Memlekette dünya kadar mesele var.

Hiç biri şehit acısı kadar yüreğimizi yakmıyor.

Neyi yazsak, neyi söylesek, ne etsek.

Hiçbir şeyin anlamı çok fazla kalmadı artık.

Ama bugün ben Kazım dedeyi yazmak istedim.

Biraz içimiz umutlansın, yüreğimiz ferahlasın diye.

Kazım dede bu şehirde doğma büyüme.

Edindiğim çat pat bilgilerle yalnız yaşıyor

Hiçbir şeyi, kimsesi yok Kazım dedenin.

Adapazarı beyefendisi ve gülen bir yüzü var.

Yırtık ceketinin önü hep ilikli duruyor.

Mavi gözleri, taranmış saçlarıyla geziyor.

Eski de olsa hep tertemiz o ayakkabıları.

Ütüsüz ama tertemiz kısa gelen pantolonu var üstünde.

Hiçbir geliri yok, ne iş olsa yapıyor.

Karnını doyurmaya çalışıyor.

70’li yaşlarda istemiyor, dilenmiyor.

Şemsiyeli bahçede oturuyor saatlerce.

Cebimde 50 kuruşu bile yok çay içmeye.

Onu tanıyan bilen biliyor, yardım esirgemiyor

Yardımı alırken de yüzünü bakamıyor insanın.

Şehri bilen bilir, Çark Caddesinde yaşlı bir teyze vardır.

Migros önünde oturur, saatlerce bekler öylesine.

Kendine bile zor yeten o Kazım dedeyi gördüm dün yine.

Bu kez Gar meydanında oturan o teyzenin yanında yanaştı.

Eline cebimde bulunan bozuklukları bıraktı ve uzaklaştı.

Pisliğin, menfaatin, hırsızlığın, arsızlığın yaygınlaştığı memlekette.

Kazım Dedeleri bilmek, görmek umutlandırıyor insanını.

Sabah akşam siyasi malzemelerle memleketi uyutanlara,

Suni gündemlerle ekonomiyi görmezden gelenlere,

Hiçbir işe yaramayan muhalefete,

Arap dünyasına başlatılan yardım seferberliğine,

Camilerde bile Ortadoğu’da ki yetimi düşünen sisteme,

Ülkesi dışında herkese yardım etmeye çalışan grupları,

Mahallesindeki komşusunu görmeyip, şov için başkasına göz yaşı dökenlere,

Allahın adıyla popülizm yapıp, dini-imanı menfaatlerine alet edenlere,

Ülkenin doğu yerle bir olmuşken, AKM önünde Suriye sergisi açanlara,

Bir kilo eti özel uçakla Afrika’ya götürüp fotoğraf çeken derneklere,

Birazcık olsun öfkem azaldı.

Sen çok yaşa Kazım dede.