Halkın gündemi yokluk, yoksulluk ama hükümetin gündemi İBB ve İmamoğlu…

Gündemi değiştirmeye ve ekonomik krizin üstünü örtmeye çalıştıkları aşikar.

Bir düşman üretip saldırıya geçmek ve bunu yaparken de tabanı konsolide etmek, kavga çıkarıp gerçeği örtmek taktiği yine devreye girdi.

Gerçi bu gündem saptırmalara kapılmamak lazım ama biz yine de kafası karışanları uyarma babından konuya girelim. Çünkü hatırı sayılır ölçüde bir kafa karışıklığı var maalesef.

Malumunuz iktidar bir süredir, İBB’de terörle iltisaklı olduğu kişilerin işe alındığı suçlaması üzerinden algı yapıyor.

Başları sıkışıp günden değiştirme ihtiyacı hissettikçe, kaybettikleri seçim öncesi dillendirdikleri asılsız olduğu sonradan anlaşılan ithamlar üzerinden yürüyor, İmamoğlu’nu yıpratmaya çalışıyorlardı.

Son hamle, hakkındaki iddialardan dolayı iyice köşeye sıkışan Soylu’dan gelmiş, Soylu, bütçe görüşmeleri sırasında İBB’de 33 bin kişinin işe alındığını, bunlardan 12 binini incelediklerini, 455’inin PKK, 80’inin DHKP/C, 20’sinin MLKP ve 2’sinin MKP bağlantılı teröristler olduğunu savunmuş, kendini ve hakkındaki iddiaları savuşturmaya çalışmıştı.

Son olarak da Sayın Cumhurbaşkanı topa girdi, olayı ve İmamoğlu’nu gündeme oturttu.

Sayın Erdoğan, “Çoğu kim, ne olduğu belli olmayan, bir kısmı terör örgütleriyle iltisaklı 45 bin kişiyi belediyeye doldurdular” dedi.

İsmail Saymaz’ın ulaştığı bilgi, belge ve yazdıklarına bakınca anlıyoruz ki İmamoğlu da boş durmamış, hazırlık yapmış, bir mektup yazarak terör bağlantılıların İBB’de çalıştığını öne sürüp “kayıtlarını gönderebilirim” dediği teröristlerin, gereğini yapmak üzere listesini istemiş.

İmamoğlu, 15 Aralık günü Soylu'ya gönderdiği mektupta şunları yazmış;

“Belediyemizin tüm çalışanlarının zan altında kalmaması gerek adli gerekse idari iş ve işlemlerin yürütülmesini sağlayabilmemiz ve gerekli başkaca önlemler alabilmemiz bakımından, 557 kişiye ait kayıtlar ile bakılacak dosyalarda olumsuz bir kaydın varlığının tespiti halinde gereğini yapabilmemiz bakımından ivedi şekilde gönderilmesini bilgilerinize arz ederim.”

Bence uzatmasına gerek yokmuş. Hani, bu iktidar döneminde sık sık duyduğumuz ‘müddei iddiasını ispatlamak mükelleftir’ sözü var ya, ona istinaden “Beyefendi siz devletsiniz, siz İç İşleri Bakanısınız. Kimin ne olduğunu da en iyi siz bilirsiniz. Madem ki belediyemizde bu tipler var, neden gereğini yapmıyorsunuz da dedikodusunu yapıyorsunuz? Kaldı ki işe alımda güvenlik soruşturmalarını yapan sizsiniz. Madem ki bunların bir kısmı terörist neden onay verdiniz?” demesi yeterliydi.

Neyse, istenen liste gönderildi mi? Hayır…

Bir yanıt verildi mi? Hayır.

İmamoğlu bunula da yetinmeyerek bir mektup da Sayın Cumhurbaşkanına gönderdi.

İşe alınan kişi sayısının, Soylu’nun iddia ettiği gibi 33 bin kişi olmadığını, 21.179 kişinin işe alındığını ve alınanların işe giriş tablolarını gönderdi.

Buna göre; 1600 memur, işçi ve sözleşmeli personel alınmış, 2000 taşeron personel geçiş yapmış, iştiraklere 17.579 işçi alınmış.

İşten ayrılanlar da şöyle; 3792 kişi emekli olmuş, 3449 mevsimlik işçinin süresi dolmuş, 3060 kişi istifa etmiş, 3400 kişi işten çıkarılmış ki buna 31 Mart-23 Haziran 2019 tarihindeki iki seçim arasında alınan 1600 işçi de dahil. 1416 kişi de tayin, disiplin, askerlik, evlilik ve ölüm gibi nedenlerle ayrılmış.

İmamoğlu, Soylu’ya hitaben mektup yazdığını ancak bugüne değin yanıt alamadığını da hatırlatarak;

“Sayın Cumhurbaşkanım, kayıtlarımızın tamamen şeffaf olduğu, bilgi ve belgelerimize istediğiniz zaman ulaşabileceğiniz gerçekliği karşısında, belirttiğiniz rakamlar ve diğer hususlarda şahsınızın yanıltılmış olduğu düşünülmekle beraber toplumsal barış ve huzurumuzun temini ile çalışanlarımızın haksız şekilde zan altında kalmaması adına ve başkanlığımızca gereğinin yapılabilmesi için yazımızın İçişleri Bakanlığımızca cevaplandırılması hususunu takdir ve tensiplerinize arz ederim” demiş.

Sayın Erdoğan da karşılığında “Şimdi utanmadan sıkılmadan bana mektup gönderiyor, böyle bir şey yok diye” diyor.

Bakıyorum da ortada İmamoğlu’nun utanmasını sıkılmasını gerektiren bir durum yok, devlet hiyerarşisine uygun ve saygın bir biçimde gereğini yapmış bence…

Bu ülkede 16 milyonluk bir şehrin Büyükşehir Belediye Başkanının, o ülkenin cumhurbaşkanına mektup yazmaması utanılası bir durum mu?

Gerisini İsmail Saymaz’dan aktarayım;

“İçişleri Bakanlığı, ne zamandır mahkemelerin yerine geçerek, yargı yetkisini kullanıyor?

Bir mahkemenin suç görüp görmeyeceği belli olmayan iddialar ne hakla teftiş kapsamına alınıyor?

Bakanlık istihbarat notlarına dayanarak, 577 sabıkasız vatandaşı teröristlikle itham ediyor.

İBB'nin Genişletilmiş Bilgi Taraması yapma yetkisi yok ki, adli sicil kaydı dışında sorgulama yapabilsin.

Bu kişiler o ki suçluydu...

O ki dağ kadrosundaydılar...

Dağdan inerken, İstanbul'da yıllar yıllı yaşarken fark etmediniz de İBB'de parklarda ağaç budarken mi anladınız?

Erdoğan'ın bitmek ve geçmek bilmez İstanbul ağrısı 23 Haziran'dan beri sancıyor.

İBB'nin kaybedilmesi, Erdoğan'ın çiğnediği "CHP üç koyunu güdemez" sakızını çöpe attı. İmamoğlu, engellemelere rağmen İstanbul'u başarılı şekilde yönetiyor. Seçmen beğenisi, aldığı oyun üzerinde seyrediyor. Bu bir.

İBB'nin el değiştirmesi ile iktidar dar gelirlileri yardım ağıyla kendisine bağımlı kılma imkanını kaybetti. TÜGVA ve TÜRGEV gibi Erdoğan Ailesi'nin vakıfları ile İlim Yayma ve ENSAR gibi yandaş örgütlerin hortumları kesildi. Etti mi iki.

Üçüncüsü, kara propagandaya rağmen İmamoğlu ve Mansur Yavaş, seçildiği günden beri Erdoğan'ın önünde görünüyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday gösterilirse İmamoğlu'nun ilk turda açık farkla kazanacağı tahmin ediliyor.

İmamoğlu, bu yüzden rekabetten düşürülmek isteniyor.

Böyle bir operasyon, terör iltisaklı işçi çalıştırdığı iddiaları ilkin kampanyaya, ardından soruşturmaya dönüştürülerek yapılabilir. İBB'yi kazanmak için binlerce Mehmetçiğin katilini TRT'ye çıkarmayı ve Apo'dan mektubu getirmeyi vicdanlarına sığdıranlar bir Kürt cenaze yıkayıcısı ile İmamoğlu arasında iltisak kurmaya kalkışabilir. Kim bilir, belki de İBB'ye kayyum atarlar.

AK Parti'nin iktidarda kalmak için sözde hukuki, fakat gerçekte demokrasi dışı yöntemlere başvurması mümkündür.

Sonra mı?

23 Haziran'da yaşadık ve gördük: İmamoğlu'ma yönelik post-modern darbeyi halk püskürtür.

İstanbul'u alalım derken Türkiye'yi kaybederler.”

Bence de…

CHP VE MUHALEFET İMAMOĞLU’NA SAHİP ÇIKTI

İçişleri Bakanlığı; “İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bağlı kuruluşları ve şirketlerinde işbaşı yaptırılan personellerden; 455’inin PKK/KCK, 80’inin DHKP-C, 20’sinin MLKP, 2’sinin MKP, ayrıca bazılarının FETÖ ve diğer terör örgütleriyle iltisaklı/irtibatlı olduğu yönünde ihbar, şikayet ve elde edilen tespitler üzerine, konunun tüm yönleriyle soruşturulması için Bakanlığımızca özel teftiş başlatılmıştır.

Ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne DİAYDER referansıyla, PKK Terör Örgütü irtibatlı ve iltisaklı kişilerin yerleştirildiğine yönelik İstanbul İl Jandarma Komutanlığı tarafından yapılan tespitler sonucunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamedeki iddia ve tespitler de bahse konu özel teftişin kapsamındadır” açıklamasını yaptı.

Bu açıklama ne gariptir ki sosyal medyadan yapıldı!

Çarşı yine karıştı.

İmamoğlu;

“Hak yemem hakkımı da yedirmem” dedim. Bugün de diyorum ki; ‘İstanbul'a hizmet eden 86 bin yol arkadaşımın yanındayım, ezdirmem.’ Suçu olanla sonuna kadar birlikte mücadele edelim. Ama şu bilinsin ki; İBB ailesine saldıranlar karşısında beklenmedik bir birliktelik ve güç görecek” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi;

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sosyal medyadan idare edilemez. İçişleri Bakanlığı konuyla ilgili 16 Aralık 2021 tarihli resmî yazımıza bilgi vermediği gibi bugün sosyal medyadan yaptığı açıklamayla 86 bin İBB çalışanımızı zan altında bırakmıştır.

“Terör bağlantılı” kişiler ortada gezip, kamu kurumlarında iş buluyorsa bu sorun İBB’nin değil, güvenlikten sorumlu İçişleri Bakanlığı’nındır. Devletin en önemli bakanlıkları, siyasi polemik yerine, elindeki bilgi ve belgeleri devletimizin kurumu İBB ile paylaşmalıdır.

31 Mart seçimleri öncesi ve sonrasında başlayan ve hala devam eden hukuksuz ve devlet ciddiyeti ile örtüşmeyen bu hamleleri kamuoyu takdirine sunarız. Elbet Türkiye Cumhuriyeti hak ettiği şekilde idare edilecektir çünkü bu kudret milletimizde fazlasıyla mevcuttur.

İBB ve 86 bin çalışanı sonuna kadar hukuk önünde haklarını arayacaktır.

Kemal Kılıçdaroğlu;

“Saray'daki Şahıs, bu aralar yine bir haller oldu sana. İstanbul'da bir şeylere zemin mi oluşturuyorsun? 5 kişilik amigo takımına güvenme, bu milletin canını yakacak kadar cesareti olanın sonuçlarına katlanacak kadar da gücü olmalı… Sen seçimden kaçan birisin, fazla heyecanlanma!”

Seyit Torun;

“Sarayda pişen bu yemeği, milletin midesi kaldırmaz! İçişleri Bakanı, efendisinden fırça yemiş olacak ki, 17 gün önce Meclis’te attığı iftiralarla ilgili bugün Erdoğan konuştuktan sonra adım atıyor. Terörle iltisaklı olanlar varsa, şimdiye kadar neredeydin Süleyman Soylu! Bu iktidar artık inandırıcılığını kaybetmiştir. Ne yaparsanız yapın; elinizdeki karayı İstanbul Büyükşehir Belediyemize çalamadınız, bundan sonra da çalamayacaksınız! Terörle iltisaklı olanların ortada gezdiğini iddia ediyorsanız, sorumluluk sizindir!”

Onursal Adıgüzel;

“Biz bu senaryoyu iyi biliyoruz. Gizli tanıklarla kurulan kumpasları, terörist iftirasıyla işinden, aşından ettiğiniz ve hatta canından ettiğiniz insanları iyi biliyoruz. Orada durun! İstanbul'u karşınıza alırsınız, bilesiniz!”

Muharrem Erkek;

“FETÖ ile ortak operasyonlar yaptığınız zaman en sık kullandığınız yöntem gizli tanıklardı. Şimdi de mahkeme kararı olmadan birilerini terörist mi ilan ediyorsunuz? İltisak arıyorsanız aynaya bakacaksınız. FETÖ, uyuşturucu baronları, kumarhane kralları bir şey çağrıştırıyor mu size?”

Engin Özkoç;

“İBB'yi yedirmeyiz. Millet iradesine düşmanlara geçit yok! Kaçamayacaksınız! Yargılanacaksınız!”

Canan Kaftancıoğlu;

“Unutmayalım ki iktidar her sıkıştığında hep yaptığı gibi yalana, dolana sarılıyor. Terör örgütleriyle iltisaklı arayanlar aynaya baksın diyelim ve konuyu kapatıp işimize gücümüze bakalım. Biz çalışacağız siz gideceksiniz, az kaldı.”

Özgür Özel;

“Suç İçişleri Bakanımız yeni kumpas peşinde. Bu kaçıncı iftira? Boğaziçi öğrencilerine attıkların yetmedi sıra İBB çalışanlarına mı geldi? Türkiye’de 160 PKK’lı kaldı diyordun, şimdi 455 PKK’lı İBB’de çalışıyor diyorsun… Kendi açıklaman seni yalanlıyor ama sen utanmıyorsun.”

Tuncay Özkan;

“Habur’dan gelen teröristlerin ayağına mahkeme gönderip davul zurnayla karşılatan, teröristlerle pazarlık yapan, Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkaran, devletin kadrolarını FETÖ’ye peşkeş çeken, kumpas davaları açtıran Ekrem İmamoğlu muydu? Hem suçlusunuz hem de arsız. Bu düzen değişecek.”

Gürsel Tekin;

“Güneş balçıkla sıvanmaz, iftira ve yalanla kimse bir yere varamaz. Hepimiz İstanbul'un seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu‘nun yanındayız. 16 milyon İstanbullu kararını verdi. Utanmadan, sıkılmadan, yüzü kızarmadan “İstanbul'a ihanet ettik” diyenler bunu içine sindirecek.”

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener;

“Türkiye huzursuzluktan bıktı. Her dakika başımıza bir iş gelecekmiş tedirginliğiyle bu hayatı sürdürmek istemiyoruz diyor bu insanlar. Bunlara kulak verin. Benden söylemesi. Sonra uyarmadı demeyin.

Bu millet sandıkta hür iradesiyle attıkları oyların sonuçlarına el uzatanları her daim cezalandırmıştır. Yapmayın beyefendiler, yapmayın. Dolayısıyla kendi kendinize sandıkta şamar yemenin taşlarını döşemeyin.

Bu millet ucuz kutuplaştırmalar üzerinden birbirine düşman edilme eylemlerinden bıktı. Biz artık huzur istiyoruz, işlerimizi doğru düzgün yapmak istiyoruz. Biz artık üretmek, dürüst, namuslu bir biçimde çalışıp, vergimizi ödeyip, istihdam yaratmak istiyoruz. Her dakika başımıza bir iş gelecekmiş tedirginliğiyle bu hayatı sürdürmek istemiyoruz" diyor bu insanlar. Bunlara kulak verin. Benden söylemesi.”

İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu;

“Bu kararın ardındaki gerekçe son derece komik ve tutarsız. Gerçekten burada bir suçlu varsa iki kurum var. Bunlardan biri İçişleri Bakanlığı diğeri de Adalet Bakanlığı. Çünkü İBB işe alımlarda çok titiz bir prosedür uyguluyor. İşe alınan herkesin adli sicil kayıtlarından kimlik bilgilerine kadar her türlü evrakları bildiriliyor. Dolayısıyla burada bir ihmal varsa sorumlu kurumlar bakanlıklardır. İstanbul seçimleri olduğunda da bu iftiralar yaşandı. Sandık görevlilerinin terörist olduğu söylendi. Bu, bitmeyen bir senfoni gibi. Normal, meşru zeminde mücadele etme yetisini yitirmiş bir iktidarın hezeyanları bunlar.

Dün Cumhurbaşkanı İstanbul’daydı ve bir toplantı yapıldı. Toplantının akabinde bunlar gerçekleşti. Her şey bir kişinin iki dudağının arasında. Cumhurbaşkanı’nın söylediği bir cümleden cesaret alıp her türlü hoyratlığı, hukuksuzluğu, adaletsizliği ve iftirayı huy edinmiş bir hükümet var.

Bir yerde terörist olduğundan eminsem, hele ki İçişleri Bakanıysam gider gereğini yaparım. Teftiş yapmak ne demek? Çünkü herhangi bir teröristin herhangi bir kurumda, değil haftalarca bir gün bir saat durması bu milletin hayatını riske atmaktır. Bunun, bir manipülasyon ve algı olduğu çok açık ve nettir. Bu insanlara adli sicil kağıdı verildiyse buradaki suçlu da Adalet Bakanlığı'dır.

Bu tehlikeli bir oyundur, insanları terörist olarak yaftalamak ve kutuplaştırmak bu ülkeye verilebilecek en büyük zarardır. Burada, ilgili bakanlıkların üstüne düşeni yapması lazım. Bizler, Millet İttifakı olarak terörle irtibatlı kimsenin belediyenin herhangi bir kurumunda çalışmasına asla göz yummayız. Böyle bir anlayış bile söz konusu olamaz. İddia sahibi iddiasını kanıtlamakla mükelleftir. Aksi takdirde İBB’de çalışan 80 bin kişiyi zan altında bırakmak çok büyük bir yanlıştır. Birtakım iftiralarla yapılan hizmetleri, gösterilen çabaları gölgelemek istiyorlar. Bel altı siyaset bu ülkeye zarar verir. Hedefe İstanbul’un koyulmasının tek sebebi, İBB’deki belediye seçimlerinin büyük bir değişimin parçası olmasıdır.”

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal;

“Tv'ye çıkıp FETÖ'ye ne kadar çok hizmet ettiğini itiraf eden, kendini ihbar eden Ankara'nın en büyük günah organizatörü Melih Gökçek'e soruşturma yok ama jet hızıyla İstanbul Belediyesine soruşturma var!”

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan;

“Bu tür adımlar bağımsız ve tarafsız yargı tarafından atılmalı ve yürütülmeli. Böyle bir iddia varsa dünya aleme ilan ederek, Twitter’da paylaşımlar yaparak böyle bir süreci başlatmak tamamen bir siyasi hamle. Hukuki açıdan elle tutulur bir şey yok. Ne var? Kendi popülaritesini artırmak var. Sedat Peker sürecinden başlayan ciddi bir ‘algı sorunu’ var. Gerçekler yargının işi olduğu için ‘algı sorunu’ diyorum. Yargının da bugüne kadar bir şey yaptığını duymadık.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya ilişkin çok sayıda iddia söz konusu, hiçbir şey yokmuş gibi bütün bunların üstü örtülmeye çalışılıyor ama mümkün değil. Bunların hepsi toplumsal hafızada bir yerlerde duruyor. İlk seçimden sonra bunlarla ilgili bütün denetim mekanizmaları işler. Yargı denetimi, Meclis denetimi, idari denetim hepsi işler. Gerçeklerin er geç ortaya çıkma gibi bir huyu var.”