Uğur Dündar, Kılıçdaroğlu’na seçildiği takdirde yaşayacağı Çankaya Köşkü'ndeki kişisel-ailevi masrafları, tıpkı ABD ve Almanya devlet başkanlarının yaptıkları gibi, maaşından karşılamasını önermişti.

Kılıçdaroğlu da Köşk'teki kişisel ve ailevi tüm harcamalarını maaşından karşılama sözü verdi.

“Sayın Dündar, Öncelikle bu önermenizi, ahlaki ve vicdani bulduğumu vurgulamama izin verin. Bu konuyu da kapsayacak bir biçimde, çok uzun süredir kamu yöneticilerinin tasarrufu kendilerinden başlatması ve mutlak surette mütevazı bir yaşamları olması gerektiğini savunduğumu en iyi bilen isimlerden birisiniz.

Ankara'nın 100.Yıl semtindeki bir apartman dairesinde sürdürdüğümüz mutlu aile yaşamımız buna örnektir. Ki özellikle siyaset kurumunun bir zenginleşme aracı olmaması gerektiğini; cumhurbaşkanı dahil tüm kamu yöneticilerinin ve siyasetçilerin özel yaşamlarında ve kamu kaynaklarını kullanmaları hususunda beytülmale el uzatmaktan kaçınmaları gerektiğini de ısrarla vurguluyorum.

Bu çerçevede çok daha önceden almış olduğum kararı, mektubunuz vesilesiyle kamuoyuyla paylaşmaktan son derece memnunum.

Sizin aracılığınızla söz veriyorum ki; Çankaya Köşkü'nün ikametgahımıza ayrılmış bölümündeki elektrik, doğalgaz, su, telefon ve internet kullanımından kaynaklı tüm faturaları maaşımdan ödeyeceğim. İkametgah bölümündeki mutfak ile kişisel ve özel etkinlik harcamalarını da maaşımdan karşılayacağım.

Özel seyahatlerimiz de dahil olmak üzere diğer tüm kişisel harcamalarımız için sadece maaşımı kullanacağım.

Sevgili eşim, bana eşlik etmesini gerektiren, örneğin uluslararası toplantı ve ziyaretlerde kullanacağı kıyafetlerin ücretleri de dahil, tüm kişisel harcamalarını aile bütçemizden karşılayacak.

Bunlara ek olarak; Katılmak durumunda kalabileceğim tüm siyasi parti faaliyetlerine gidişlerimde cumhurbaşkanlığı araçlarını kullanmayacağım; siyasi parti faaliyeti kapsamındaki seyahatlerimde uçak, konaklama vb. harcamalar dahil tüm masraflarımı parti bütçesinden karşılayacağım.

Öte yandan şunu da belirtmek isterim; kararım doğrultusunda Cumhurbaşkanı maaşımın da azaltılması yönünde bir düzenleme yapacağım.

Ülkemiz ağır bir ekonomik buhranın içindeyken biz yöneticilere düşen, maaşlarını arttırmak değil, vatandaşlarımızın onurlu bir yaşamı sürdürmelerini sağlayacak akılcı ekonomik politikaları ivedilikle yaşama geçirmektir…”

Buradan şunu da anlıyoruz ki Kılıçdaroğlu seçildiğinde Saray’da oturmayacak. Artık o saray üniversite mi olur ne olur bilemem ama bu şekilde kullanılmaması en büyük arzumdur

Malumunuz bizim şu meşhur külliye ya da saray imine göre itibarın kimine göre israfın ve saltanat özleminin göstergesidir.

Dünyada örneği var mı? Var.

Ama iyi örnekleri de var kötü örnekleri de…

Mesela Beyaz Saray (Beyaz Ev). Bizimkilerin onlardan ne farkı vardır? Çok farkı vardır aslında, çok…

Anlatayım;

Beyaz Ev’in müdavimleri bütün kişisel ve özel masraflarını ceplerinden ödemek zorundadırlar.

Bir akşam yemek sonrası önlerine bir aylık yemek faturası konulduğunda oldukça şaşırıp, daha sonra anılarında “Kimse bize Başkan ve Eşinin Beyaz Saray’da yaşarken yedikleri yemeklere ve kullandıkları günlük malzemelere para ödemek zorunda olduklarından bahsetmemişti” diyen Nancy Reagan’dan anlıyoruz ki yedikleri yemekten tutun da kullandıkları diş fırçasına kadar buna dahildir.

Yine çeşitli ABD eski Başkanı Bill Clinton’un eşi ve birinci Obama döneminin dışişleri bakanı Hillary Clinton der ki;

“Sekiz yıllık Beyaz Saray maceramızdan sonra ancak mortgage kredisiyle iki ev alabildik ve bu kredinin bir kısmı ile kızımız Chelsea’nin Stanford Üniversitesi parasını ödedik.

2001 kışında bir anda 12 milyon dolar borcu olan bir aile haline gelmiştik. Daha sonra ben ve Bill, yayınlanan kitaplarımızdan ve ücretli konferanslarımızdan elde ettiğimiz gelirle bütün borçlarımızı kapattık.”

George W. Bush’un eşi Laura Bush da Beyaz Saray’da yaşamanın ne kadar pahalı olduğundan yakınıyor. Onu en çok zorlayan konulardan biri de, her gün saçlarını yapan kuaföre, devleti temsil edeceği törenlere giderken bile olsa, ücretini kendisinin ödemesi olmuş.

Bayan Bush şu örneği veriyor: “Ülkenin First Lady’si olarak giyeceğim kıyafetlerin de özel tasarım olması gerektiği şartı vardı ama elbisenin ücretinin yanı sıra bu tasarımların ücreti de yine benden tahsil ediliyordu.’’

Gerald Ford’tan George W. Bush’a kadar 6 başkan gören Gary Walters’dan dinleyelim:

“Başkan ve ailesi bu evin 4 veya 8 yıllık kiracılarıdır. İstedikleri yemekler pişirilir, malzemeler ve ürünler istedikleri markalardan seçilir ama parasını Amerikan halkı değil, Başkan ve ailesi maaşlarından öder.

Ve doğal olarak fiyatın yüksekliğine alışmaları zaman alır. Çünkü başkanlar ve ailelerine verilen hizmet 5 yıldızlı otel kalitesinde olduğu gibi başkanın bunlar için ödeyeceği para da 5 yıldızlı otel fiyatları düzeyindedir.

Devlet konutu diye cüzi ücretlendirme yapılmaz. Yemek, hizmet ve malzemelerin pahalı olduğundan yakınmayan tek bir first aile hatırlamıyorum.”

ABD Başkanı, şehir dışı tatil masraflarını, hafta sonlarını geçirmek istediğinde Camp David’teki başkanlık dinlenme evinin hafta sonu masraflarını kendi cebinden karşılamak durumunda.

Yine örneğin başkan, ABD Başkanlık uçağına, devlet delegasyonundan olmayan tek bir kişi bile bindirecekse, kardeşi bile olsa, bir ticari yolcu uçağının ‘first class’ uçak bileti miktarınca devlete para ödemek zorundadır.

Başkan Gerald Ford, Beyaz Evi, “Bugüne kadar gördüğüm en lüks sosyal yardım konutu”  diye tanımlıyor.

Beyaz Ev’in, başkanlar için kalıcı bir ihtişam ve keyif sarayı değil geçici bir barınma ve hizmet yeri olduğunu da Başkan Truman’ın dışı çok gösterişli bir hapishane‘den başka bir şey değildi” sözlerinden anlıyoruz.

Michelle Obama’ya göre de Beyaz Ev; “çok iyi dekore edilmiş bir hapishane”den başka bir şey değil.

Demek ki neymiş?

O Saray, bizim bu Saray değilmiş. Kıyas bile kabul etmezmiş.