Sevgili okurlar,
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü olarak kutlandı ve gerilerde kaldı.. Bu gün ile ilgili olarak elbette Türkiye’den birçok kutlama mesajları aldık.. Bu güzel kutlama mesajlarını gönderen arkadaşlarımıza, dostlarımıza ve okurlarımıza teşekkür ederiz..
Öyle ya, “Çalışan Gazeteciler Günü..”
Ya çalışmayan gazeteciler, yani işinden kovulan, kapı dışarı atılan gazeteciler?
Onlar ne olacak?
Bir de hakkında dava açılan, mahkeme kapılarında sürünen, hatta hapse düşen gazeteci meslektaşlarımız da var..
Onları hatırlayan var mı?
Dikkat ettim de, kendi ilimden başlayarak söyleyeyim, resim çektirmekten öte bu “Çalışan Gazeteciler Günü” bir işe yaramadı inanın...
Çeşitli kurum ve kuruluşların yanı sıra belediye başkanlarının görkemli, yemekli toplantılarına baktım, dişe tırnağa dokunur bir açıklama, yenilik, geleceğe dair,şöyle yüreklere su serpen bir açıklama yok..
Yine,” kem-güm “sözler..
Sanal ortamda gözüme ilişti, arkadaşımız Levent Candan, bazı gazeteci arkadaşların isimlerini sıralayarak, en azından onları hatırladı ve teşekkür etti..
Biz de acizane unutulan bazı isimleri hatırlattık. Onları anmak en başta gelen görevimizdir..
Teşekkür etti, onu da anlamış değilim elbette?
Görevimiz Levent usta?
Ama, bu mesleğe yıllarını vermiş, bu kentin sorunları ile hem-dem olmuş, Sakarya için düşünmüş, Sakarya için gecesini, gündüzüne katarak haberler yapmış, yorum-analizlerde bulunmuş başta,Teymür Ateşli, Abdullah Çelik, Hasan Uyar, Niyasi Güdüloğlu, Cezmi Hakman, Necdet Çardak, Adnan Mersinlioğlu,  Zekai Erdal, İlhan Uygun, Semih Köprülü, Hüseyin Komite, Necdet Güngörsün, Orhan Polat, Özkan Bulmuş, Sabri Kapıdağ, Atilla Bulmuş, Ergün Kaftancı, İlhan Okyar, İlhan Tunçbilek, Yusuf Özkan, Ferruh Bulut, Hayri Yortanlı Levent Eriş (Adını, sanını unuttuklarımız varsa, ailelerinden ve dostlarından özür dilerim) ile diğer meslektaşlarımızın hatırlandığı, çalışmalarının ortaya konduğu bir panel, bir konferans düzenlense, bu büyüklerimizin emekleri, çabaları unutulmasa, gelecek yeni nesil meslektaşlarımıza, onların yaşam öyküleri anlatılsa, iyi olmaz mıydı?
Hele de bir arkadaşımız çıkıp, bu ahrete intikal edenlerden birinin adına bir kitap yazsa, ne sürpriz olurdu ya?

 

Sevgili Fahri Tuna’nın kulakları çınlasın!..
“Sağolsun cemiyet başkanı arkadaşlarımız da bu konuyu unutmuşlar, ya da imkanları yok” diye düşünüyorum!
Unutmayanız ki, bu yemekli toplantıları ilk defa öğrencim, eski Akyazı Belediye Başkanı  Yaşar Yazıcı başlatmıştı..
İyi de olmuştu..
Hatırlayan, hatırlatan ve teşekkür eden oldu mu?
En azından yılda bir defa, bir yemekli toplantıda bir araya gelmek, orada duayenlere plaket sunmak, onları onurlandırmak, onları hatırlamak, ahde vefanın en güzeliydi..
Şimdi bu toplantılara farklı bir ivme kazandırılmış..
Kazandırılmış ama yine resim çektirmekten öteye, anlam kazanan bir toplantı yok..
Bir tek, hakkını teslim edelim!..
Adapazarı Belediyesi’nin öncülüğünde, bir “hatıra ormanı” oluşturma  fikri hayata geçirilmiş..
Daha önceleri de böyle bir girişim olmuştu..
Haberi Bizim Sakarya’dan okudum..
Başta Adapazarı Belediye Başkanı  Mutlu Işıksu ve katılımcı arkadaşları tebrik ederim..
Sakarya, yeşilin her türünü fazlası ile hak ediyor ama korumak, ağaçları sulamak, yeşertmek gerekir.
Yapılacak çok şey var, elbette!


Ancak, bu kentin yeşil-siyahlı takımı, son maçında yenildiği gibi, sahaya çıkan evlatlarımızın göğsündeki, o “kiralık” kelimesi beni ziyadesiyle üzdü..
Koca Sakarya’ya yakıştı mı bu “kiralık” anonsu?
Siz “yakıştı” diyorsanız, bize laf mı düşer?
Ama görülüyor ki, beceriksizlik, “Sakaryaspor formasına” kadar sıçramıştır!
Kim ve kimler akıl etmişse?
Resmen bu kent ile dalga geçilmiş…
Anlayan varsa tabii..
Kiralık?
Tam kalbimin üstü!
Başka?..
Diyeceksiniz ki, fabrikasına, yeşiline, siyahına ve toprağına sahip çıkmayan bir kentte, futbol takımımızın formasına “kiralık” asılmış çok mu?
“Haklısınız, o zaman kentin girişine o “kiralık” levhasını assak bile, bu kent halkı, ses çıkarmaz” diyenlerin sesini duyar gibiyim!..
Kiralık kent!
Öte yanda AK Parti Sakarya milletvekili Sevgili Ali İhsan Yavuz ustam, Sakarya’ya akıtılan paraları, yani yapılan eserleri anlatıyor..
Hemi de ballandıra, ballandıra!?
Sakarya “uzay kent “ olmuş da haberimiz yokmuş vay!
Sayın vekilim; sırada kaç “İmam Hatip Okulu” var?
Biraz da başınızı kaldırınız ve genel liselere, fen, ilim adamı yetiştirecek okullara akıl yorsanız ya?
Şu Sakarya Üniversitesi’nden hezeyanları ile ekranlara damga vuranlar mı yetiştirecek, gelecek nesilleri?
Unutmayanız ki, binalar insan yetiştirmez,  yetiştirse, yetiştirse Cübbeli Ahmetler yetiştirir?
Onlar da gelene, gidene “yanmaz kefen” satarlar?
Zira ülkemin maşallahı var, herkes din adamı…
Pardon, din uleması!
İşte yukarıda da sıraladım isimleri, geçmişine sahip çıkmayan bir kent, geleceğine sahip çıkmayı bırakınız, kafa bile yoramaz!..
Ancak yemekli toplantılarda buluşur, hatıra resimleri çektiririz..