Zannedilenin aksine, tarih biliminin konusu ‘geçmiş’ değil ‘gelecek’tir.[1]
Yaşadığınız ev, sürekli yerden kaynayan pis sularla batıyorsa,
Her gün halı-kilim yıkamaz, evinizi başka yere taşırsınız…
Mütemadiyen gerileyip çökmüş bir cihan devletinin,
Yükselme döneminin menkıbelerine değil, çöküşünün sebeplerine odaklanırsınız.[2]
Bu yüzdendir ki, biz bu yazıda (ve sonrakilerde); zaferleriyle gururlandığımız Osmanlı’da nelerin yolunda gitmeyip parçalanmaya sebebiyet verdiğini anlamaya odaklanacağız.
Bunu yaparken de;
· Hamasî retorikten özenle kaçınacağız,
· Akademik namusa sadakatten asla ayrılmayacağız,
· Ve ufak tefek ironilerimiz de, varsın yazının süsü olsun…
Şayet işaret ettiğimiz referanslara katılmayanlar olursa,
‘Mukabil referanslarını da ekleyerek’ ortaya koyacakları bilgilere saygı duyup gereğini yapacağız... O.B.
*********************************************
Osmanlı'nın gerilemesi ve çöküşü ancak;
- Avrupa’da neler olmaktayken, Osmanlı’da neler olmamaktaydı,
- Ve Osmanlı’da neler olmaktayken, Avrupa’da neler olmamaktaydı,
sorularının cevaplarıyla izah olunabilir.[3]
1699 Karlofça felaketiyle başlayıp tam iki yüzyıl süren devasa toprak (ve gelir) kayıpları, ekonomik, sosyal, askeri ve idari çöküşün en temel sebebi olarak gösterilse de [4], şartların böylesi yıkıcı bir noktaya sürüklenmesini kolaylaştıran ve tee kuruluştan itibaren içten içe gövdeyi çürüten ‘yapısal arızalar ve iç mihraklar(!)’ göz ardı edilemez.[5]
Yıldırım Bayezid’in Timur ordularına yenik düşüp ölmesinin ardından, beş oğlundan dördü kendi bölgelerinde hükümranlıklarını ilan ettiler. Osmanlı’yı tarih sahnesinden silinme noktasına getiren 11 yıllık Fetret’ten sonra I. Mehmet’in, diğer kardeşlerini ‘hallederek’ taht mücadelesinde üstünlük sağlamasıyla bu tehlike geçici olarak savuşturuldu.[6]
I. Mehmet ve II. Murat’ın ardından tahta çıkan Fatih Sultan (II.) Mehmet; böylesi bir tehlikenin tekrar yaşanması ihtimalini ortadan kaldırmak amacıyla;
"Ve her kimesneye evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizam-ı âlem içün katl etmek münasiptir, ekser ulema dahi tecviz etmiştir, anunla âmil olalar"
şeklinde dinî ve hukuki dayanakla hayata geçirdiği ‘kardeş katli’ uygulaması[7], zamanla devleti korumak şöyle dursun, sarayın bütün koridorlarını karanlık ölüm labirentine dönüştürerek devleti zayıf düşürmüş, ve her düzeydeki harem kadınlarının da birer kriminal karaktere dönüşmesine sebebiyet vermiştir.[8]
Osman ve Orhan beylerin anaları müstesna, 31’i ecnebi (Rum, Yahudi, Sırp, Bulgar, Fransız, Rus, Roman, İngiliz, Gürcü, Ermeni, Arnavut, Abhaz, Ukraynalı, Yunanlı, Venedikli ve Polonyalı) olmak üzere, 34 padişah anasının önemli bir kısmının, kanlı ve karanlık işleri Cihan Devletine pek pahalıya mâl olmuştur.[9]
Bunlardan saray ve devlet yönetiminde en etkili kadınlar; II. Selim’in annesi Ukrayna Yahudisi Roksalan (Hürrem Sultan), IV. Murad ve I. İbrahim’in anneleri Rum Anastasya (Mahpeyker Kösem Sultan) ve IV. Mehmet’in annesi Rus Nadya (Turhan Hatice Sultan)’dır.[10]
Bu kadınların her üçü de, esir pazarından satın alınıp cariye olarak saraya getirilmişler, halvet tombalada 11 erkek ve 3 kız evlat doğurmuşlar, bu sayede ‘kontenjan senatörü’ olarak Devlet-i Ali Osman’ın iç nizamında etkili olmuşlardır.[11]
Uzaktan bakıldığında, her üçü de kadındır ve annedir, ancak yakından bakıldığında her üçü de sarayda kendilerine tezgâhlanan entrikalara karşı daha karanlık başka dümenlerle mukabele edemezlerse kendilerinin ve çocuklarının hayatta kalamayacağını tecrübelerle yaşayıp öğrenmiş kadınlardır.[12]
Örnek mi?
· Ukrayna Yahudisi Roksalan (Hürrem); Sultan Süleyman’a öz oğlu Mustafa’yı öldürtmüş olmasaydı, kendisi ve çocuklarının yaşaması ve -pek çok kaynakta alkolik olduğu belirtilen oğlu- II. Selim'in Padişah -ve İslam Halifesi- olması mümkün olabilir miydi?[13]
· Başlı başına bir hırs ve iktidar tutkunu olan Rum kızı Anastasya (Kösem Sultan)’nın; -henüz 10 yaşındayken tahta çıkan- öz oğlu IV. Murad’ın 1640’da 27 yaşında sirozdan ölümünden sonra, henüz 8 yaşındayken girdiği ve tahta çıkıncaya kadar tam 16 yılını kafeste geçirdiği tecrit yıllarında çeşitli ruhsal sorunlara maruz kaldıktan sonra tahta çıkan diğer oğlu I. İbrahim’i -kendisini iktidardan ve saraydan uzaklaştırmaya tevessül ettiği için- Yeniçeriler ve Şeyhülislam Abdürrahim’le bir olup tahttan indirerek boğdurtması [14] ve,
· I. İbrahim’den sonra tahta çıkan torunu IV. Mehmet’i de aynı gerekçeyle zehirletmeye teşebbüs etmesi, ancak bu planın gelini Rus kızı Nadya tarafından fark edilmesi üzerine Büyük Valide Kösem Sultan’ın saray ağaları tarafından halatla boğularak öldürülmesi[15], vaka-i âdiyeden sayılabilir mi?
Henüz 6 yaşındayken cihan devletinin 19. Padişahı -ve 98. İslam Halifesi- olan IV. Mehmet’in anası Rus Nadya (Turhan Hatice Sultan), İmparatorluğun duraklama ve çöküşünü hızlandıran Kadınlar Saltanatının en seçkin sultanlarından biri olarak müstesna bir yere sahip olmuştur. [16]
Cihan Devleti'nin Sarayı'nda; her dostun aslında gerçek (ve ölümcül) bir rakip olduğu, yan yana beşiklerde büyütülen bebelerden sırası geldiğinde şanslı olanın taht’a diğerlerinin ise çevredeki selatin camilerinin hazire’lerine (veya Şimşirlik Kafeshanesine) gideceği pekâlâ bilinmesine rağmen, bu gidişatı durdurmak şöyle dursun, her gelen padişah düzinelerce eş ve cariyeden çok sayıda çocuk üretmekle bu sistemin mütemadiyen devamına hizmet etmişlerdir.[17]
Eş zamanlı olarak; batıda matbaanın yaygınlaştırılmasıyla reform ve rönesans hareketlerinin toplumu aydınlatması, 1750’lerin İngiltere’sinde başlayan Sanayi Devrimi'nin sağladığı imkânlar ve merkantilist/sömürgeci politikalarla dünya servetinin belirli merkezlerde toplanması[18]; aynı zaman diliminde Osmanlı’da devasa toprak (ve gelir) kayıpları, idari ve askerî yapının zayıflamasıyla her taraftan yükselen mikro milliyetçilik akımlarına mukabele edilememesi, Galata Bankerlerinden alınan borçların yetmemesi, 1853 Kırım Harbi’nden itibaren başta İngiltere, Fransa ve İtalya olmak üzere Avrupa’ya borçlanılması, köşkler, kasırlar, sadabatlar, saraylar ve ödenemeyen borçlar sebebiyle hazinenin iflasını açıklaması ve daha neler neler…
‘Ben Osmanlı Torunuyum’ romantizmi, bunları da bilmeyi gerektirmiyor mu!
******************************
Kaynakça :
- Carr, E. H. What Is History? London: Penguin Books, 1961.
- Göçek, Fatma Müge. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Toplum ve Siyaset. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000.
- Pamuk, Şevket. Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500–1914. İstanbul: İletişim Yayınları, 2018.
- İnalcık, Halil. The Ottoman Empire: The Classical Age, 1300–1600. London: Phoenix, 2001.
- Kafadar, Cemal. Between Two Worlds: The Construction of the Ottoman State. Berkeley: University of California Press, 1995.
- Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. Osmanlı Tarihi Cilt I: Kuruluş ve Fetret Devri. Ankara: TTK Yayınları, 1988.
- Arıkan, Zeki. “Fatih Kanunnamesi ve Osmanlı Hukuk Geleneği.” Tarih İncelemeleri Dergisi 9, no. 1 (1994): 45–72.
- Peirce, Leslie P. The Imperial Harem: Women and Sovereignty in the Ottoman Empire. Oxford: Oxford University Press, 1993.
- Faroqhi, Suraiya. Subjects of the Sultan: Culture and Daily Life in the Ottoman Empire. London: I.B. Tauris, 2005.
- Peirce, Imperial Harem, 72–110.
- Koçu, Reşat Ekrem. Osmanlı Padişahları. İstanbul: Doğan Kardeş Yayınları, 1964.
- Peirce, Imperial Harem, 180–201.
- Necipoğlu, Gülru. The Age of Sinan: Architectural Culture in the Ottoman Empire. London: Reaktion Books, 2005.
- Naîmâ, Mustafa. Tarih-i Naîmâ. Haz. Mehmet İpşirli. Ankara: TTK Yayınları, 2007.
- Hammer, Joseph von. Osmanlı Devleti Tarihi, Cilt IX. İstanbul: Bahar Yayınları, 1983.
- Uluçay, M. Çağatay. Padişahların Kadınları ve Kızları. Ankara: TTK Yayınları, 1980.
- Peirce, Imperial Harem, 219–234.
- Hobsbawm, Eric. The Age of Revolution: 1789–1848. London: Weidenfeld and Nicolson, 1962.