At izinin it izine karıştığı günlerdeyiz.

Haliyle kafalar karışık, zihinler bulanık…

Böyle olması da doğal çünkü insanoğlunun üzerinde büyük oyunlar oynanıyor.

Aslında işi bilenler ve az çok bilgi sahibi olanlar için küçük oyunlardır bunlar.

Hatırlayın. Üzerimize oynanan oyunu hissedenlerin bir sloganı vardı; Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur…

Birileri de karşılığında ‘Türk müsün Müslüman mı’ cinsi tetik sorularla köşeye sıkıştırmaya çalışırdı mutmain insanlarımızı.

İnsanoğlu ruh ve bedenden müteşekkil malumunuz.

Biri olmayınca ötekinin hiçbir işe yaramadığı müthiş bir ilişki bu.

Haliyle insanlık düşmanları için de bazen biri, bazen diğeri, bazen her ikisidir hedef.

Bazen insanları köksüz bırakmak için millet mevhumuna saldırdılar, aksini savunanı ırkçı, kafatasçı, faşist ilan etmek suretiyle…

Bazen din mevhumuna saldırdılar, gericilik, yobazlık gibi iftiralar eşliğinde…

Hiç aklımıza gelmedi ki sormadık; yahu millet mevhumuna karşısınız tamam ama bu etnik köken işlerini en çok kurcalayan da sizsiniz ama?

Örneğin Türk milliyetçiliğini tu kaka ilan edip Kürt milliyetçiliğini pohpohlayan, azınlık ırkçılığını körükleyen…

Kürtçe Kuranı Kerim bastırıp dağıtan?

Evet din mevhumuna karşınız ama siz değil misiniz cemaatleri destekleyen cemaat liderlerine kapılarınızı sonuna kadar açıp ülkelerinizde onları besleyen?

Demek ki amaç insanları bedensiz ve ruhsuz bir şekilde muallakta bırakıp, toplumları ve ülkeleri yutmak.

Yaradılış ve haliyle bütün insanlığın bir tek anne-babadan türediği gerçeğini bir türlü kabul etmeyenlerin ‘Dünya halkları kardeştir’ sloganıyla uyutulduk uzun bir süre…

Son yıllarda da, bütün dinlerin aynı kaynaktan çıktığını, birbirinin devamı olduğunu ve yeninin eskiyi tedavülden kaldırdığını bir türlü kabul etmeyenlerin dinler arası diyalog masallarıyla uyutulduk.

Hahamlar, papazlar, kardinaller ve bizim cemaat liderleri bir araya gelip dinler arası diyalog beşiğinde insanlığı uyutuyorlar.

Papaz papazlığını, haham hahamlığını yapacaktır.

Sözüm bizden gözükenlere inananlaradır; bilgiye ulaşmak artık zor değil, tıklayın internete bir araştırın bakalım şu Deccal bahsi nedir, günümüzde neyi ve kimleri işaret etmektedir?

Lütfen öğrendiklerinizle şu diyalogcuların sözlerini ve amellerini bir karşılaştırın da mükemmel uyumu görün.

‘Ya beni uğraştırma şimdi, çıkar ağzındaki baklayı’ diyenler için köşemizin yettiğince bir not düşelim.

Hz. Peygamber’in ümmetini ikaz ettiği hadis-i şeriflere göre; Deccal, doğruyu yanlış, yanlışı doğru, hakkı batıl, batılı hak gösterecek olan Müslüman kılığına bürümüş tam bir yalancı ve yalancılar güruhudur.

Rahmet ve su diye takdim ettiği argümanlar, gerçekte “azap” ve “ateş” olan kezzaplardır.

Asıl büyük Deccal kendisini ilan ve ifşa etmeden önce, 70 ila 100 civarında küçük Deccaller türeyecektir.

Bu deccaller, gayr–ı Müslimlerin arasından değil; Müslümanlar arasından çıkacaktır. Deccallerin asıl hedefi ve misyonu, Hz. Muhammed’in peygamberliğini örtbas etmek ve o kutlu elçinin “son peygamber” oluşunu batıl anlayışlarla gölgelemektir.

Deccal’in çabalarıyla, Müslümanlardan gurup gurup, cemaat cemaat müşriklere, Hıristiyan ve Yahudilere iltihaklar yaşanacaktır.

Deccal’in ayartmalarıyla gayr-ı Müslimlerin inançlarına doğru sürüklenen bu Müslümanlar, kendilerini hala Müslüman zannedeceklerdir.
Malumunuz, insanlığın korkunç boyutta “yalan, aldatma, hile ve desise” ile adeta boğuştuğu bir asırda yaşıyoruz.

Kitle iletişim araçlarının “zirve” yaptığı bu asır, “Deccal” için de ideal bir asır olsa gerek. Çünkü yalanını, dolanını ve hilesini bu kadar rahat ve bu kadar en ücraya başka ne ile ve nasıl ulaştırabilirdi?

Peygamberin bile şerrinden Allah’a sığınma ihtiyacını hissettiği Deccal fitnesinden, iman ehli çok daha fazla ve her fırsatta Allah’a sığınmak zorundadır.

Hiçbir dünyevi afet ve musibet Deccal’inki kadar tahripkar değildir, olamayacaktır.

Hz. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi “Ya Rabbi! Deccal’in şerrinden sana sığınırım.”