Albert Camus “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” demiş.

Ne zaman olağan olmayan bir ölüm haberi izlesem, aklıma bu söz gelir.

Geçtiğimiz haziran ayı sonunda kaçak göçmen taşıyan bir gemi Van Gölü’nde battı malumunuz. Temmuz ayı boyunca cesetler çıkarıldı, en son 54 olarak hatırlıyorum.

Büyük bir trajediydi gerçekten, bir o kadar da ayıp…

Dolayısıyla Camus’un yukarıdaki sözü çınladı durdu kulaklarımda…

İlk facia ve ilk trajedi değildi bu.

Aralık 2019’da 71 göçmen taşıyan tekne alabora oldu, 7 göçmen öldü.

Aynı günlerde Özalp ilçesinde tam 57 göçmenin bindirildiği minibüs şarampole yuvarlandı, 17 kişi can verdi.

2019’un nisan ve mayıs aylarında Van'ın Başkale ilçesinde 1’i vurulmuş, 24’ü donmuş toplam 25 mülteci cesedi bulundu!

Mayıs 2002’de de Çaldıran’da donmuş 19 Afgan göçmen bulunmuştu.

Bütün bunları üst üste koyunca ‘biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz’ diye endişelenmemek mümkün değil.

Biz ne ara bu hallere geldik, ne ara kevgire döndü sınırlarımız anlamak mümkün değil.

Hadi eskiden teknoloji uygun değildi, denk gelmedikçe veya ihbar edilmedikçe ruhunuz bile duymazdı.

Ama şimdi öyle değil ki, ısı ve görüntüye duyarlı gece görüşlü, uydu bağlantılı termal kameralara kadar ne ararsanız var.

Demek ki sorun teknolojik değil, insani, insanla ve o insanların nasıl yönetildikleriyle ilgili…

Bütün dünya bizi terör ve kaçak göçmen koridoru olmakla suçluyor.

Savaş sebebiyle kabul ettiğimiz Suriyeli vesaire mültecileri kast etmiyorum, kaçak göçmen giriş çıkışı ve insan kaçakçılığından söz ediyorum.

Şimdi elin gavuruna mı inanalım diyeceksiniz.

Yok, neler yaşadığımıza ve nasıl yaşadığımıza bakın anlarsınız.

Aslında nasıl öldüğümüze dolayısıyla nasıl yönetildiğimize dair kronolojik örnekler verecektim ama köşe ancak mülteci ve insan kaçakçılığı konusu ile dolacak gibi görünüyor.

O kronolojiyi yarına bırakmak kaydıyla konuya dair bir örnek daha vereyim.

Bu kez nasıl öldüğümüzle değil, buna yaşamak denilirse elbet nasıl yaşadığımızla ilgili ve elbette nasıl yönetildiğimizle…

Kölelik kaldırılalı asırlar oldu ama siz gelin de bunu sözde İslamcı ve terör bağlantılı gruplara anlatın.

Ha, bir de bu ülkeyi yönetenlere daha doğrusu yönettiğini zannedenlere…

Mehmet Y Yılmaz yazdı. Meğerse Ankara’da, bu ülkenin başkenti bile köle ticareti yapılıyormuş.

“IŞİD’in, 2014 yılında Şengal'deki katliam sırasında, 16 yaşında iken kaçırıp, köle olarak sattığı bir kadın, Ankara'da kurtarıldı.

Hale Gönültaş'ın Gazete Duvar'da yayımlanan bu haberini okuyan, normal olarak ne düşünür?

Türk polisi önemli bir iş başarmış, Ezidi kadın yapılan bir operasyonla kurtarılmış!

Hayır, Türkiye'deki Erdoğan rejiminde böyle olmuyor!

Ezidi kadını kurtaranlar yakın akrabaları ve bunu "parayla" başarmışlar.

Köle olarak bir IŞİD mensubuna satılan kadını, para verip tekrar satın alarak kurtarmışlar.

Ve evet, olay Ankara'da cereyan etti!

2014 yılında, ailesi öldürülerek IŞİD tarafından kaçırılan Zozan K., internetteki "köle kadın pazarında" bir saat süren bir açık arttırma ile 2018 yılında Irak Türkmeni bir IŞİD'li tarafından satın alınmış.

Önceleri Musul'da bir evde tutulan kadın, 10 ay önce, kendisini satın alan adamın 2 karısı ve 4 çocuğu ile birlikte Ankara Sincan'da bir eve yerleşmiş.

IŞİD'çi Irak ile Ankara arasında gidip geldikçe, kadına tecavüz ediyor, jiletle işkence de ediyormuş.

Sonunda amcaları iz sürerek kızlarının Sincan'da olduğunu tespit etmişler, araya aracılar girmiş ve pazarlık sonucunda genç kadını satın almayı başarmışlar.

Mutlu biten bir acı hikâye ama hikâyenin esasen burada bitmiyor olması da lazım.

* IŞİD ile iş tutan bu adam, Türkiye'ye bu kadar rahat nasıl girip çıkabiliyor?

* Türkiye'nin sınırları bu kadar kolay geçilebiliyor mu?

* Her isteyen iki karısını, bir kölesini ve dört çocuğunu yanına alarak gelip, Türkiye'de serbestçe yaşayabiliyor mu?

* Türkiye, IŞİD'i terör örgütü olarak kabul etmiyor mu?

* Türkiye'nin geçerli kanunları, bir kadını seks kölesi olarak evinde hapseden bir adama işlemiyor mu?

* Bir insanı zorla bir eve kapatmak, kadına tecavüz ve işkence, köle alım-satımı Türkiye'de suç olduğuna göre, savcılık ve Emniyet bu olayın ortaya çıkmasından sonra nasıl bir çalışma içine girdi?

* Yabancı uyruklu bir adam, Türkiye'de kanunları bu kadar rahat çiğneyebiliyorsa, Türkiye'nin istihbarat örgütleri filan ne işle iştigal ediyor?

Bu soruları soruyorum ama bir yanıt alamayacağımızı da biliyorum.

AKP'li dindar kadınlar bu işin takipçisi olurlar ve bir yanıt alabilirler mi dersiniz?

Yoksa, kadın Ezidi, adam Müslüman diye onlar da başlarını ters tarafa çevirirler mi?”

Evet, nasıl bir ülkede yaşıyoruz diye endişelenmemek mümkün mü?