Son yazımda ‘Ermenileri ne soyduk ne de kırdık ama anlatamıyoruz’ demiştim.

Evet anlatamıyoruz.

Her Nisan ayı ABD başkanı ne diyecek diye kıvrım kıvrım kıvranıyoruz ama soykırım yapmadığımızı anlatmak gibi bir çabamız yok.

Yahu bırakın dünya kamuoyunu biz kendi insanımıza bile doğru dürüst anlatmamışız ki!

Sorun sokakta, vatandaşın yarısı soykırım yaptığımızı zannediyor çünkü bilmiyor, çünkü anlatmıyoruz, öğretmiyoruz.

Bu konuda ikna olmamış bir millet başkalarını nasıl ikna edecek de biz bu yaftadan kurtulacağız.

Mamak’tan henüz taliye olmuştu. Merhum Başbuğ, yine böyle bir Nisan ayında yine bu gündeme dair soru sorulduğunda ‘Kulis evladım kulis. Bütün dünyada lobi faaliyetleriyle kulis yapmazsak, kendimizi anlatmazsak olacağı bu’ demişti.

Şimdi gel de sorma, bizim büyükelçiler, hele ki son dönemin badem bıyıklı, yabancı dil bile bilmediği için üstüne bir de tercüman atadığımız büyükelçiler, bu konuda ne yapıyorlar mesela…

Siz bir büyükelçiliğimizde soykırıma dair bir toplantı, konferans, bilgilendirme ya da genel adıyla bir lobi faaliyeti yapıldığının duydunuz mu?

Sözde Türkçü, Ülkücü, dindar ve muhafazakar dernek vakıf vesairelerin soykırıma dair bir çalışmasına şahit oldunuz mu? Yok.

Biz ancak hamasetle beslenir, ikna yerine küfür etmeyi tercih ederiz.

Peki Dış İşleri Bakanlığı? Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve hatta Diyanet? Var mı bu konuda elle tutulur bir gayret, bir çalışma, Diyanetten bir hutbe? Yok.

Sözde ülkemizi tanıtıyorlar diye en dandik dizilere bol keseden para aktaran Kültür Bakanlığı var mı bu konuda teşvik ettiğiniz bir film, dizi onu da geçtim küçük bir belgeseliniz?

Okurlar bilir, daha önceleri günlük yazılarının ve şimdi de hafta içi günlük You Tube videolarının müptelası olduğum Yılmaz Özdil, önce bir olayı veya kahramanımı tanıtır ardından sorar ‘bu konuda tek film çekildi mi kardeşim?

Film deyip geçmeyin yahu. Emperyalistler dünyayı sadece askeri yöntemlerle değil, bu film ve dizileriyle dize getiriyorlar. Kendi soykırımlarını bile bu yolla aklıyorlar.

Neyse bugün size ABD Büyükelçimiz Rüstem Bey’den kısaca bahsedip, sonunda da soracağım; Bu konuda doğru dürüst yazılmış bir kitap, çevrilen bir dizi veya filminiz var mı ey millet?

Kim kiminle yattı kalktı, kim kimden çocuk peydahladı dizilerini ihraç edip sözde ülkemizin tanıtımına hizmet eden yerli ve milli film sektörümüz, soframızdan kısarak verdiğimiz vergilerle ayakta duran sözde yerli ve milli TRT’miz, lobi ve kulis faaliyetleri anlamında tek bir film veya dizi çekmiş mi?

Haliyle bizim Rüstem Beyi ancak Yılmaz Özdil’i okuyanlar bilir.

Ve haliyle bu millet Rüstem Bey üzerinden tarihi bir savunma şansını da böyle yitirir.

Rüstem Bey, Osmanlı Dönemi Washington büyükelçisiydi.
1914 yılında ABD yönetimi tarafından “istenmeyen adam” ilan edildi, ABD’yi derhal terketmesi istendi. İstanbul’a döndü.
Sebep? ABD’nin kirli tezgahını afişe etmesi…

1820, ilk Amerikan misyonerleri Anadolu’ya ayak bastı.
İstanbul’u merkez üs yaptılar, ilk teması Osmanlı vatandaşı Ermeni tüccarlarla kurdular, Gregoryen Ermenilere ticaret imtiyazları sağladılar, bu ticari bağ sayesinde Ermenilerin bazılarını Protestan mezhebine ikna ettiler, böylece, Osmanlı topraklarında tamamı Ermenilerden oluşan Protestan cemaati oluşturdular.
1850’den itibaren eğitim işine girdiler, parayı bastılar, bir anda mantar gibi türediler, 80 lise, 8 yüksek kolej, 16 yatılı kız okulu açtılar, 30 bin öğrenci sayısına ulaştılar, İstanbul’un yanısıra İzmir’e Antep’e Kayseri’ye Mersin’e Harput’a Merzifon’a yayıldılar, 100 yıl boyunca hiç Türk öğrenci almadılar, sadece Hıristiyanları ve özellikle Ermeni çocuklarını eğittiler. Gözlerine kestirdikleri Ermeni gençlerine ABD vatandaşlığı verdiler, ABD’ye götürdüler, burs verdiler, Amerikan üniversitelerinde okumalarını sağladılar.
Bu topraklarda 163 kilise açtılar.
Amerikalı misyoner hekimlerin faaliyet gösterdiği 9 hastane, 10 dispanser açtılar, Ermenilerin adeta “aile hekimi” oldular!
Bununla yetinmediler, Amerikan gazetelerine imzasız mektuplar göndererek, Ermenilerin sırf Hristiyan oldukları için öldürüldüklerini, sırf Ermeni oldukları için topluca katledildiklerini yazmaya başladılar. Amerikan gazeteleri de bu mektupları sanki gerçek belgeymiş gibi sayfalarına taşımaya başladılar.
Sivas’ta Erzurum’da Elazığ’da ABD konsolosluğu açtılar, sadece Ermeni personel kullandılar, Taşnak ve Hınçak’ın temellerini attılar.
Şimdi sıkı durun lütfen...
Tee 1894 yılında, tee 127 yıl önce, Amerikan Senatosu’nda Ermeni sorunu gündeme getirildi, tasarı sunuldu, Ermenilerin öldürüldüğü iddiasıyla Osmanlı devleti kınandı!
1896’da, yani 125 yıl önce, Amerikan Senatosu’na ve Temsilciler Meclisi’ne bir tasarı daha sunuldu, Ermenilerin can güvenliğini korumak için Osmanlı’ya askeri müdahale yapılması istendi!

Ve 1914... Rüstem bey Washington büyükelçimiz oldu.

Oldu da ne oldu?

Devamı yarın…