En tehlikeli toplumsal hastalık bilmeyip de bildiğini sanmaktır, demiş bir düşünür.

Bunu daha tehlikelisi de sanmayı geçtik aksine iddia etmek olsa gerek…

Ve ‘gerçek bilgelik, bilmediğimiz şeyleri bilmediğimizi bilmektir’ demiş Sokrates…

Demek ki en büyük alim, bilmediğini bilenmiş yani…

Ama günümüzde bilmediğini bilmek, bilmediğini itiraf etmek ve bunu hissettirmek büyük bir ayıp…

Bu anlamda sanal alem siyasi alleme kaynıyor malumunuz…

Lozan hezimettir diyor mesela ama Lozan’ın tek bir maddesinden bile haberi yok.

Bir yerlerden, birilerinden -lider/şeyh/genel başkan- vesaire duymuş, bilgisizce ve cahilce altını doldurmaya çalışıyor.

Şimdi de, yine o birilerinin ağzından Montrö’yü kafaya takmış, sanal alem allemeleri...

Daha doğrusu o birileri işaret etmiş, tartışmaya açın hele demiş, bir yem atmış ortaya da bütün sazanlar üşüşmüş,  her zaman ki gibi…

Maksadımız sazan sayısı azaltmak haliyle ki bilmediğini bilenler ve bir şey duyduğunda gerçeğini araştırma gereği duyanlar için bir özet geçelim.

Tabi ki Sinan Meydan’ın katkılarıyla;

Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla, Boğazlar yabancı devlet gemilerine açılıp İtilaf Devletleri'nin hâkimiyetine girdi.

Ardından Sevr Antlaşması’yla Boğazlar ve Marmara, barış ve savaş zamanında tüm devletlerin ticaret ve savaş gemileriyle sivil ve askeri uçaklarına açılıp Boğazlar Bölgesi'nin yönetimi çok geniş yetkili bir Boğazlar Komisyonu'na devredildi.

Kendine özgü bir sancağı, bütçesi, teşkilatı, özel polis gücü bulunan bu komisyonda Türkiye yoktu!

Yani Boğazlar Bölgesi Türkiye'nin elinden çıkmış fiilen bir İngiliz, Fransız ve İtalyan özerk bölgesi olmuştu.

Lozan görüşmelerinde imzaladığımız Lozan Boğazlar Sözleşmesi’yle Boğazların yönetimi, başkanı Türk olan bir Boğazlar Komisyonu’na devredildi. Sevr’ Anlaşmasının Boğazlar Komisyonu’na verdiği geniş yetkiler kaldırıldı.

Boğazlar bölgesinde, barış ve savaş zamanında, ticaret gemileri, savaş gemileri ve uçaklar için geçiş serbestliği kabul edildi. Ancak barışta, Karadeniz'e kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerine tonaj sınırı konuldu.

Geçiş güvenliğinin sağlanması için Boğazların her iki kıyısında 20 km. uzaklıktan geçen çizgiye kadar asker bulundurmak yasaklandı. Askersizleştirilen Boğazlarda Türkiye'nin güvenliği Milletler Cemiyeti'nin garantisi altına alındı. Lozan Anlaşması ile İstanbul ve Boğazlar düşmandan temizlendi.

Ancak, Lozan Boğazlar Sözleşmesi'nin Türkiye için iki olumsuz yönü vardı: Birincisi, Boğazlar askerden arındırıldığı için Türkiye Boğazlarda asker bulunduramıyordu. İkincisi, bir Boğazlar Komisyonu kurulmuştu.

Bunun içindir ki Atatürk, ilk fırsatta Lozan Boğazlar Sözleşmesi'ni değiştirmek istiyordu. 1936'da Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile bunu başardı.

Bu Sözleşme ile sözleşmenin hükümlerini uygulayan ve denetleyen taraf Türkiye oldu.

Türkiye Boğazlarda “mutlak egemen” haline geldi.

Bu özellikleriyle Montrö, kelimenin tam anlamıyla, “Boğazlardaki Türk kilidi” oldu.

Montrö ortadan kalkarsa Türkiye, Boğazlardaki “mutlak egemenliğini” kaybeder.

Montrö'nün ortadan kalkması Türkiye için ciddi bir milli güvenlik sorunu olur.

Çünkü herhangi bir sıcak veya soğuk savaş tehlikesi durumunda, Boğazlara ve oradan Karadeniz'e girecek savaş gemilerini, uçak gemilerini, denizaltıları, savaş uçaklarını engelleyemez, kendi güvenliğimizi sağlayamayız.

Günümüze gelirsek, Montrö Sözleşmesi, Amerika’nın Emperyalist amaçları doğrultusunda aşamadığı önemli bir engeldir.

Çünkü bu şekli ile Karadeniz’e kıyısı olmayan İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya ve Amerika gibi emperyalist devletlere Karadeniz’in kapılarını kilitlemiştir.

Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin Karadeniz’deki savaş gemilerine tonaj ve bulunma süresi kısıtlaması getirilmesi ve her halükarda bu kuvvetlerin de Türk Hükümeti’nden izin alarak Karadeniz’e girebilmesi bizim için büyük bir nimet ama ABD için züldür.

Yeter ki Türkiye’yi yönetenler, ülkemizi İkinci Dünya Savaşı’na sokmayan ve hiçbir savaş teçhizatını da Boğazlarımızdan geçirmeyen o günün hükümeti gibi basiretli ve kararlı durabilsin.

Sözün Özü; Montrö'yü ve Lozan'ı tartışmaya açarsanız Sevr'i kucağınızda bulursunuz.

Mustafa Şentop ve iktidar, farkında değil (!) ama Atatürk Türkiye'si, 162 yıl devam eden “Boğazlar Sorunu”nu, 1936'da Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile ulusal çıkarlara uygun olarak çözdü.

Boğazlar, 85 yıldır Türkiye'nin egemenliği altında. Bugün Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni tartışmaya açmak, Türkiye'nin karşısına ikinci bir “Boğazlar Sorunu” çıkaracaktır.

Montrö düzeninin yıkılmasıyla Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki 85 yıllık “tam egemenliği” de sona erecektir.