Sevgili okurlar,
Mevsimler içinde Sonbahar’ın elbette önemli bir yeri vardır..
Yeşil örtü renk değiştirirken, yeşil ağaç kuşağı da yapraklarını kaybetmenin hüznünü yaşar..
Sarı, sarı yapraklar toprağa düşerken, içimizi bir başka elem ve kederin kaplaması, aynı zamanda sevdiklerimizi de toprağa vermemizdendir..
Bu yıl sevdiklerimizden Ağabeyim Mehmet Cinal’ı, ardından Amcaoğlu İrfan Özmert’i ve çok sevdiğim meslektaşım, gazeteci, yazar eğitimci Zeki Al’ı toprağa verdikten sonra,bu defa Belçika’da da acı peşimizi bırakmadı..
Sevgili damadım Hakan Denizsever’in babası,muhterem dünürüm, gülen adam, hoşgörü timsali Muharrem Denizsever’i kaybetmenin şokunu yaşadık..
Bu salgın Koronalı günlerde ölümler öyle çabuk,öyle ansızın yaşanmaya başladık ki, artık “ölüm gerçeği” ile yatıp kalkmaya başladık..

ŞU ÖLÜMLÜ DÜNYA!
Biz biliriz ki, “yarın ölecekmiş gibi ibadet edeceksin, hiç ölmeyecekmiş gibi çalışacaksın” yaşam felsefesi, İslam’ın da bir öğretisidir..
Ayrıca ölümün soğukluğunu şu dizeler bize ne güzel anlatıyor:
“ O bir köprüdür,ondan herkes geçecektir..
  O bir badedir, ondan herkes içecektir!”

Şu ölümlü dünyada, yaşanan benlik kavgalarına, güç gösterimlerine, imtiyazlara, lükse, ihtişama, markalı gösterişlere, büyüklenmelere akıl erdiremeyenler çok haklı..
İnsanın ruhunda gizli olanların açığa çıkması, çıkarılması elbette güç olsa da, yine o kibiri, kuruntuyu, bencilliği bir kenarda yakalamanın, keşfetmenin yarışı içinde olmakta, bir başka duygu tabii ki?
“-Nasıl bilirdiniz” sorusuna içtenlikle cevap verenler yanında, buna bile bu soruya  şerh düşenlerin olması, bazen insanı ürkütmüyor değil!?
Eğer bir cenazenin ardından, “iyilik-kötülük, günah-sevap” terazisi bize verilmiş olsa bile, inanın insanlık yandı, kül oldu bilesiniz!

İKİ BİLGE SAKAYALI?
Uzatmayalım, Sakarya iki güzide, bilge insanını kaybetti.
Eski senatör, milletvekili ve bakanlık yapmış hemşerimiz Hasan Fehmi Güneş, Ankara’daki törenden sonra memleketi Karapürçek’te toprağa verildi..
Şöyle katılanlara baktım da, dostluklar adana içerlemedim değil..
Artık ölümlerde bile mazeret üreten bir toplum haline gelmişsek, vay halimize!
Ama, ta uzaklardan çıkıp gelenleri görünce insan, yarınlar için “ahde-vefa” adına sevinmeden edemiyor..
İşte böyle bir günde, yine hemşerimiz Sakaryalı eski milletvekili, bakan, şair, yazar, öğretmen Hayrettin Uysal’ı kaybettik!..
Sevgili merhum meslektaşım Abdullah Çelik, ne de çok zamanın önemli siyasetçisi Hayrettin Uysal ile ilgili anılarını anlatırdı..
Adapazarı Şemsiyeli parkta çaylarımızı yudumlarken, Hayrettin Uysal’ın, Ankara’da hemşerilerini, partililerini karşılamak için evini bile açtığı, maaşının büyük bir bölümünü ikramlara ayırdığını söylerdi Abdullah Çelik..
Hayrettin Uysal, ayrıca bir Arifiyeli, yani Arifiye Köy Enstitüsü kökenliydi..
O neslin son temsilcilerinden birini daha kaybetmek gerçekten çok acı!

UYSAL’IN “SANCILI BULUTLARI”
Bugünkü nesil Hayrettin Uysal’ı nereden bilecekler?
Siyasi yanı, öğretmenliği, Türkçe diline tutkunluğu, yazıları yanında şiirleri anımsanır mı ki?

“Sancılı bir bulut geçiyor, hüzün dolu bir türkü fonda,
Koşuyor duygular çatlarcasına, cümleler peş peşe iniyor.
Akşamın yalnızlığında, aklın er meydanına
Keşke kelimeler vuruşsa er meydanında…

Savaşlar insanlığın kaderi olmasa,
Ne top, ne tüfek, bütün silahlar sussa,
Dünya yalnız eşrefi mahlukat olsa”
(“Akşam da Yalnızdır Benim Yalnızlığım Kadar” adlı şiirinden)

İşte merhum Hayrettin Uysal’dan, bize hatıra kalan şiirlerinden birinin bir bölümünü sizlerle paylaştık..
Artık o, ait olduğu yere döndü!..
” Sancılı bulutları, hüzünleri, duygu yüklü türküleri, akşam yalnızlıkları, er meydanları, savaşlar, top ve tüfek sesleri” bizlere
emanet!
Bilmeyenler için buraya bir not düşelim..Merhum Hayrettin Uysal’ın eserleri arasında;
 “
Yollar Çamur (hikâyeler, 1960)
Kartal Çetesi (S. Uysal ile, 1960)
Sapanca (şiirler ve düzyazılar, 1957)
Büyük Eğitim Mitingi (1964)” bulunuyor..
Öğrendim ki, merhum hemşerimiz Hayrettin Uysal, Ankara’da defnedilecek..Demek ki, aile böyle bir karar almış..
Aramızdan ayrılanlara gani, gani rahmetler dileriz!..
Mekânları cennet olsun!
Aileleri ve sevenlerinin başı sağ olsun!

NE GÖTÜRÜYORLAR Kİ?
Sevgili okurlar,
Ankara’da görevde olan bir başka hemşerimiz Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ın, bir açıklaması basında yerini buldu.
Bizim Sakarya’da da yer alan haber aynen şöyle
;” Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) Genel Başkanı Ergün Atalay, asgari ücret görüşmelerine ilişkin, "Özellikle rakamı açıklamamaya gayret ediyoruz. Çünkü muhatap onlar. Onlar ilk olarak söylesinler; ne veriyorlar. İnşallah önümüze toplumun yüzde 90'ını memnun edecek bir rakam gelirse 'evet' deriz, gelmezse katılmayız" dedi.
Türkiye’de Euro ve Doların, Türk Lirası(TL) karşısındaki yükselişini bilmeyenimiz yok..
Bunun bir “devalüasyon” olduğunu ve Türk Lirasının, diğer para birimleri karşısında büyük değer kaybettiğini söyleyenlere kulak vermeliyiz.
İnsanımızın, memurun, işçinin, emeklinin, dul yetimin, ücretlinin, aylık ücretlerinin tespitinde, artık hakkaniyet aranması, tespit edilecek asgari ücrette, vicdan muhasebesinin yapılması gerektiğini savunanlar, bugünlerde daha da çok haklı?
Sonbahar yapraklarını dökerken, kışa hazırlık yapan vatandaşlarımızın derdine  çare olacak, devleti de zora sokmayacak bir formül bulunması elzemdir..
Temennimiz, herkesin memnun, mutlu olacağı ve ülke şartlarını, yaşam koşullarını, gıda ve yiyecek sektöründeki aşırı fiyat yükselmesini de dikkate alacak bir asgari ücret açıklaması herkesin beklentisidir..
Ayrıca, ülkenin “bu siyasi ve ekonomik krizden” çıkışı için de adım atılması, dayatmalardan, karşıt yaftalamalardan, ötekileştirmelerden, güç gösteriminden, tehdit dilinden vazgeçmesi gerekmektedir..
Şu ölümlü dünyada neyi paylaşamıyoruz ki?
Gidenlere bakmak yetmiyor mu?
Neyi götürüyorlar ki?
Yusuf Cinal yazıyor/ 27 Kasım 2021 Brüksel