Nasrettin Hoca’ya sormuşlar; “Hocam, gökte kaç tane yıldız var?”
Sallamış bir rakam…
‘Hadi canım sen de’ diyenleri de şu şekilde susturmuş; “İnanmıyorsan, say!”
Sürekli hiç de inandırıcılığı olmayan rakamlar ve bilgiler veren iktidarın savunması da hemen hemen aynı; İnanmıyorsan, say!
Halen bölgede olanlar, bölgeyle irtibatı bulunanlar inanmıyor haliyle ama sayacak halleri de yok.
Bilmeyenler de önlerine ne konursa onu yiyor.
Geçtiğimiz hafta CHP Hatay Milletvekili Suzan Şahin, TBMM’de kürsüye vura vura isyan etti.
“İlk depremde evimin sağındaki ve solundaki o ünlü Eda Apartmanı ve Sahil Apartmanı çöktü. Sabahın ilk ışıklarında ailelerinden önce deprem enkazında ben vardım. Komşularımdı, seslerini duyuyor ve tanıyordum; Fırat ‘Yardım eden yok mu' diye bağırıyordu, Erdinç ‘Buradayım' diyordu. Koştum, ne yapabilirim? Elimdeki bir leğenle atacağım birkaç tozla olmayacaktı bu iş. Nereye? Kaymakamlığa…
Üç sıra su basmıştı, dizlerime kadar suyla gittim kaymakam beyin yanına. Emniyet müdürümüz, AK Partili milletvekili arkadaşımız, diğerleri oradaydı ama birdenbire bir telefon geldi; yeğenim ‘te…' dedi, kaldı.
Kaymakamlığın biraz ilerisinde evi var, gittim, ev böyle olmuş, böyle. Evi çöktü kız kardeşimin, 1 yeğenimi kaybettim.
Bu felakette yine gittim kaymakamın yanına. Gittiğim her göçükte hilti, arama kurtarma ekibi, ışık, asker, polis, ne istersen; bir el gücü istiyorlardı ama yoktu.
İkinci günün akşamına kadar hiç kimse gelmedi. 35 arama kurtarma ekibi gecenin 23.00'ünde, orada bekledim, geldi ama elinde alet edevat yoktu. Makas, hilti, ışık neden yok diye sorduk ‘Havaalanında aldılar' dedi, ‘Niye' dedim, arkadan yollayacaklarmış.
Yahu, ben uzman değilim, bu işin uzmanı, liyakatli yöneticisi değilim ama aklım almıyor. Arama kurtarma ekibinin alet edevatı neden sonra gelir, ne yapacak orada?
Üçüncü gününe kadar yaprak kımıldamadı, bütün herkesin seslerini duyduk, ‘Can kurtarın' diye bağırdılar.
Hani, böyle deprem sahnelerinde görürüz, göçüklere çıkar arama kurtarma ekipleri ‘Beni duyan var mı' diye bağırır ya, göçük altındakiler bağırdı ‘Beni duyan yok mu?' diye. Yoktu.
Hatay… 10 ilin toplamından daha fazla can verdik. Buradan arkadaşım sayıyor ‘Falan yere şu kadar kurtarma, falan yere…' İskenderun'u saydın mı? İskenderun'a gelmedi. 400 göçük, 2 bin apartman yıkıldı. 35 kişi arama kurtarma ekibine soruyorum ‘Nasıl çalışmalısın', ‘Biz ekip çalışırız' diyor. 
77, 100 olsun; 100 göçüğe gittiniz, 300'ünde kimse yok. Sekiz gün gelmedi, birçok göçüğe uğramadılar. Sebep? 
Hani biz uzaya gidiyorduk, hani Avrupa bizi kıskanıyordu, hani. Neredeydiniz? ‘AFAD neredeydi, Kızılay neredeydi, asker neredeydi' deyince kızıyorsunuz. Ben askerime canımı veririm, asker benim kırmızı çizgim ama o askeri oraya yığmayan iradeye söylüyorum.
Hatay'a zamanında gelmediniz, Hatay'ı ölüme terk ettiniz, Hatay'a kefen bile vermediniz, 40'lı 40'lı kıyafetleriyle battaniyelere, bazıları da sarılı olmayan bacaklarıyla gömüldüler, bazıları gömülemedi bile, uzun günler sıra beklediler.
Hataylılara ilk gün bir bardak su dahi vermediniz; insanları enkaz altında, yakınları enkaz altında, başlarında kederleriyle bıraktınız; ailemiz, yakınlarımız, sevdiklerimiz gitti. Siz gönüllü gelenlere AFAD yeleği giydirdiniz, siz gönüllü gelenlere asker kıyafeti giydirdiniz. Onları korumak mıydı maksadınız, acziyetinizi kapatmak mı?”
CHP Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in bu konuşması Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çok kızdırdı.
Erdoğan, “Parlamentoda muhalefetin bazı temsilcilerinin garip garip konuşmalarını dinliyorum. Bizim bölgeye ne zaman gittiğimizden haberi olamayan garipler, ilk gün Bakan arkadaşlarım tamamıyla deprem bölgelerindeydi.
Bütün bunlarla beraber belediye başkanlarımız deprem bölgelerindeydi. Bende hemen 2. gün deprem bölgesine ulaştım. Arından ikinci turda da Devlet Bey'le beraber buraları dolaşmaya aynı şekilde sayın Destici ile dolaşmaya başladık. Biz yaralıyız, hanımefendi konuşuyor. Hatay milletvekili olmak seni bir yere kadar bağlar. Biz sadece Hatay değil, 11 ilin 11'inde de aynı hassasiyetle çalışmalarımızı sürdürüyoruz, sürdürmeye devam edeceğiz” dedi.
İnanmayanlar gitsin saysın durumundayız yani!
Şimdi Suzan Şahin mi doğru söylüyor yoksa Erdoğan mı, saymadan bilemeyecek miyiz?
Aklını kiraya vermemiş, iradesine ipotek koydurmamış, meseleye insanca bakan, görmeyi bilen herkes olayın farkındadır. Kaldı ki iki konuşma arasında fark ve ilk konuşmaya verilen cevap bile tek başına delil olarak yeter insaf sahiplerine...
Kadın Milletvekili, kendisi de bir depremzede ve günlerdir deprem bölgesinde bulunan bir vatandaş olarak; Neredeydiniz diye sorarken, sizi kast etmiyor Sayın Cumhurbaşkanı, yardımcılarınızı veya ortaklarınızı da kast etmiyor.
Kaldı ki siz ve ortaklarınızın orada olması depremzedeleri hiç mi hiç mi ilgilendirmiyor.
Onları destek, yardım, arama kurtarma kısmı ilgilendiriyor.
Depremi yaşayan insanların ilk derdi depremden sağ salim çıkabilmek, sonra ki varsa enkaz altındaki yakınlarını kurtarabilmek, bu arada kadın, çocuk ve yaşlılarını en azından bir çadır altına sokabilmek, yemek, su hijyen ürünleri ve tuvalet gibi insani ihtiyaçlarını karşılayabilmektir.
Bunları günlerce yapamadınız.
Enkaz altındaki çığlıklara da enkaz üstündeki feryatlara da cevap veremediniz.
Depremin 10. Gününde bile sağ kurtarılanlar olduğuna göre, enkaz altında kim bilir kaç can zamanında ulaşılamadığı için gitti.
Organizasyon sıfırdı. AFAD ortada yoktu varsa da sivil yardımları engelleme dışında bir çabası yoktu.
KIZILAY yoktu, malumunuz çadır ve deprem ihtiyaç malzemelerini satmakla meşguldü.
Asker çok geç sahaya sürüldü.
Demem o ki gidip orada ölü, yaralı, enkaz ve kurtarma ekibi, çadır saymamıza gerek yok, yapamadıklarınızı saymak yeterli bence…