Üzerinden iki hafta geçen bir konu olsa da, ‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü’ yine de içimde kalmasın diye ben de bir şeyler yazmak istedim.

Bu yıl da, emekçi kadınlar günü birçok yerde kutlandı. Gazeteler de yazıldı, reklam filmleri çekildi. Herkes birbirine günün anlam ve önemine dair mesajlar attı.

Kimi bir karanfil ile gönül aldı. Kimileri hiç umursamadı.

Kimileri de, bulunduğu konum gereği kutluyormuş gibi göründü. 

Kısacası bu yılki 8 Mart’ta da kadına yönelik şiddet defalarca kınandı.

Sayfa sayfa kadın cinayetlerindeki artış yazıldı. Sokakta eşi, sevgilisi, ağabeyi tarafından tartaklanan kadınlar konuşuldu.

Çalışma ortamındaki konumundan, sosyal ve hukuk karşısındaki haklarının ne kadar yetersiz olduğundan bahsedildi. İyileştirilmesi için neler yapılabilir bunlar konuşuldu. Talepler dinlendi.

Tıpkı bir önceki hatta daha da önceki yıllarda konuşulanlar, yayınlananlar gibi, her şey yeniden konuşuldu ve yayınlandı. Kısacası herkes üzerine düşen görevi bir  günde yerine getirdi.  

Ama bir türlü değişmedi, 5 harfli bu kelimeye yüklenen anlamlar.  

‘Kadın..’  O kadar çok anlam yüklenir ki bu kelimeye bazen ağırlığından kendimize fazla geldiğimiz anlar olur.

Hep kontrollü olmak zorundasındır,  fazla gülemezsin, çok gezemezsin..

Akşam ezanından evvel mutlaka evde olman gerekir. Kadınsındır, kendini koruyamazsın.

Hayır, tabi ki bize güveniyorlar ama malum, çevreye güvenmemek gerekir. En ufak boşlukta yine hor görülürsün. İkinci plana atılırsın.

Sözlü, yazılı, bedensel, cinsel şiddete maruz kalırsın. O kadar çok dikkatli, anlayışlı davranmaya çalışırsın ki eşine, sevgiline, babana, ağabeyine karşı ama yine anlayışsız olursun.

Konuşmak istediğimizde, ‘Sen ne anlarsın’ denilerek ilk susturulan yine sen olursun..

Araç kullanırken trafikte uzun uzun çalan kornalara maruz kalırsın. Olası bir kazada şoföre dikkatlice bakılır, ‘Kadın mı?’ diye..

Kadın sürücü ise, ‘..eee normaldir’ olur. Park etme esnasında, sokak başında duran aylakçı gençler tarafından manevraların sayılır. İ

şten yorgun argın eve dönüğünde bir tas sıcak çorbayı kendin yaparsın. Sabahları uyandığında yatağını kendin toplarsın. Kendi kendini motive edersin.  

Yapmak istediğimiz her işte cesaretin olur  ama, ‘Sen kadınsın!! Yapamazsın..’ cümlesi ile karşılaşıp, geri adım attığın da çok olur. Sokakta yürürken laf yersin.

Sonra sevda karşısında düşüncelerini duygularını söyleyince basit, söylemeyince duygusuz olursun... Yani çok şey olursun kısacık bir zamanda..

Yaşına başına bakmadan, elindeki oyuncak bebeği alıp evlendirdiler. Daha çocuk olmadan anne olmayı öğrenirsin.

İtaat etmen gereken tören, adetin, kendinden yaşça büyük eşin oluverir. En ufak bir itaatsizlikte dayak da yersin, küfür de işitirsin...

Bu yazdıklarım, karşılaştığım, başıma gelen olayların çok çok azı. Nicelerimizin parçaları çöplerde bulundu. Nicelerimiz tecavüze uğradı...

Bütün bunlar olup biterken kimse bana, kadın haklarından bahsetmesin.

Ben çok iyi eğitim alıp, çok iyi kariyer yapmış bayanların bile şiddete uğradığını biliyorum. Utançlarından seslerini çıkaramayan aile içinde cinsel taciz gören bayanları da...

 Zihniyetlerin, bakış açılarının değişmediği sürece her yıl 8 Martı daha da artan kadın cinayetleri ile anacağımızı da...