Önce bir fıkra;

Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunuyormuş.

Birden kar bastırınca, donmak üzereyken bir ormancı kulübesine sığınmışlar.

Ev sahibi sobayı odunla iyice doldurmuş buzları çözülsün diye.

Ve sobanın üzerinde tarhana çorbası kaynatmaya başlamış içleri ısınsın diye.

Bizim bilim adamları buzları çözülüp bitleri kanlanmaya başlayınca etrafı incelemeye başlamışlar.

O da ne? Soba yerden 1 metre yukarda, altındaki dizili taşların üzerine kurulmuş.

Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair, kendi aralarında tartışmaya başlamışlar.
Kimyacı: Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış.
Fizikçi: Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş.
Jeolog: Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan, herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak, yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış.
Matematikçi: Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış.
Antropolog: Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle, sobayı yukarıya kurmuş.

Tartışma neredeyse kavgaya dönecekken içlerinden birisi çok bilimsel bir öneri yapmış; ‘durun yahu, kendisine soralım!’
Sobanın üzerinde tarhana karıştıran köylü, belli ki kafası da şişmiş, onlara şöyle ters ters baktıktan sonra sebebini açıklamış; Boru yetmedi!..

Basit konu ve olaylara olduğundan fazla anlam yüklemenin nasıl bir geri zekalılık olduğunun en bariz örneğidir bu fıkra…

Peki, ben niye aktardım?

Haftalardır gündemi meşgul eden konulara ve tartışmalara bakar mısınız?

Bahçeli, o klibi ile ne demek istedi?

Bahçeli kime mesaj verdi?

Bahçeli, Erdoğan’a mı sitem etti?

Cumhur İttifakı bozuluyor mu?

Neredeyse 1 hafta ve neredeyse bütün basın bunu tartıştı.

Köşe yazılarının ve açık oturumların konusu oldu.

Fıkradaki gibi herkes kafasına göre bir anlam yükledi.

Sonuç? Boru yetmemişti, boru. Sebep bu kadar basitti…

Ardından Erdoğan-Özel görüşmesi girdi devreye…

Duyurudan görüşmenin gerçekleştiği ana kadar herkes kafasına göre bir anlam yükledi.

Neden görüşüyor canım ile başladı tartışma.

Kimine göre bu görüşme faydasız ve anlamsızdı.

Seçim kaybeden Erdoğan’a, seçim kazanan Özel üzerinden pirim kazandırmanın he anlamı vardı?

Bir görüşme olacaksa da Erdoğan, Özel’in ayağı gitmeliydi.

Kimisi de görüşmeyi olumlu buldu.

Yetmedi Özel’e ev ödevi verir gibi şunu söylesin, bunu aktarsın, onu sorsun faslına geçtiler.

Öyle bir hava esti ki, sanki Erdoğan ülkede olup bitenden habersizdi. Danışmanları ve yanındakiler bu konuda uyaramıyor, Erdoğan da ülke gülük gülistanlık falan sanıyordu.

Belli ki gazete okumuyor, televizyon da seyretmiyordu.

Bir çırpıda ülkenin bütün güncel sorunları listeleyip Özel’in eline tutuşturdular.

Erdoğan bakacak, şaşıracak, Allah Allah diyecek ve hemen orada bakan danışman sorumlu her kim varsa ‘çabuk çözüm bu sorunları’ talimatı verecekti.

Sonuç? Ne konuştukları bile sır oldu.

Günlerdir gündemi meşgul eden, olduğundan çok daha fazla anlamlar yüklenen görüşmenin sonunda, ne konuştuklarını bile öğrenemedik ki bırakın gerisini…

Şimdi de sırada ‘boş koltuk’ tartışması var.

O koltuk niye boş bırakılmıştı?

Aynı anda hem AKP Genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanı olan Erdoğan, açılışı ilk oturduğu yani ülkeyi yöneten benim mesajı veren koltukta yapacak sonra boş yani AKP Genel Başkanı için ayrılan koltuğu oturup, genel başkan görüşmeyi iki genel başkan seviyesinde mi sürdürecekti?

Erdoğan, Özel’i küçümsemiş, işte yerin burası mı demek istemişti?

Yine anlamsız ama herkesin çok büyük anlamlar yüklediği bir sorun olarak gündemi meşgul etmeye devam ediyor.

Bir Allah’ın kulu çıkıp uyarmıyor madem, ben görevimi yapayım.

Böyle anlamsız olaylara derin, egzotik, subliminal anlamlar yükleyerek bu ülkenin vaktini ve nakdini boşa harcamayın.

Bütün bunların tek anlamı ve tek sebebi var:

Boru yetmiyor, boru…