Bekir Coşkun’u kaybettik.

Onurlu, kalemini satmayan, eğilip bükülmeyen gazetecilerden Müyesser Yıldız, cezaevinde olmasına rağmen yazmaya ve uyarmaya devam ederken, Bekir Coşkun da illet hastalığına rağmen son nefesine kadar yazdı.

Rahmet ve minnetle 4 Ekim 2020 tarihli son yazısını hatıra babından paylaşalım;

Telef…

Bugün Dünya Hayvan Hakları günü.

Daha birkaç gün önce, Karadeniz'deki bir üniversitenin bahçesindeki dişi köpeğin vajinasından el feneri çıkarttılar…

Kutlu olsun…

Bir köyün anız tarlası ya da üniversitenin bahçesi… Bu millet, hayvanları birer can gibi göremedi…

Bizim medya bile ölen hayvanlar için hâlâ “Telef” diyor…

“Kuşlar telef oldu… Atlar telef oldu…”

Onların “can” olduğunu anlamadılar…

Lütfen yakınlardaki bir barınağa uğrayın…

Barınağın demir kapısı açılıp da birileri içeri girdiğinde, evlerden atılmış köpekler “Beni almaya geldiler” diye sevinç çığlıkları atarlar… Sokağa atılmış canlar “buradayım” der gibi bağırırlar…

Oyuncu küçük köpekler, kendilerini hatırlatmak için, o evlerde öğrendikleri takla atma, el verme gibi numaralarını yapmaya başlarlar.

Hepsinin gözü kapıdan içeri girenlerdedir.

Kimisi, “O gelenler bizimkiler, seninkiler değil…” dercesine yanındaki köpeği pataklar.

Bir sevinç fırtınası eser barınakta.

Kimisi kapatıldığı tel kafesin kapısına kadar koşup koşup döner.

Kendilerini almaya geleni görmek için çırpınırlar, irili ufaklı köpekler, sevinç çığlıkları birbirine karışır… Ama kimse bir daha dönüp bakmaz…

Gelenler gittiğinde, arkalarından bakıp, hüzünle tellerin arkasındaki köşelerine çekilirler… Bir özlem ve acının kahrı içinde, kuyruklarını dolayıp yüreklerine bastırarak, yeniden beklemeye başlarlar…

“Telef” olana kadar…

Kamyonlara doldurulup sucuk fabrikalarına götürülen atlar… Önce ayağı sonra başı kesilen buzağılar… Hayvanat bahçesinde fındık yerine iğneli yemiş atılan flamingolar… Kuğulu Park'tan çalınıp ızgara yapılan kuğular… Çöplüklerde bir parça yiyecek bulmak için çöpleri eşelerken, silah eğitimi için vurulan bebek köpekler…

Ve tüm bunları yapanları suçlu saymayan bir yargı…

Hayvanlar toplu ölürlerse, medyadan sadece duyarsınız:

“Telef” oldular…

Kutlu olsun… Bugün hayvan hakları günü…

Eğer diğer canlıları “can” gibi görmezseniz, kendi çocuklarınızın kanı sokaklardan eksik olmaz…

Çünkü asıl “telef” olan insanın vicdanıdır…

İşte bu dediğim bir başka yazısı;

İstanbul’u Kaybetti, Kendisine Yenisini Yapıyor!

Petrol tankerlerinden önce Emir'in Annesi geldi…

Bu kanal işinde elbette rant var… Montrö üzerinde muhtemel oyunlar var… “İstanbul'u kaybetti kendisine yenisini yapıyor” da diyebilirsiniz…

Kendini Leonardo Da Vinci sanmak var…

Cehalet var, hırs var, inat var, kibir var…

Ama adım adım yerleşen “Din devleti” projesinin ciddi bir parçasıdır kanal…

Yavuz Sultan Selim Memlük ordularını yenip Mısır'a kadar toprakları aldıktan sonra Kahire'de Yusuf Nebi Tahtına oturdu, böylece halifelik Osmanlı'ya geçmişti…

Ama bir sorun vardı…

Araplar Osmanlı'nın halifeliğini bir türlü içlerine sindiremiyorlardı…

Yavuz Sultan Selim Arapları etkilemek için, kutsal emanetleri İstanbul'a getirip “Ben halife değil, Mekke-Medine'nin hizmetkârıyım” falan dediyse de takmadılar…

Ne yaptı?..

Kahire'ye topladığı 2000 civarında etkili İslam ulemasını gemilerle İstanbul'a getirtti… Kimisi saraya yerleşti, kimisine konaklar hediye edildi, kimisine bol gelirli görevler verildi… Arap âlimler (!) devletin parçası olmuşlardı…

Osmanlı'nın Araplaşmasının başlangıcıdır bu…

Bundan sonraki süreçte Arapça devlet diline girdi, yobazlık Osmanlı hukukunun yerini aldı, batıda yaşanan reformlar reddedildi, devlet fetvalarla yönetilmeye başlandı…

Osmanlı'nın müthiş devlet düzeninin çöküşünün ilk adımları atılıyordu…

Türkmenler devletten uzaklaştırıldı…

“Türk” kelimesi dahi istenmedi…

Özellikle Aleviler her fırsatta topluca katledildiler…

Kanal kıyısındaki arazilere tapu memurundan önce Emir'in annesinin gelmesi rastlantı değil… Sevgili Çiğdem Toker, Arap ülkelerinin en etkili üç emlak şirketinin nüfuzlu Araplara yüzbinlerce dönüm arazi aldığını belgeleriyle açıkladı…

O günlerde daha DSİ Genel Müdürünün haberi yok…

Ayetler, hadisler bir yandan Resmi Gazete'ye dahi girerken… Okullarda takke külah çocuklar birer imam yetiştirilirken… İstanbul'un başkent, bayrağın yeşil, T.C.'nin adının “İslam devleti” olması daha üç gün önce İstanbul'da, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanının başkanlığında tartışılırken…

Araplara şehir kuruyor…

“Din devletine” bir kanal daha…