Kurumsal şirketlerin çatısı altında çok fazla çalışan olması,  pazarlama stratejileri açısından hem büyük risk hem de büyük fırsat. Riskten fırsata doğru hareketi sağlayacak olan ise mutlu çalışanlar.

Genellikle kurumlar, çalışanlarının mutlu olmadığını düşündüklerinden olsa gerek,  çok fazla çalışan olmasından kaynaklanan risklerden uzak durmak için koydukları kurallar ile fırsatları da kaçırırlar.

Her çalışan, kurumu için bir marka temsilcisidir. Bu temsilcilik satış pazarlamasından çok,  kurumun donanımlı kişiler tarafından tercih edilmesine yönelik bir pazarlamadır.

Siz ne kadar mutlu bir profil çizerseniz kurumunuzu o kadar tercih edilir kılarsınız. Siz nasıl platformlarda boy gösterirseniz, kurumunuza o platformlardan gelecek çalışanlar çekebilirsiniz.

Düşünün ki, bir vakıfta, bir yardım derneğinde, bir eğitim kurumunda, bir silikon vadisinde sık sık karşılaştığınız, kurumunun desteğiyle orada bulunan temsilciler var. Bu durum markayı sizin için cazip hale getirmez mi?

Çalışma alanlarının kapılarına büyük duvarlar ören, çalışanlarını duvarların arkasına saklayan kurumların duvarları sosyal medya ile yıkıldı.

Fakat kurumlar boş durmayıp sosyal medya paylaşımları ile ilgili yasak üzerine yasak getirdi. Peki neden bu korkular?

Bir karışımın gizli formülünün, üzerinde çalışılan bir tasarımın resminin çekilip yollanmaması için mi sanıyorsunuz?

Yapmayın, o veya başka bir kurumda çalışmayı düşünen biri böyle bir şeyi zaten yapmaz. Olayın tamamını görmeye çalışın.

Asıl sıkıntı çalışanların mutsuz paylaşımları. “Bu lanet olası saçma sapan işi ben yapıyorum #allahbelaniversin #biktim ##...” yazısıyla çalışma ortamında paylaşılan bir resim düşünün.

13 ayda 50 milyon kullanıcıya ulaşan bir sosyal platformdan bahsediyoruz. Durum sizce de tehlikeli değil mi?Tehlikenin risklerini ortadan kaldırıp, fırsata dönüştürmek kurumun elinde.

Mutlu çalışanlarınız yoksa, oluşturun. İş dışında da ilgi alanlarına ve kurumsal imaja uygun alanlara onları yönlendirin. Hem çalışanınız mutlu olsun, hem de o alanlardaki donanımlı kişilere marka temsilciliği yapılsın.

Tıpkı Aselsan’ın girişimciliğe olan teşviki ve silikon vadisinde girişimleri olan gençleri kurumuna çekmesi, Google’ın ofis ortamı veya Starbucks’ınStarbucks Academy ile çalışanlarına yaptığı yatırımlar gibi.

Yine mi olmuyor? O halde çalışanların mutlu anlarının paylaşımlarını desteklemek lazım.

Mutsuz olsalar da bırakın mutlu oldukları anların paylaşımlarıyla, kurumunuzda çalışmaya özendirsinler.

Zaten mutlu olduğunuz küçük bir anın resmini paylaştığınızda, herkes her daim mutlu olduğunuzu zannetmiyor mu?

Kurumlar, çatısı altında bulunan her kuşağa hitap etmek zorundadır. Bu zamana kadarki kuşakların kurumlardan ekstra bir beklentileri olmadığı için işleri kolaydı.

Fakat genç profesyoneller ve öğrenciler bir şeyler istiyor. Onları anlamak ve isteklerine cevap verebilmek için kurumların çok okuması, çağı yakalaması gerekiyor.

Eski dünyadaki hızlı yükselişine, yeni dünyada da devam etmek istiyorsa, hiçbir zaman “çalışanları tanıyorum” dememeli. 

Sürekli ve hızla gerçekleşen değişime ucundan kıyısından dahil olup çalışanlarını mutlu etmeyi bilmeli.