Sevgili okurlar,
Yeni yıl ile ilgili Türkiye’deki,” tartışmalar, atışmalar, çemkirmeler “aklıma geldikçe gülesim geliyor?…
Neden mi?
Bakınız, “dinin” öne, ama çok öne çıkarıldığı, insanların” cehennem” ile korkutulduğu, “cennet”  ile ödüllendirildiği, hatta “haram ve helal “noktasında, sürekli itilip, kakıldığı bir dönemde, asıl haber Erzurum’dan geldi..
Bir bayan öğretmenin yaş günü kutlamasında, “bayan öğretmene sarıldı “ diye, gereken ihtimam gösterilmiş ve iki öğretmen görevden uzaklaştırıldıkları gibi maaşlarının kesilmesi, görevden uzaklaştırılması ve adli kovuşturmaya tabi tutulmasına emir buyurmuşlar..
Türkiye burası, böyle ortamlarda “mehdi” saçmalığında bulunanların” baş tacı “edilmesi, niye yadırgansın ki?
Şöyle çok önemli, bu durum?
“Mehdi ve Mehdi’nin ordusu” mesele ise, akan sular durulur..
Haydi, şimdi ayıkla pirincin taşını?
“Pirinci ve taşı” bırakalım da, asıl sözü Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan etti:
“Artık huzur ve güvenin sağlanması işini sadece kolluk kuvvetlerine bırakamayız!?”
Allah, Allah!
Niye ki?
Bir başka bildiği mi var?

Ya, aldınız mı cevabı?
Demem o ki, yurtlarda, okullarda ve diğer yatılı alanlarda ,”bademlenen, tecavüze” uğrayan çocuklarımız ile yolda, izde, sokakta, caddede “şiddete maruz kalan kadınlarımız” daha iyi korunacak, kollanacak…
Vay be?
Öyle mi Hasan?
Bugüne kadar, bu akıl neredeydi?
Şıppadak bulundu işte!..
Polisler, jandarmalar eve, askerlere teskereye!..
Gel keyfim gel!..
Yeni bir oluşum geliyor, “Mehdi’nin ordusu mu”, bilmem kimin ordusu mu, bizi koruyacak, koruyacak ne kelime, kollayacak?!..
Sevsinler!..

***
Sevgili okurlar,
Yeni yılın ilk günleri bir yığın konu varken, bu “din olgusundan” hareketle bazı şeyleri paylaşmak istiyorum..
Bakınız, bu “din olgusunu” en iyi kullanan ülkelerden biri eski adı ile Sovyet Sosyalistler Birliği olan ve bugünde adı Rusya Federasyonu olan ülkedir..
Biz Türkleri iki kavram üzerinden bölüp, parçalamayı başarmışlardır..
Din üzerinden “mezhepçilik oyunu” hala geçerlidir..
“Mezhepçilik” bağlamında, “tarikatçlık, fitne, fesat tohumları ekmek, şiriatçılık, biatçılık..” kavramlarına vurgu yapılarak, insanımızın nasıl bölündüğünü görmek için başınızı kaldırın, Türk ve Müslüman coğrafyasına bakınız!..
Yine aynı şekildi “Türklük” kavramının yarattığı, yaratacağı birlikteliğin önüne geçmek için Türklerin farklı isimlere bölünmesi, adlandırılması acı, ama gerçek bir kavram, olgu olarak karşımızda duruyor..
Yine bunu anlamak için, Türk coğrafyasına bakmanız yeterli..
Televizyon programında adı Azerin olan bir kızımız,” Azeri” diye bir millet yok, biz Türk oğlu,Türk’üz” diyor ve konuştukları dilin “Azerice” değil, “Türk Dili” olduğuna söylüyor..
Daha önemlisi Azerbaycan’ın, bir coğrafyanın adı olduğunu haykırıyor..
Türkiye’de ise, başörtüsü kavramı ortaokullara kadar indiriliyor.. Din bağlamında çocuklarımızın, mini, mini yavrularımızın saçı bir bakıma “namahrem” görülüyor..
İş, sınıfların ayrılmasına kadar gidiyor tabii..
Türkiye’de “güçlenmiş din olgusu” ile kanunlar düzenleniyor, açılamayan kapılar aralanıyor ve bir başka “çöküş” hızlandırılıyor..
Unutmayanız ki, ahlak, bilim ve özgürlüğün ön planda tutulmadığı toplumlarda, insanda beklenen gelişme sağlanamaz..
Bu yüzden Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, “fikri ve vicdanı hür nesiller yetiştirilmesinin” önemine dikkat çekmiştir..
Esasen böyle ülkelerde beklenen “kalkınma, birliktelik” olmaz ve “fakirlikten” milletin beli  bir türlü  doğrulmaz..
Üzücü ama,Türkiye’de gidişatın göstergeleri pek iyi değildir..
Milletin gözü, “kanal, elektrikli otomobil,  askeri operasyonlar” ile bir yerlere çekilirken, içte eğitim, siyaset,ekonomi iflas bayrağını çekmiştir!..
Askeri okullarını kapatan, askerini bin parçaya bölen, onlar içinden,” hain, işbirlikçi, ispiyoncu,çıkarcı” çıkaranların varlığını hepimiz biliyoruz..
15 Temmuz Darbe Girişimi acıları hala içimizdedir..
Türkiye, din bezirganlarının, din tüccarlarının elinden kurtarılmalı.. Yüksek ahlaklı, çalışkan, birlikte yaşama olgusunu geliştirmiş, hoşgörüde birliktelik yapan, din ve vicdan hürriyeti temelinde, dini duygularını kalbinde yaşayan ve dini vicdanlara hapseden bir anlayışın egemen kılınmasını sağlamalıyız..
Bunun ötesinde, evrensel değerlere sarılmalıyız..
Bunu yapamadığımız zaman işte, Irak, Suriye  ve Libya’da  bataklıklarında debelenen insanlardan farkımız kalmaz..Yarın bu hallar bizim başımıza da geldiğinde, kimse kusura bakmasın, oğlun babaya minneti bile olmaz!..
Türkiye, bu fitne ve fesattın ceremesini, büyük ölçüde çekti..
İstiklal Savaşı yıllarında, bu millet, kökten kükredi, silkindi ve dosta, düşmana büyük kahramanlık, insanlık dersleri verdi ve istiklalini ilan etti..
Türkiye, Almanya,Japonya ve diğer ülkeler gibi gelişmek istiyorsa, dinin insanları rahatsız etmeyeceği, korkutmayacağı, soyup soğana çevirmeyeceği, kullanmayacağı,rahatsız etmeyeceği laik sisteme sarılmalıdır..
İnsanların bu temelde eğitilmesi, devletin bu gelişmelere önderlik etmesi, yüksek ahlak için gereklidir..
Bu duruma, “ devletim, insanım” diyenlerin göz yumacağını düşünmek bile istemiyoruz..
Dinin baskın olduğu ülkelerdeki sapkınlıkları, anlatmaya gerek yok..Ülkemizde dinin baskın olduğu alanlardan sızan haberler  ise kaygılarımızı, endişelerimizi doğrular mahiyettedir..
59 İslam ülkesindeki gelişmelere bir bakın, bir de sadece Almanya’nın gelişmişliğine bakın yeter!
Sonuçta, din ile kalkınan, üretimini artıran, sosyal, kültürel sorunlarını çözen bir ülke yoktur..
Din bir yaşam biçimi ve tercihidir..
Dini, siyasetin emrine sokmak, daha büyük yanlışları beraberinde getirir ve bu yanlışları yapanlarda bunun altında kalmaktan kurtulamazlar..
İşte Suriye’de, din adına insan kanı içenlerin durumu ortadır..
Çocuklarımıza, siyasal İslam’ın üniformasını giydirmek, yakıştırmak, onları farklı bir kılığa sokmak, ayrıştırmanın ta kendisidir..
Modern Türkiye, bu durumu ,hiç ama hiç hak etmiyor!..
Türkiye, “Atatürk Düşünce ve Yaşam “ çizgisinden döndürülmemelidir..
Gidişat, kaygılarımızın,endişelerimizin kaynağıdır..