Sevgili okurlar,
Bugünkü yazımda, şöyle bazı hatırlatmalarda bulunarak, bu hatırlatmalardan dersler çıkarıp,çıkarmadığımızı sorgulamak istiyorum..
Öncelikle, bir devre adını veren “Atom Çağından” söz etmeden olmaz.
Şu günlerde Japonya’nın teslim olması için Amerika’nın “Hiroşimo ve Nagazaki” kentlerine tereddütsüz attığı iki büyük atom bombasının patlatılmasının 75.Yıldönümü..
450 Bin masum insanın ölümüne neden olan, bu iki kentte çağın en büyük katliamın mı dersiniz, soykırımın mı dersiniz, atom bombası ile gerçekleştirildiği bu acı günlerden, bu yana geçen günlerde insanoğlu , acaba dersini almış mıdır?
Sanmam!
Nedeni çok basit değil mi?
Sizin, bizim, onların gözleri önünde, daha dün Lübnan’da gerçekleşen patlamayı ve hayatları solanları, umutları yıkılanları, solan çiçekleri nereye koyacağız?
İhmal mi?
Bir terör saldırısı mı?
Her neyse, orada insanlığın umut çiçekleri solduruldu, insanlık orada büyük bir yara aldı!
Yine kahrolduk!
Aynen Sakarya’nın Hendek İlçesi’ndeki patlamada hayatlarını kaybedenler gibi,  acılarla karşılaştık..
Acılarlarla, yıkımlarla, umutsuzluklarla!..
Lübnan’da olup bitenleri anlatmak elbette zor..Tarihin en büyük yıkımları içinde olan Lübnan, bir zamanlar Ortadoğu’nun İsviçre’si olarak adlandırıldı..Bir el çıktı, “cami duvarına kirletildi” yaygarası ve nifakı ile Lübnan’ı karıştırmaya yetti..
O ihtişamın, o güzelliklerin, o bin bir gece masalı yaşamın yerini, barut kokusu sardı..Ülkede kurşun, bomba sesleri hiç dinmedi..
Büyük bir kaos’un içine itilen ülke, aynı zamanda komşu İsrail’in sudan mazeretleri ile bilmem kaç kez tacizine ve saldırısına uğradı..
Lübnan, Lübnan olalı böyle bir yıkım görmemişti!..
Bu son patlama ise, ülkenin nasıl da aciz bir durumda olduğunu göstermeye yetti!
Bu durum, hemen “sömürgeci zihniyetin” iştahını kabarttı..Fransa Devlet Başkanı Macron hemen Lübnan’a acil bir taziye ziyaretinde bulundu..
Kendisini karşılayanların dilinde ise,” beceriksiz siyasetçiler” vardı..
Neyse ki Macron, “Ben buraya siyasete çeki-düzen vermeye değil, taziye için geldim” diyerek, göstericileri susturdu..
Ne acıdır ki,ülkenin siyasi yönetimi uzun zamandır, ”yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlık” ile suçlanıyordu..
Birçok ülkede olduğu gibi, Lübnan’da da işbaşına geçirilenlerden şikayetler ayyuka çıkmıştı..
Bir yanda İsrail tehdidi altında olan ülkede, aşırı dinciler, yani radikal İslamcılar, hayatı çekilmez hale getirmişlerdi..
İnanamayacaksınız ama ülke, din adına soyulup soğana çevrilmişti.. Yoksul Lübnanlıların umutları, umut bağladıkları hepten söndürülmüştü..
Ne hazindir ki, bu Lübnan’ın başında maalesef bugünde leş kargaları dolaşmaktadır..
Kısacası,  bütün umutların bağlandığı “Arap Baharı”, Irak’ta, Suriye’de, Mısır, Libya, Cezayir ve Tunus’ta yaşamı alt-üst etmişti.. “Arap Baharı” ülke insanlarının kabusu, kara  kışına döndürülmüştü!..
Bölge insanları ne olup bittiğini anlamadan, evlerinden, yurtlarından oldukları gibi canlarından, geleceklerinden de olmuşlardı..
İşte “millet olamamış, devletlerini sağlam kazıklara bağlamamış olanların” akıbetini hep birlikte gördük!..
Biz bu toprakları çok iyi biliriz..
Allaha şükür ki, o tarih bilincini kaybetmedik..
“Mekke-Medine’de olduğu gibi, Yemen’de, Filistin’de, Libya çöllerinde, yöre işbirlikçileri bir olanların, bize karşı nasıl diklendiklerini, askerlerimizi nasıl arkadan vurduklarını, kireç kuyularına attıklarını” unutmamız mümkün mü?
İşte Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının şanlı,destansı “Kuvayı Milliye, ya da İstiklal Mücadelesini “ iyi anlamak için, bu tarihi şuura, bu birikime, bu vatansever anlayışa ihtiyaç var..
“Yunan kazansaydı ha!”
Bir meczup çıkıyor, benim ülkemde Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına inat ki, inat “ Yunan kazansaydı” diyebiliyor?!
Bu ne hazımsızlık, bu ne öfke, bu nasıl dindarlık?
Bu kafa, bu zihniyet, kime hizmet eder ki?
Ve devrin din uleması, askeri sorumlusu, bu meczubu ödüllendirecek ziyarette bulunması, nasıl izah edilecek?
İzahı gerektiriyorsa tabii?
“Yunan kazansaydı ha!”
Ege denizinde aidiyeti belirlenen 152 ada ve adacığı Lozan’a aykırı olarak işgal edenlere karşı bu sevgi ve ilginin kaynağı Mustafa Kemal Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı olamaz!
Zira Cumhuriyet hep,”fikri hür, vicdanı hür “ nesiller yetiştirme kavgası içinde olmamış mıdır?
“Kindarlığı ve dindarlığı”  laiklik anlayışı ile çözüme kavuşturan, din ile devlet işlerinin ayrı telakki edilmesini sağlayan, Türkiye Cumhuriyeti kurum ve kuruluşlarını, bir temele oturtanlara saldırılar, ihanet söylemleri
şu Lübnan’a, Suriye’ye ve Libya’ya bakılarak daha iyi okunabilir..
Bütün kalbimle söylüyorum ki, Türk Milleti hafızasını kaybetmemiştir..
O tarihi şuur ve bilinç içinde,” ülkede olup bitenlere, yolsuzluklara, hırsızlıklara, beceriksizliklere, adam kayırmalara, tarikat ve cemaatlere bel bağlamalara karşı demokrasinin gereklerinin zamanında yapılacağından” çok eminim..
Varsın düşman gemiyi azıya alsın!
Bu millet, her zaman bağrından Mustafa Kemaller çıkaracak güçte ve kabiliyettedir..
Bilirim bu topraklar, kanla, irfanla yoğrulmuştur!..
Bilirim bu topraklar cömerttir!..
Bilirim, bu milleti, yine “azim ve kararı” kurtaracak, Türkiye bu pısırıklıktan, bu çaresizlikten, bu umutsuzluktan kurtulacak ve ülkede “Yunan kazansaydı ha” sesleri, tarihin derinliklerine gömülecektir..
Yeter ki, “iri, diri ve bir” olalım!
Yeter ki, bu yaşanılan gerçeklerden dersler çıkartarak, geleceğe hep birlikte yürüyelim!..
Yeter ki, “tarihi sorumluluklarımızı bilelim, beceriksizliklere, fırsatçılara, ülkeyi yağmalayanlara, talan edenlere” fırsat vermeyelim..
Yeter ki, “iyiyi seçerek” işbaşına getirelim!
Böyleleri var mı?
Şöyle bir çevrenize bakınız!
Bu vatan için, bu bayrak için, bu millet için, gelecek için elini taşın altına koyacaklar”, o kadar çok ki?
O kadar çok ki!..
Yeter ki, birbirimize güvenelim!