Sakarya, hızla artan göç dalgalarıyla karışık bir yapıya büründü. Bu durum, şehrin kültürel çeşitliliğini ve dinamizmini artırırken, aynı zamanda çeşitli sorunları da beraberinde getirdi. Göç alımının artmasıyla ortaya çıkan bu kozmopolit yapı, bir zenginlik kaynağı gibi görünse de, altında yatan sorunlar göz ardı edilemez.

Sakarya’da toplumsal bütünleşme sorunu sıkça karşılaşılan bir durum. Göçmenlerin yerel topluma entegrasyonu ve ortak bir kimlik oluşturulması şehir yönetimi için oldukça önemli bir gündem maddesi olmalı!

Farklı kültürlerden ve etnik gruplardan gelen insanlar, genellikle farklı değerlere, geleneklere ve alışkanlıklara sahip. Bu durum, çeşitli kültürel çatışmalara ve uyum zorluklarına neden oluyor.  Özellikle dil bariyeri, iş bulma ve eğitim gibi temel ihtiyaçların karşılanmasında ciddi sorunlar yaşanıyor.

Göç dalgaları, şehrin sosyal dokusunu derinden etkilerken, aynı zamanda yerel halk arasında da ciddi endişelere yol açıyor. Sakarya'da yaşayan yabancıların şehre ve Sakarya vatandaşına yarattığı olumsuz etkilerin altında yatan gerçekler, sadece kültürel çeşitlilik ve zenginlik gibi romantik bir bakış açısıyla değerlendirilemez. Göçler işgücü piyasasında artan rekabeti beraberinde getiriyor. Yabancılar, genellikle düşük vasıflı işlerde çalışarak yerel halkla rekabet ediyorlar. Bu durum, yerel halkın iş bulma şansını azaltırken, işsizlik oranlarının artmasına ve ekonomik belirsizliğin yayılmasına neden oluyor. Üstelik göçmenler genellikle daha düşük ücretlerle çalıştıkları için, yerel halkın da iş koşullarının kötüleşmesine neden oluyorlar.

Farklı kültürlerden ve sosyal arka planlardan gelen insanlar arasında sürtüşmeler kaçınılmazdır. Sakarya'da yaşayan yabancılar, genellikle kendi kültürel değerlerini ve geleneklerini oraya yansıtmaya çalışarak korumacı davranıyorlar, ancak yaşadıkları ülkenin kendi ülkeleri olmadığı gerçeğini unutuyorlar. Özellikle de kaynakların sınırlı olduğu durumlarda, farklı gruplar arasında çatışmalar kaçınılmaz hale geliyor. Bu durumda şunu düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Kimi yabancılar (mülteciler) ülkemizde bu şekilde bir sahiplik yetisine sahip olabiliyorken, aynı durumda bizler olsaydık bir başka ülkede bu derece bir baskınlık kurabilir miydik? Misafir gibi hissedip ev sahibine bir minnet borcu duyardık. Maalesef aynı şeyi ben göremiyorum. Misafir de bazen misafir gibi davranmalı, öyle değil mi?

Tabi bu herkes için geçerli değil, sadece kimileri için…

Gelelim altyapı hizmetlerindeki yetersizliklere. Hızla artan nüfus, altyapı ve hizmetlerde ciddi yetersizliklere neden oluyor. Konut, su, elektrik gibi temel ihtiyaçların karşılanması, artan nüfusu karşılayacak düzeyde değil. Bu durum, yerel halkın yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor. Üstelik altyapı ve hizmetlerdeki yetersizlikler, şehirdeki sosyal gerilimleri artırıyor ve toplumsal huzursuzluğa zemin hazırlıyor.

Ülkemizdeki-şehrimizdeki halkımız sosyal adaletsizliklerle, yoksulluklarla ve çeşitli sıkıntılarla karşı karşıyayken ve hayatı boyunca geçinebilmek için çalışıp didinmek zorundayken, dışardan gelen “kimilerinin” sürdüğü rahatı yediremiyorum, anlamlandıramıyorum…

TÜRKİYE ZİRVEDE!

Birleşmiş Milletler Uluslararası Göç Örgütü'nün (IOM) yayınladığı 2024 Dünya Göç Raporu'nda, Türkiye, en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülkeler arasında yeniden zirvede yer aldı. Her iki yılda bir yayınlanan raporda Türkiye'nin, 2015 yılından beri art arda yedinci kez en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke olarak zirvedeki yerini koruduğuna dikkat çekildi. 2022 yılındaki raporda olduğu gibi, Türkiye'nin halen başta Suriyeliler olmak üzere yaklaşık 3 milyon 600 bin mülteciye ev sahipliği yaptığı belirtildi.