Dün AKPARTİ’nin ve Reis’in bürokrasiye dair manifestosunu yazdım ve Rektör’e kefil olup üniversite yönetimini şekillendirenleri uyarıp, bu olup bitenlerden sonra da göreve davet ettim.

Ne diyordu Reis?

“En iyi kadroları göreve getirerek milletimizden aldığımız desteği daha da yukarılara çıkarmanın gayreti içinde olmalıyız.

Teknokratıyla, bürokratıyla bu yürüyüşe ayağını uyduramayan kim varsa bunların hepsini kenara koymalıyız. Bu yürüyüşe ayak uyduramıyor mu, kenara koyacağız. Engel mi oluyor, kenara koyacağız. Bu millete hizmette laubalilik mi yapıyor, kenara koyacağız. Bu millete hizmette kalkıp da af edersiniz her türlü yolsuzluğa bulaşan mı var, kenara koyacağız.”

Belli ki bu arkadaşlar Akparti’nin ve Reis’in manifestosunu hiçe sayarak belli ki farklı saiklerle hareket etmişler ve olup bitenlere rağmen etmeye de devam ediyorlar.

Peki, bu arkadaşlar Reis’in fetö ile mücadele manifestosuna ve stratejisine uygun hareket etmişler mi? Bugün de ona bakalım.

Sayın Cumhurbaşkanının fetö ile mücadele konusundaki kararlığı hepimizin malumudur.

"Partimizin çatısı altında FETÖ ile iltisakı olanları asla barındıramayız. Yol yakınken nerede, FETÖ ile bağlantısı olanlar varsa hemen bize bildirin. Anında kapıya koymaya mecburuz" sözleri bizzat yüzünüze karşı söylendi, Antalya’da…

Ve Beştepe’de yine sizi ByLock konusunda uyardı.

ByLock programının soruşturmanın en önemli ayağını oluşturduğunu söyleyerek, “ByLock’tan yakalananlar ‘Mağdurum’ diye gelip bana ağlamasın” dedi.

Hatta iyi hatırlarsınız, ByLock çıkan oğlunu reddeden partili bir arkadaşınızı örnek vererek “Herkesin böyle olması gerekiyor” diye milletvekillerini uyardı.

Peki sizler, Sakarya İl Teşkilatı ve milletvekilleri, Reis’in bu manifestosuna ve uyarılarına rağmen ne yaptınız, bakalım.

Bakalım ve en azından hatanızı telafi etme fırsatı verelim…

Ama önce üniversite yönetimini bir konuda uyarayım. Suçüstü yakalandığınız zaman, bundan nasıl kurtuluruz çareleri aramak yerine ‘bu bilgileri kim sızdırdı’ derdine düşüyorsunuz. Muhatabınız yani ben sarı çizmeli Mehmet Ağa değil, 25 yıl bu ilde kamu sendikası başkanlığı yapan, neredeyse bütün eğitim çalışanlarını ve işleyişi çok iyi bilen biriyim. Yani samanlıkta kaybettiğinizi dışarıda aramayın…

Aslında bu sevmediğim bir konu ama kayda girmesinde yarar var diye düşünüyorum.

Üniversitede Rektör ve sair yöneticilerle ilgili fetö irtibatlı ve iltisaklı olduklarına dair duyumlar var.

Hatta BİMER’e, CİMER’e ve adli makamlara intikal eden duyumlar bunlar.

Şimdi yeri ve zamanıdır düşüncesiyle bu iddiaları paylaşmam gerekiyor, ki Rektör savunucuları ayaklarını denk alsınlar da partilerinin misyonuna ve vizyonuna uygun davransınlar…

Gelelim iddialara;

Üniversite üst yönetiminin eşleri 17/25 Aralıktan önce açıkça kadınları evlerine davet edip Gülen’in kasetlerini izletmişler. Konu üniversitede halen tartışılıyor. Hatta “Bizler onların eşleriyle birlikte sohbet toplantıları yaptık, bizim eşlerimiz açığa alındı, atıldı, onların ki rektör, rektör yardımcısı oldu” diyenler bile var.

Rektöre yönelik iddialar öyle yenilir yutulur cinsten değil;

Eşi FETÖ’cü deniliyor. Yanı sıra evini yurt dışına kaçan bir FETÖ’cüden aldığı,

Yaptırdığı evinin kooperatif başkanının FETÖ’den dolayı atıldığı,

Evinin kredisini Bank Asya’dan aldığı,

Evine akademisyenleri çağırarak Fetö kasetleri izlettiği, bu sohbetlerin  uzaklaştırılan ve halen görevde olan rektör yardımcılarının ve bazı hocaların evlerinde dönüşümlü olarak yapıldığı,

17/25 Aralıktan sonra bile Bank Asya yöneticilerinin çalıştaylara davet edildiği,

Banka Asya Yönetim Kurulu Başkanının dışarıdan tezlere davet edildiği,

Rektör ve ekibince fakültesinde Bylock çıkan iki araştırma görevlisinden bir tanesinin son ana kadar korunduğu, hatta görevini uzatmak için sistem üzerinden geriye doğru evrakta oynama yapılarak cezası kesinleşinceye kadar süresinin uzatıldığı, ilk evraka istinaden  bölümün uzatmama kararı verdiği, sisteme müdahale edilerek üretilen ikinci evraka istinaden bölümün aynı araştırma görevlisinin süresini uzattığı,

Fetö soruşturmalarıyla ilgili komisyona dahi sanki başka profesör yokmuş gibi, fetö iltisakı konusunda iddialar bulunan bir kişinin üye alındığı,

Mevcut rektör yardımcılarından bir tanesinin bilgisayarında Fetö vaazlarının bulunduğu, rektörün yakın ekibinden bir profesörün fetö dershanelerinde gönüllü olarak çalıştığı ve konuşmalarında malum yapıya kazandırdıkları öğrencilerle övündüğü…

Ama asıl ve en önemli, kan dondurucu bir iddia daha var;

Mevcut rektör yardımcılarından bir tanesinin, fetö dershanelerinin kapatıldığı haberini aldığında adeta çılgına dönüp, üniversite koridorlarında Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik “Firavun- Tiran bu” diye bağırdığı…

Malumunuz bu ‘firavun-tiran’ sözlerinin patenti bizzat fetö örgüt elebaşına aittir.

Dediğim gibi bunları iddia kabilinden yazıyorum ama üniversite içinde tüm bu iddialara karşılık yapılan soruşturmalarda iddiaların şahitli ve ispatlı olduğunu da bilmenizi isterim.

Sonra ne mi oldu?

Onu bana değil, rektörü ve yönetimini savunanlara sorun.

Nasıl temize çıkardılar bilemem…

Benim merakım, gerek o gün rektörün ve yönetiminin arkasında duran parti yöneticisi ve milletvekillerinin, gelinen bu nokta karşısında nasıl bir tavır takınacağıdır.

Bu yapı ile ölümüne mücadele eden Reis ile mi, yoksa Reis’e ‘firavun-titan’ diyenlerle mi kol kola yürüyeceksiniz, göreceğiz…