Savaş bir sanattır.

Tüm dünyanın kabul ettiği bir gerçektir ki; Atatürk bir savaş dâhisi ve bir savaş sanatkârıdır.

Lakin, savaştan nefret eden, en iyi yaptığı, kendini en iyi gösterebildiği bir alandan vazgeçmesini bilen, bunun yerine barışı tercih eden bir savaş dâhisi…

Dolayısıyla, kendi gereksiz savaşlarını, yıllardır düşmanlık ettikleri Atatürk’e mal etmek isteyenlere, Atatürk’ün yapmış olduğu savaşları -içeriğine bile bakmadan- günümüz ile kıyaslamaya kalkanlara itibar etmiyorum.

Bunların, bugün kullanmaya kalktıkları ama hayatta sevmedikleri, dahası ‘ayyaş’ dedikleri iki önemli şahsiyet de asker kökenliydi.

Birisi Kurtuluş Savaşı’nın mimarı ve ülkenin kurucusu Atatürk, diğeri Kurtuluş Savaşı’nın önemli aktörlerinden ama politik dehası ile bu ülkeyi, milyonlarca insanın telef edildiği 2.Dünya Savaşı’na sokmamayı başaran İnönü…

Düşünsenize, savaşı kazanıyor, yoktan var ettiğiniz bir ülkede, padişahlık dâhil her türlü unvana haiz olma şansınız varken, siz kalkıyor, milli irade diyor, demokrasi diyor, egemenlik haklarını millete devrediyorsunuz…

Ve asker kökenlisiniz üstelik… Dünyada bunun bir örneği yoktur.

Her ikisine de minnettarız…

Bugün onlardan alacağımız ilham nasıl savaştıkları değil, bu ülkeyi nasıl kurdukları ve nasıl ayakta tuttuklarıdır.

Kaldı ki, ülke kurmaktaki başarılarını küçümseyip, görmezden gelip ancak savaş kapıya dayandığında bu iki mümtaz şahsiyet üzerinden algı oluşturmak doğru değildir.

Savaş çığırtkanlıklarınıza Atatürk ve silah arkadaşlarını örnek göstermeden önce, bir ülkeyi nasıl yoktan var ettikleri üzerinde kafa yorsaydınız, bugün bu hallere düşmezdik.

Görüyorsunuz işte, Atatürksüz olmuyor… İnkâr da etseniz, iftira da atsanız, tarih sizi yine Atatürk ile yüzleştiriyor, yine ona muhtaç bırakıyor.

Haliyle bugüne kadar, bırakın fikirlerinden istifade etmeyi aksine inkâr edenler, Atatürk’ten küçük bir kesit alarak icraatlarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar.

Neymiş efendim; ‘Atatürk, ben size ölmeyi emrediyorum’ demiş.

Nerede demiş? Çanakkale’de…

Çanakkale neresi? Vatan toprağı…

Kime karşı demiş? Ülkeyi işgal edenlere, vatan toprağına göz dikenlere…

Şimdi sen, Atatürk Çanakkale’de yoktu zihniyetinin temsilcisi olan sen, ne ara Atatürkçü oldun kardeşim?

Ve Atatürk’ün bütün ikazlarına rağmen içine saplandığın Orta Doğu’da ki bir karış İdlib’in Çanakkale ile ne alakası var?

Kaldı ki uluslararası kamuoyu nezdinde işgalcisin, adamın topraklarına girmiş, az öte git yoksa vururum pozisyonundasın…

Kıyas kabul eder mi?

Senin ‘Atatürk’ün Libya’da ne işi vardı o zaman’ demen yurtdışı operasyonlarını ve Suriye’ye asker sokmanı haklı kılar mı?

Ve bu kadarla kalsa iyi, yapıp ettiklerine efendimiz üzerinden kılıf arıyorlar maalesef.

Niye şehit veriyoruz eleştirilerine karşılık verdikleri cevaba bakın;

“Biz bu şehitleri Bedir’de, Uhud’da, Huneyn’de, Hendek’te verdik. Vermeye devam edeceğiz Bay Kemal…”

Neyse ki cevabını Abdüllatif Şener vermiş; “Yazık! Oded Yinon Planına hizmetten başka sonucu olmayan bir savaşı, Hz. Peygamberin komutasında gerçekleşen Bedir’le denk görmek elfaz-ı küfürdür. Tövbe Ya Rabbi!” diyor…

Bilmeyenler için bir hatırlatma; Oded Yinon, İsrailli bir gazeteci. Bunun, günümüzde Ortadoğu’yu tekrar şekillendirip İsrail’in güvenliğini sağlama amaçlı BOP’un benzeri bir stratejik raporu vardı.

Bugüne kadar Orta Doğudaki Siyonist stratejiyi ifşa eden en açık, detaylı ve kapsamlı çalışmaydı. Onu kast ediyor…

Bir de şehitler tepesi manipülasyonu var, es geçmeyelim.

Her şehit haberi verirken arkasından ekliyorlar; Şehitler tepesi boş kalmayacak!

Sanki marifetmiş gibi…

Ve ‘bizim devrimizde şehitler tepesi boş kalacak, bir tek şehit bile gelmeyecek’ diyenlere saldırıyorlar.

Başkanlık sistemine geçersek tek bir şehit gelmeyecek diyenler, bugün gelen şehitleri hangi manevi ve milli hamaset ile soslasak da millete yedirsek derdindeler maalesef…

Kaldı ki, bugün sarıldıkları dizenin şairi Arif Nihat Asya’yı ve Bayrak şiirini kafatasçılıkla, ırkçılıkla itham ederek, çocuklarımıza kötü örnek oluyor diyerek ders kitaplarından kaldıranlar da bizzat kendileriydi. Şimdi muhtaç oldular da dillerinden düşürmüyorlar.

Evet, savaş, kimine göre gerekliliktir, kimi ne göre mazeret…

Ben, bugünlerde mazeret olarak kullanıldığına inananlardanım.

Ancak bir savaş ortamı ile beceriksizliklerini, kusurlarını ve günahlarını unutturabilecekleri anlayışı ile hareket ettiklerini, gerekçe olarak da dini ve milli hassasiyetlerimizi o da ellerine yüzlerine bulaştırarak istismar etmeye çabaladıklarını düşünenlerdenim.

İnşallah yanılırım…

Başlık biraz iddialı olmadı mı diyenler olabilir?

Beni uğraştırmayın, araştırın, savaşa girmemiz, Esed’i vurmamız en çok kimi sevindiriyor bulursunuz; ABD ve İSRAİL…

ABD Türk, İsrail henüz Müslüman olmadığına göre?