Seçim kapıda…

Zamanında yapılacak demelerine aldırmayın, çünkü iktidar erimeyi görüyor ve bunu ancak erken seçimle durdurabileceğine ve yeni bir yetki ile ömrünü uzatabileceğine inanıyor.

Bunun işaret fişeklerinden bir tanesi Seçim Yasası değiştirme çabaları…

Bir diğeri bir türlü yandaş hale getiremedikleri sosyal medyayı kontrol etmeye yönelik yasal düzenleme arayışları ve tavır değişiklikleri…

Ve 17-25 Aralık döneminin Bakanı Bayraktar’ın manidar çıkışı…

Barış Pehlivan, sosyal medyaya çekidüzen verme arzularıyla, bürokratik çözülmenin geldiği noktayı ve hızlı dönüşleri birlikte özetledi.

Buradan da anlıyoruz ki, iktidarın sosyal medyayı cendere altına alma çabalarına bürokratik bir direniş var.

Yani artık yekvücut olmuş bir devlet mekanizması kalmadı, itirazlar yükseliyor.

Konuyla ilgili iletişim uzmanlarına kritik isimler toplandığı masada, ne BTK ne de RTÜK bürokrasisi “sansürcü” yaftası yemek istemedi.

Sosyal medyanın kontrol edilmesi zor ve tehlikeli bir su olduğunu bilen bürokratlar, ihalenin kendilerine kalmasından ürküyorlar.

Bu bürokratik çözülmeye bir örnek daha veriyor Pehlivan;

“Bir süredir kulağıma fısıldanıyor; devlette fotokopi çekme dönemi başlamış. Yani yarın iktidar seçimle değişirse kendilerini güvende tutacak belgelerin kopyalarını almaya başlayanlar varmış.

Yargı bürokrasisini bilen bir isim anlatıyor; suskunluklarıyla ünlü hâkim ve savcılar iktidarın yanlışlarını yemekhanede yüksek sesle dile getirir olmuş.

Ankara’da devletle çok işi olan birinden dinliyorum:

“Bürokrasi tedirgin, herkes yolun sonuna gelindiği kanaatinde, kimse risk almak istemiyor. Bazıları da ‘gemi batıyor, ne yaptık yaptık, yolumuza bakalım’ düşüncesiyle çalışıyor.”

Şunu bile işitti bu kulaklar: “Umarım bana bakanlık teklif etmez Reis” diyen bile çıkmış.

  1. muhakkak ki seçime yaklaştıkça daha çok ifşaata, itirafa ve dümen kırmaya tanık olacağız.

Gelelim tavır değişikliklerine ve hızlı dönüşlere;

“Türkiye’de “liberaller” diye anılan grup, hep yaptığı gibi, değişen siyasi ortama göre pozisyon almaya çalışıyor.

Bir bakıyorlar siyasal İslamcılar iktidara gelmiş; hep birlikte dini öne çıkaran makaleler yazıp ekranlarda cemaatleri sivil toplum örgütü olarak göstermek için cansiparane bir çabanın içine giriyorlar.

Bir bakıyorlar “muhafazakâr” diyerek destekledikleri AKP’nin “ılımlı” değil, katıksız siyasal İslamcı olduğu ayan beyan ortaya çıkmış; hep birlikte çark edip Atatürk ve cumhuriyet vurgulu makaleler yazıyorlar.

Önde gelen “liberaller”, bugünlerde yine laiklik ve Atatürk konulu yazılar yazmaya, röportaj vermeye başladı.”

Barış Pehlivan yazısında, Murat Belge, Hasan Cemal ve Nuray Mert gibi liboşların dönüş sinyallerini vermiş.

Baş yalakalardan Hasan Cemal’in “Erdoğan’ın 2023’ten, Atatürk’ten, Cumhuriyet’ten intikam almasına izin vermeyeceğiz! Çünkü Cumhuriyet’i demokrasi ile taçlandıracağız, bir demokrasi ittifakı ile Erdoğan’a hadi güle güle diyeceğiz.” Noktasına gelmesi çok ilginç…

Bu da gösteriyor ki İkinci Cumhuriyetçiler fırıl fırıl dönmeye başlamış.

Gelelim Seçim Kanunu değiştirme arayışlarına;

Bu arayış gösteriyor ki, Erdoğan Millet İttifakı’na güvenemiyor. Çünkü hesap tutmuyor, kurtarmıyor.

Tek çare ancak kazanabileceği şekilde oyun kurallarını yeniden belirlemek…

Önce bu ittifakla baş edemeyeceğini anladı, çözümün ittifakı dağıtmaktan geçtiğine inandı.

Ama ne yaptıysa ittifakın arasını açamadı.

Son çare olarak da seçim barajını yüzde 7’ye çekerek, ittifakı oluşturan partileri de gaza getirerek tek başlarına seçime girmelerini sağlamaya çalışıyor.

Bu da olmazsa oyunun kuralını bir kez daha değiştirip; ittifakı yasaklayacak ve “Partiler ittifak yaparak seçime giremez” kanunu çıkartacak…

Bu da yetmeyecek, göreceksiniz ve haliyle bunun yanında kendine küsen muhafazakar/mütedeyyin kesimi yanına çekmek için hamleler yapacak.
İlk hamlesini yaptı bile ki, iktidar mensupları Anadolu’da, Karadeniz’de, muhafazakar bölgelerde “AKP kaybederse azgın azınlık, laik kesim, Kemalistler sizden intikam alır. Biz gidersek İmam Hatipleri kapatırlar, başörtünüzü çıkartırlar, dininizi dilediğiniz gibi yaşamanıza izin vermezler’ propagandasına başladılar.
Bu propaganda bu yıkıma, bunca kötü yönetime, ekonomideki tahribata, işsizliğe, yoksulluğa, bunca çaresizliğe rağmen tutar mı?

Vallahi işin içine din sömürüsü girince ben karamsarlığa kapılıyorum açıkçası...

Aklıma ‘Din Afyondur’ deyimi geldiği için değil sadece, bizzat yaşadığımız ve gördüğümüz için korkuyorum.