İlkokulun açılmasına iki hafta kalmıştı. Okula gideceğim günleri geri saymaya başlamıştım ama bir gün sonra kutlanacak olan şeker bayramını unutmuştum. Rahmetli annem bir bayram sabahı beni erken uyandırmış, bayramlık giysilerimi giydirmiş, kapının önünde beklemeye bırakmıştı, Uykudan hala gözlerimi ovuşturuyordum.

Rahmetli babam beni kolumdan tutarak bölgemizin en eski camilerinden Seslikaya Merkez Camisine götürmüş, camide bayram namazı için yanında saf tutturmuştu…

Bayram namazı çıkışında mahalledeki büyüklerimle ilk kez cami avlusunda el öpüp bayramlaşmıştım. İki cebi olan  bayramlığımın bir cebi bozuk parayla dolmuş, aşağı sarkmıştı…

Cami bahçesinde yapılan bayramlaşmadan sonra kalabalık, gruplar halinde köy halkıyla bayramlaşmak için mahallelerine dağılmışlardı… Evi köyden uzakta olan Osman amca, bayramda evini ziyaret edemeyecekler için bayramlık şekerlerini, kalaylanmış bakır tabağa koyarak, camiden  çıkanlara ikram ederdi… O bayramın ilk şekerlerini Osman amcadan almıştım…

Bir cebimde bayram harçlıklarım, diğer cebimde ise şekerlerimle önümde giden babam ve abimi takip ederek evin yolunu tutmuştuk… Eve yaklaştığımızda minci cetağaneri (peynir tavalama) kokusu evin dışına yayılmıştı.

Kahvaltıda bayramlığıma bir şey damlamaması için günlük giysilerimi çıkarmıştım… Annemin   “Bayramlıklarını neden çıkardın?” sorusuna cevap verememiştim. Yerime abim vermişti…

Kahvaltıdan sonra ablamın kendi elleriyle ördüğü fileli torbayı yanıma alarak mahalleli arkadaşlarımla okul bahçesinde buluşmuştuk. Bayram ziyaretine büyük halanın evinden başlamış, yaban fındığının taze dallarıyla yapılmış sepetin içine dizdiği yumurtalar ve şekerlerle kapı önünde bekleyen büyük halamın elini ben ve arkadaşlarım tek sıra halinde öpmüş, karşılığında birer yumurta ve şeker almıştık.

Öğlene kadar neredeyse köyün tamamını dolaşmış, büyüklerin ellerini öpmüştük. Son olarak Anneanemin evine uğramış, kendi elleriyle yaptığı şekerlemeyi almıştık…Yanımıza aldığımız torbalar, baylamlık ikramlarla dolmuştu. Bayram ziyaretlerimiz, torbalarımız tıka basa dolmuş vaziyette başladığımız yer olan okulun bahçesinde bitmişti… İkinci ve üçüncü günkü programımızı konuştuktan sonra herkes evine gitmişti…

Bayram'ın ikinci günü okulun bahçesindeki buluşmamıza üç arkadaşımız gelememişti… Eğlenceli geçen günün programı ardından bizimle gelmeyen üç arkadaşımın evine giderek, programa neden katılmadıklarını sordum. Bir arkadaşım dışında diğer ikisinden cevap alamamış, kendilerinden bayramın son günü yapacağımız tahta araba yarışı programına eksiksiz katılmalarını istemiştim… Sabahın erken saatinde ben ve arkadaşlarım mahallemizin başındaki zurgina yokuşunda buluştuk. Bir süre sonra abim ve dayımın oğlu ellerinde tahta arabalarla yanımıza geldiler. Dayımın oğlu elindeki tebeşirle başlangıç çizgilerini çizerken, abim de elindeki kağıda adlarımızı ve kilolarımızı yazıyordu… Yarışmada birinciye 5, ikinciye 2,5 ve üçüncüye 1 lira ödül verilecekti…

Tahta araba tekerlerinin iç kısımlarına taze tereyağı sürüldükten sonra eşit kiloda olan arkadaşlarımız ikişerli yarışa başlamışlardı. Sonuçta ben 5’inci olmuştum. Bayramın ikinci günü programa  gelmeyen üç arkadaşımızdan ikisi 3 ve 4’üncüğü kazanmışlardı. Yarışmada 1 ve 2’inci sırayı belirlemek çok zordu. Çünkü iki arkadaşımız yarış parkurunu aynı sürede bitirmişti… Abim ve dayımın oğlu birinciyi belirlemek için yarışın tekrarlanmasına karar vermişlerdi. Yarışmacılar tahta arabalarıyla başlangıç çizgisinde yerlerini aldılar. Abim elindeki mantar tabancasını patlatarak yarışmayı tekrar başlattı. Her iki yarışmacı iyi bir çıkış yapmış, arkadaşımızdan biri yaklaşık 50 metre sonra tahta arabasını yoldan çıkarıp çay bahçesine doğru sürerek durmasına neden olmuştu… Bu duruma hepimiz şaşırmıştı. Birinci olan arkadaşımız olanlardan haberdar değildi…Abim ve dayımın oğlu Mustafa Aslışen birlikte arkadaşımıza “Neden böyle bir şeyi yapmaya ihtiyaç duydun?” diye sorduklarında, “Benim beden eğitimi dışında tüm derslerim çok iyi, arkadaşımın ise beden eğitimi dersi hepimizden çok daha iyi, yarışın birinciliği ona yakışır. Alacağımız ödüle bizden çok birinci olan arkadaşımızın ihtiyacı var. Benin kazandığım ikincilik ödülününde ona verilmesini istiyorum” cevabını almışlardı…

Sonradan öğrendik ki yarışı ikinci bitiren arkadaşımız, bayramın birinci gününde topladığı şekerlerin bir kısmını yarışmada birinci olan arkadaşına vermişti… Birinci olan arkadaşımızın ailesi ekonomik durumları iyi olmadığı için yarım kilo bayramlık şeker alabilmişlerdi. Aldıkları bu şeker bayramın birinci gününe ancak yetmişti. Geri kalan iki günlük bayramda ise köy geneli toplanan ve arkadaşı tarafından verilen şekerler gelenlere ikram edilmişti…

Eskiden dostluk, arkadaşlık bu denli önemliydi işte… Çocuk bile olsak birbirimizi ve ailelerimizi düşünürdük. Eski bayramların yaşanmışlıklarıyla arkadaşlığın, dostluğun, komşuluğun, büyüklerimizin var olmalarının anlamını içimizde hissettiğimiz, şeker tadında bir bayram diliyorum hepimize….

Sabri Aslışen/Ankara