. Kamu bankalarının döviz açığı 10 milyar doları aşarken Merkez Bankası eksi rezerve düştü.

Üstüne salgının getirdiği ekonomik daralma bindi. Dövizin ateşini düşürmek lâzım ama bu emirle, bankaları ve yatırımcıları tehditle, cezayla olmaz.

İktidara güven yok. Ekonomi uygulamalarına güven yok. Zaten ortada bir ekonomi yönetimi, doğru düzgün bir ekonomi politikası, programı yok. Sadece olumlu bir veri açıklandığında tweet atan, sorunlara yönelik sorulara link gönderen dünyadan habersiz bir ekonomi bakanı var.

Ülke ekonomisini dünyada en kırılgan hale getirdiler. Türkiye'nin risk puanı 600'ü aştı. 2018'deki Rahip Brunson krizinde dolar fırlayınca konkordatolar patladı. Çünkü özel sektörün 300 milyar dolara yakın döviz borcu var. Kurlar dizginlenemezse bu döviz borçları çevrilemez, ödenemez. İflaslar, konkordatolar, şirket batışları fırtınaya dönüşür. Kamu bankaları 10 milyar doları aşan döviz açıklarıyla baş edemez.

İktidara ve ekonomi politikalarına güven kalmadığı için dış kaynak girişi durdu. Yabancı yatırımcı gelmiyor. Mevcut olan da elindekini satıp Türkiye'den çıkıyor.

Bu sürdürülemez bir tablo ve bu şekilde kurlardaki yükseliş durdurulamaz. Rezervleri eriterek, sürekli döviz satarak sorun çözülemez.

İktidarın önündeki seçenekler belli. Önce içeriye ve dışarıya güven verecek adımlar atılmalı.

Adımlardan bir tanesi Brunson krizinde olduğu gibi Merkez Bankası'nın yüklü bir faiz artışına giderek TL'yi değerli kılması, yerli-yabancı yatırımcı için TL'yi cazip hale getirmesi gerek.

Ancak buradaki handikap, korona nedeniyle zaten durgun haldeki ekonominin yüksek faizin altından nasıl kalkacağı. İktidarın derin açmaz noktası burada.

Acil faiz artışı ilk adım olabilir ama Cumhurbaşkanı buna izin verir mi? Böyle bir adım Cumhurbaşkanının kendi sözlerini (faiz düşünce enflasyon da düşecek) inkâr etmesi demek.

Türkiye’nin acilen en az 50-60 milyar dolarlık bir nakit, taze dış kaynak bulması gerekiyor. Bu kaynağın bulunabileceği iki adres var ya IMF ya da ABD Merkez Bankasıyla swap anlaşması.

İktidar IMF'ye gidemez. Giderse hem siyaseten söylediklerini inkâr etmiş olur hem de IMF ile yapılacak anlaşmayla ekonomi yönetimini böyle başıbozuk sürdüremez. Dilediği gibi harcama yapamaz, kafasına göre ihale açamaz, yasaları değiştiremez.

O nedenle, IMF seçeneği iyice duvara toslamadan iktidarın tercihi olmayacaktır. ABD Merkez Bankasıyla swap müzakerelerinden ise iktidar aylardır sonuç alamıyor.”

Başka neler oluyor ve İYİ Parti neler diyor, yarına bırakalım…