Özel okul öğretmenleri dert küpü…

Bizden de söz etseniz ricalarını kırmak mümkün değil.

Ülkemizde bugün örgün eğitimde özel okulların sayısı 13 bini geçmiş, sayısal olarak her beş okuldan biri özel okul haline gelmiştir.

Bu durum Türkiye’nin giderek kamusal eğitimden uzaklaşmasının, eğitimin özelleştirilmesinin, eğitimin ticaretin konusu haline getirilmesinin sonucudur.

Tüm kapitalist dünyada eğitimde benzer süreçler işlerken, onunla başlamasa da yaklaşık son 20 yıllık AKP iktidarı dönemi ülkemizde eğitimde özelleştirme politikalarının derinleştiği bir dönem olmuştur. Bugün özel öğretim kurumlarında çalışan ve sayıları 200 bine yaklaşan öğretmen, sömürünün giderek ağırlaştığı bu karanlık içerisinde yaşamlarını kazanmakta, öğrencilerini yetiştirmeye çabalamaktadır. Öğretmenlerin örgütsüz olması ise özel öğretim kurumlarındaki sömürü koşullarının derinleşerek devam etmesini kolaylaştırmaktadır. Eğitimin ticaretin konusu haline getirilmesi ve özelleştirmeler ile özel öğretim kurumlarında çalışan yüzbinlerce öğretmenin örgütsüzlüğü aynı madalyonun iki yüzüdür. Yıllardır eğitim yatırımlarına ayrılan kamusal kaynakların giderek azaltılmasıyla, her düzeyde gericiliğin derinleşip eğitim programlarının içinin boşaltılmasıyla, okullarda on binlerce öğretmen açığı varken sayıları milyona yaklaşan bir işsiz öğretmenler ordusu yaratılmasıyla eğitimin niteliğini düşürdüler. Başta AKP iktidarı olmak üzere yıllardır bunu adım adım hayata geçiren patronların sözcülüğünü yapan siyasi iktidarlar utanmadan “devlet iyi eğitim veremiyor, özel okulları desteklesin, kamusal eğitim yükü devletin üzerinden alınsın” dediler. Ve yaptılar!

Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden eğitimin niteliğinin artırılması için gerekli eğitim yatırımlarına ayrılan kaynakların oranı, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında yüzde 17’ler düzeyinde iken 2021’de yüzde 7,5’lara kadar düştü.

Devlet okullarına ayrılmayan kaynaklar teşvik, vergi indirimi gibi adlar altında özel okul patronlarına altın tepsiyle sunuldu, sunulmakta.

AKP’li bir Millî Eğitim Bakanı’nın bizzat dile getirdiği gibi Türkiye tarihinde AKP kadar hiçbir hükümet özel okullara destek olmadı. AKP bir önceki dönemde bir özel okul patronu olan Ziya Selçuk’u Millî Eğitim Bakanı olarak atayacak kadar 2 AKP Döneminde Eğitimde Özelleştirme ve Özel Okullar özelleştirme sevdasını ortaya koydu.

Ataması yapılmayan on binlerce işsiz öğretmen yoğun sömürü koşullarında özel öğretim kurumlarında çalışmaya mecbur bırakıldı. Niteliksizleştirilen eğitimden, artan gericilikten kaçan veliler, boy boy reklamlarını gördükleri özel okullarda çocukları için biraz olsun iyi eğitim bulmaya koştular.

Böylece ülkemizde yıllardır adım adım, AKP döneminde de ivmelenecek şekilde bir özel okul talebi oluşturulmaya çalışıldı, kamudan aktarılan kaynaklarla burada büyük bir sektör doğdu.

Her şeye rağmen öğretmenlerin de, veli ve öğrencilerin de öncelikli tercihlerinin nitelikli devlet okulları olduğunu, eğitimde yaratılan yıkım nedeniyle velilerin çocuklarını özel okullara göndermeye, öğretmenlerin bu okullarda çalışmaya mecbur kaldığını AKP de, özel okul patronları da oldukça iyi biliyor!

Eğitimde özel okulların yaygınlaşmasıyla, patronlar için yeni bir sektör ve büyük bir kazanç kapısı yaratılırken öğretmenlerin örgütsüzlüğü sayesinde dönen acımasız bir sömürü çarkı oluşturuldu. Patronları Rahatlatan Düzenleme: 5580 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu Özel öğretim kurumlarına ilişkin ilk kanun düzenlemesi ülkemizde emek hareketinin güçlü olduğu 1965 yılında yapılırken, “625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu” isimli bu kanun özel öğretim kurumlarının kuruluş, çalışma, denetim ve personel yapısına dair düzenlemeler içeriyordu. Bu Kanun’da 12 Eylül darbesinin ardından yapılan değişikliklerle, öğretmenlerin sendikal örgütlenme ve grev haklarının ellerinden alınması ve kurumların tanıtıcı reklam ve ilan verebilme serbestisi gibi sermayeyi rahatlatacak bir dizi düzenlemeye gidilmişti. 12 Eylül’ün ardından 625 sayılı Kanun’da sermayenin çıkarları çerçevesinde yapılan düzenlemelere rağmen, kanun içerisindeki “özel öğretim kurumu açmak isteyenlerden önceden ödenmiş sermaye ve en az bir yıllık giderleri karşılayacak mali teminat göstermesi”, “sınıflarda öğrenci sayısının artırılmasının Bakanlık iznine tabi tutulması” gibi düzenlemeler daha fazla kâr elde etmek isteyen patronlar için kimi sınırlar getiriyordu. “Öğretmen ücret ve ek ödemelerinin kamuda çalışan öğretmenlerden daha az olamayacağı”, “geciktirilen ödemelerin gün başına yüzde 1 zamlı ödenmesi”, “öğretmenin haftalık ders saatinin 30’u geçemeyeceği” ve “personel kadrosunda ders saati ücretli öğretmen sayısının sınırlanması” gibi ücret ve çalışma hakkına ilişkin mali yükümlülükler özel öğretim kurumları patronlarının emekçilere yönelik saldırısını sınırlayan düzenlemelerdi. Bunun dışında, kurumların sıkı denetim ve teftiş süreçlerine ilişkin maddeler, “faaliyetlerinin sadece kazanç sağlamak için düzenlenemeyeceği, ancak eğitimin kalitesini yükseltmek, gelişmelerine fırsat ve imkân verecek yatırımlar ve hizmetler yapmak üzere gelir sağlayabilecekleri” gibi hükümler patronların ayağına dolanıyordu.

Devletin mali yardım yapabileceği kurumların ise sadece “tesisler veya kamu yararına çalışacak dernekler tarafından ticaret gayesi gözetilmeksizin kurulmuş bulunan özel öğretim kurumları” olarak tanımlanması devletin patronlara sermaye transferi kanallarını da sınırlandırıyordu.

Özel okul patronlarının değiştirilmesi için sürekli lobi faaliyetleri yürüttüğü 625 sayılı Kanun, AKP’nin eğitimin piyasalaştırılmasına dair iştahıyla 2007 yılında rafa kaldırıldı.

Sonraki gelişmeleri yarın aktaralım.