Sevgili okurlar,
Türkiye’de “medya mahallesinde” olup bitenlere hepimiz tanıklık ediyoruz!
“Düzmece yalan haberler, siyasi tarafgirlik içinde atılan manşetler, gizlenen gerçekler, ters-yüz edilen rakamlar, bilgiler, bir kesime yol vermeler, kollamalar, bir tarafı umursamazlık içinde görmemezlik”, bu devrin modası olmuş..
Bir zamanların “Medya Mahallesi” olarak bilinen “Babı Ali” yokuşu, şimdikilerin, “Yandaş mahallesi” olmuş!
Kısacası,” allem-gullam” siyasi ayak oyunları ile medya mahallesinde “ne ala-veralar, ne talaveralar” çevrilerek, o koca, koca medya kurum ve kuruluşları el değiştirmiş!?..
Yaşasın Yeni Türkiye öyle mi?
Yoksa yaşasın güç mü?
Bu düzen içinde hala, “gazetecilik, muhabirlik, yazarlık, bilgilendirme, haberdar etme” bağlamında düzene karşı direnenler varsa,onlar elleri öpülecek kalemşorlardır..
Onların nesli tükenirse vay halimize!
Geçtiğimiz günler eski Anavatan Partisi milletvekillerinden ve bakanlarından Ersin Taranoğlu, sanal medyada bir yakınmada bulundu.. Altına bir not düşerek, “gerçekleri, yalnız gerçekleri her şeye rağmen” dillendirmesini istedim..
Cevaben,” Nerede o eski gazeteciler, nerede sizin gazetecilik dersi verdiğiniz günler” diyerek, durumun özetini yaptı..
Eğer bu mesleği seçen, bu mesleğe gönül veren ve gazetecilik hevesi içinde ülkesine, milletine hizmet edenleri yolundan alıkoyar, meslekten küstürürsek, o zaman gerçekleri, doğruları kim, kimler yazacak?
Ortaokul ve lise yıllarında,” gazete, gazeteci, haber, kitap, okumak, bilgilenmek, olan bitenden haberdar olmak,” bizim için çok önemliydi..
Bunu o zamanın öğretmenlerinden öğrenmiştik.. Her sabah Akyazı Ortaokulu öğrencileri toplanır, görevli olan arkadaşlarımız yurtta ve çevremizde olup bitenleri bize tek, tek okurlardı..
Böylece o yaşlarda, memlekette ne olup, bittiğini öğrenir, haberlere kafa yorardık..
Bütün bu güzelliklerin üzerine, o yıllar Akyazı’nın Kaşif Şirin adlı bir amcası vardı..O devrin gazeteleri,” Tercüman, Hürriyet, Milliyet, Günaydın, Cumhuriyet, Hergün, Sonhavadis, Akşam, Bulvar, Güneş” ve diğerlerini koltuğunun altına alıp, “yazıyor, yazıyor,zamları yazıyor” diyerek, Akyazı çarşı içini baştan başa dolaşır, gazeteleri okurlara ulaştırırdı..
O yıllarda siyasi klik, ideolojik yarış vardı..Solcular Cumhuriyet’i, sağcılar Hergün ve Tercüman’ı alıp bir güzel büker, kimi sol ceketinin cebine, kimi, sağ cebine koyarak,  gazetenin kırmızı başlığı okunur halde dolaşırdı...
Siyasi taraf olanlar,belli kahvehane ve lokallerde toplanırdı ama, ilçede bir sıkıntı,bir tartışma yaşanmazdı..
Ta ki, 3 Mayıs 1980 tarihine kadar!
Bir Cumartesi günü,saat 15.00 sıralarında Akyazı merkez parkı civarında bir itişme, kakışma ve dövüş sonrası Akyazı’nın en seçkin, yağız delikanlısı Halit Çotur, bu siyasi kavganın kurbanı oldu..
5 Mayıs 1980 Tarihinde Akyazı’da yeni yayına soktuğum Akyazı’nın Sesi Gazetesi’nde manşet haberimiz “ Akyazı Kana bulandı” idi..
Halit Çotur, Akyazı’da çok sevilen aydın, dindar bir ailenin evladı idi..
Çıkan kavgada, o hedef değildi ama, hedef olan arkadaşlarını korumak isterken, arkadan kalleşçe, haince bıçağı yemişti!..
Aslında bıçağı yiyen Akyazılı idi!..
Sizdik, bizdik, hepim izdik!
Olay Akyazı’da büyük üzüntü yarattı..
Akyazı’nın gözbebeği genci Halit Çotur,5 Mayıs 1980 tarihinde büyük bir kalabalık ile toprağa verildi..
Kısacası katil ve arkasındakiler nedense,” 3 Mayıs Türkçüler Bayramı’nı” seçmişlerdi..
Tesadüf değil ya!?
Böyle “sağ-sol” çatışmasına Türkiye, ne kurbanlar verdi, ne!?
Halit Çotur’un ardından eski Akyazı Belediye Başkanı CHP’li merhum Necati Temel, suskunluğunu bozarak güzel bir yazı yazdı:
“Bir Milliyetçinin ardından” başlığı altında;” Vurdumduymaz, uyuşuk değiliz Çotur’umuz” alt başlığı altında,(Bakınız Akyazının Sesi 12 Mayıs 1980 1.Sayfa, devamla 3. Sayfa) “ Akyazı’da bir durgunluk, Akyazı’da bir hüzün..Gün Cumartesi,kara bulutlar çökmüş sanki Akyazı’nın semalarına..
Geç saatlerde arabadan iniyorum,taksi durağında bir tuhaflık,bir sessizlik var..Elektrikler sanki her zamanki parlaklığını kaybetmiş,  o güzelim çam ağaçları sanki bu havayı hissetmiş gibi kıpırtısız bir halde! Onlarda hüzünlü..
Karşıma çıkan ilk hemşerime soruyorum,”Hayrola ne var” diyorum? Aldığım cevap beni perişan ediyor.. Eyvah ki, ne eyvah!”
diye yazı devam ediyor..
Yazı gerçekten hüzünlü ve ibret verici..
O yıllardan Türkiye geçti ve “1980 Askeri Darbesi” ile bir başka yere evrildi..
Bakınız, daha bıyıkları yeni terleyen genç, bir idealist delikanlı, güpe -gündüz, hangi ideoljik saplantılarla, ilçe merkezinin göbeğinde katledildi?..
Bilen varsa, beri gelsin?
Elbette zamanı  geri döndürmek mümkün değil!..
Ama geleceğe hep birlikte yön verebiliriz..
“Sağ, sol, şu parti, bu parti” kavramlarına takılmadan sadece gerçeklerin izinde birlikte yürüyebiliriz..”Onun, bunun esiri, kölesi, şakşakçısı “olmadan ülkemiz için, insanımız için, ailemiz için bir şeyler yapabiliriz..
“Fikri hür, vicdanı hür” bireyler olarak, “kula kulluk etmek” yerine, kendi geleceğimizi düşünmek, bu bağlamda “birilerine biat etmek” yerine, “kendi ailemize, çevremize, kentimize, ülkemize sahip çıkmanın” yollarını bulmalıyız..
Biz o yıllar, 18 Ocak 1977 Yılında bunu başardık!..
“İnsanımızı bilgilendirmek, ilçemizin sosyo-kültürel, ekonomik ve sportif, siyasi çehresine katkı sunmak” için Akyazı’nın Sesi Gazetesi’ni yayın hayatına soktuk..
Sevgili Avukat Mehmet Mangıroğlu, kardeşlerim Ali Cinal, Aliosman Cinal,Hüseyin Cinal, öğrencilerim Engin Şenol, Hüseyin Öksüz, Sabiha Coşkun, öğretmen arkadaşlarım Zeki Al, Kenan Certel, Suat Boztepe ile Naci Fazlıoğlu, Salim Özyılmaz ve misafir kalemler Necati Temel, Turgut Altınküpe, Osman Kilit ve esnafımız ile bunu başardık..
Akyazı gibi bir ilçede,1977 yılından itibaren bir gazete çıkarmayı, o gazetede ilçenin, kentin, ülkenin sorunlarına yer vermeyi önemsemiş, öne almışız!
Bu o zaman da muhalif idik!
Ama bunu  siyasi biat kültürü içinde değil,hele yandaş hiç değil, özgür, Atatürk Türkiye’sinin, Cumhuriyet’in bir bireyi olarak yaptık..
O zamanın Cumhurbaşkanları, siyasileri, bakanları, valileri, kaymakamları, belediye başkanları, ülkenin sorunlarını dile getirenleri mahkemeye vermez, korkutmaz, sindirmez, taraf olmaya zorlamazlardı!..
“Biz bu hallere neden düştük, ülke de yaşanan bu gerginliğin, yaşanan bu yolsuzlukların, talan ve vurgunun, kayırmanın, adaletsizliğin, bereketsizliğin, adam kayırmanın, kollamanın, aldatılmışlığın bedeli “çok ağır oldu!
İnşallah bu gidişata,” öncelikle siyasilerimiz dur” diyerek, bir adım atar ve “bozulan iç barış dengeleri” sağlanır,  ülke insanı ile birlikte “fabrika ayarlarına” döner, döndürülür!
Yusuf Cinal, 18 kasım 2020 Brüksel