Sevgili okurlar,
Önceki gün, Azerbaycan’ın  başkenti Bakü’de yaşanan ve gözleri yaşartan, duygusal sahneleri içinde barındıran, görkemli kutlamaları televizyonlardan izledik..
“İki devlet bir millet” anlayışının da tezahür ettiği bu kutlamalarda sergilenen tablo, dosta ve düşmana bir takım mesajlar vermesi bakımından çok önemlidir.
Sadece Azerbaycan ve Türkiye için değil, aynı zamanda bölge devletleri ve bölge halkları içinde önem arz eden bu  “Karabağ Zafer Günü” kutlamaları şunu gösterdi ki, “ebedi bir  öfke ve kine” yaşamımızda  yer yoktur..
Ermenistan ve bir takım Ermenistan Devleti yöneticilerinin yaptığı hatayı, bir millete elbette mal edemeyiz..
Başta “Taşnak çetelerinin” ve diğer unsurların Anadolu’da, ne canlara kıydığı, ne ocaklar söndürdüğü tarihi bir gerçektir..Bu  tarihi gerçeği, kimse ters-yüz edemez!..Gerçekler diri ve tazedir, kimse insanımızın aklı ile oynayamaz!
Zira bir zamanlar “Osmanlı’nın has evladı” olarak, yaşadığın topraklarda elde ettiğin imtiyazları unutup, “Türk’ü arkadan vurmanın bedeli” yine ağır oldu..
Üzülerek ifade edeyim ki, “savaş tutkunu, şiddet yanlısı, kin ve öfke pazarlayan” biri konumunda asla olmadım, olmam!..
“Ermeni çetelerinin ayaklanmaları, köylerimiz basmaları, şiddet ve yağmalamalara başvurmaları” sonrası, Osmanlı Devleti’nin aldığı “tehcir kararı” bugünkü şartlarla ifade edelim, ne kadar doğru bir karar olduğu gerçeğini, sağduyu sahibi herkes kabul eder..
Bazı emperyalist ülkelerin kışkırtmaları sonucu,” Osmanlı’nın Has evlatları”, bir Ermeni Devleti için kışkırtılmış, ayartılmış ve ayaklandırılmıştır!
Tarihi süreç içinde, devletin her kademesinde görev alan, önemli mevkilere gelen ve imtiyazlı bir toplum olarak, mutlu ve müreffeh bir şekilde yaşayanların torunları,  Türk Milleti’ne karşı bu hasma ne  kin ve öfkeyi daha fazla taşıyamazlar..
Dost acı söyler ama, gerçekler bunlar!
Şurada Suriye’de olup bitenleri hepimiz bizzat yaşadık, gördük ve bir milletin yerinden, yurdundan, toprağından nasıl sökülüp atıldığına şahit olduk..
Osmanlı Devleti yöneticileri, ayaklananlar nedeni ile bölgede yaşayan masum insanların göçüne(tehcirine) izin vermiş, bizzat bu göçü yönlendirmiş, göçe nezaret etmiştir.
O yılların şartları ile bu göç, elbette zorunlu kılınmıştır..
Ölümlerin yaşanması, hastalıklar, uzun yolculuklar elbette söz konusudur.. Anadolu topraklarından, bugünkü Suriye kenti Halep ve civarına doğru yönlendirilen göçü, bir “soykırım” olarak gösterme çabaları beyhudedir.
O yıllar kurulan mahkemeler, bu konuda ihmali olanların idam edilmesi ve cezalandırılması, durumun vahametini göstermektedir..
Yani bugüne gelirsek, “o günün günah ve vebalini başkalarında aramak” yerine, kendimizde aramalıyız..
Kimse, kimseye durduk yerden sataşmaz ve bir şey de yapmaz!
Bugün hala Türkiye Cumhuriyeti toprakları içinde yaşayan Ermeni ve diğer farklı topluluklara mensup yurttaşlarımızın varlığı da tarihi bir gerçektir.
28 Yıl önce Azerbaycan’ın “Dağlık Karabağ” topraklarının Rusların da kışkırtılması ile işgal edilmesi ve kentlerin yağmalanması, yakıp yıkılması, bölgede yaşayan   bir milyonu aşkın insanın “kaçkın” durumuna düşürülmesi unutulmadı..
Ya, Hocalı katliamı!
Ya, Bakü katliamı!
Her Azerbaycan Türk’ünün yüksek sesle seslendirdiği “Karabağ Türk’tür, Türk kalacak ve Karabağ bizimdir” sözleri bugün yerine getirilmiştir..
Bu Azerbaycanlı Türk’ün bir namus sözü ve borcuydu!..
Çok şükür yerine getirildi..
Şurada işgal edilen topraklarda gerçekleşen vahşet, yıkımı, kırımı gördükçe insan, insanlığından utanır durumda oluyor..
O Ağdam’ın hali nedir, Allah aşkına!?
Yine savaşı kaybedenlerin, toprakları asıl sahiplerine teslim öncesi, yine yakıp yıkması neyin, hangi insanlığın göstergesidir?
Kısacası Azerbaycan, 44 Günlük savaştan muzaffer çıkmış, bayrağını, sancağını işgal topraklarının tepelerine dikmiş, artık camilerinde ezan okunur bir zafere imza atmıştır..
Artık bu topraklarda yükselen bayrak, asla indirilemez!
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de işaret ettiği gibi “Azerbaycan’ın kederi, kederimiz, sevinci, sevincimizdir”  sözünden de anlaşılacağı üzere, Azerbaycan’ın “Karabağ Zaferi”, zaferimiz, sevinci sevincimizdir..
Bu coşku selinde iki devletin, bir milletin çocuklarının Bakü sokaklarında, yeri göğü inletmesi, artık adresine gönderilen mesaj olarak değerlendirilmelidir..
Kaldı ki, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptıkları konuşmalarda, artık bölgede “barış ve huzur” rüzgarlarının estirilmesini, insanların mutluluğu için çalışılmasını ve zenginliklerin paylaşılmasını önermişlerdir..
Ermenistan yetkililerinin ve fanatiklerin bu sese kulak vermesi gerekir..Artık Ermenistan yöneticileri ve vatandaşları, gelecekleri için, “fakirlik, yoksulluk ve hırsızlıkları “ yenmek için el ele vermeli ve “bölgedeki barış iklimine” katkı sunmalıdırlar..
Kafkaslarda yaratılacak “barışın, huzurun”, elbette bölge halklarına olumlu yansımaları olacaktır..
Geri dönüp baktığımızda, bu savaşta Azerbaycan’ın 2 Bin 783 vatan evladının şehit olduğunu, birçok gazi bulunduğu hatırlatırken, karşı tarafın da kayıplarının büyük olduğunu unutmamız gerekmektedir.
Evet, her savaşın bir bedeli  vardır!..
Azerbaycan halkı, bu bedeli bir daha ödememek üzere ödemiştir, düşmana da haddini bildirmiştir..
Artık Ermenistan yöneticileri akıllarını başa alıp, kendi insanlarının geleceği ve mutluluğu için çalışmalı ve “Diaspora Ermenilerinin” kışkırtmalarına, propagandalarına kulak vermemelidirler..
Bugün ve tarihte yaşanan acıların, bir daha yaşanmaması için, yeni kuşaklara da büyük görevler düşüyor..
O nedenle, “barış ve özgürlük” için yapılan çabalar boşa gitmez!..
Ele, ele verilirse, her toplum, bulunduğu coğrafyada, topraklarda, mutlu, müreffeh bir yaşam biçimi oluşturabilir..
Bunun için etkin, yetkin bireyleri işbaşına getirmek görevimiz olmalıdır..
Bu vesile ile “Karabağ Zaferi” kutlu olsun!
Tebrikler Can Azerbaycan!
Yusuf Cinal/12 Aralık 2020 Brüksel