Sevgili okurlar,
Gerçekten zor günleri idrak ediyoruz..
Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söyleyenler, geleceğe dair bilgi sunanlar bile karamsar bugünlerde…
Karakteri bilinmeyen, tahribatı bilinen, ama buna karşı insanlığın henüz bir tedavi şekli bulamadığı “Coronavirüslü” günlerden alacağımız çok, ama çok ders var..
Hani hep derler ya,” düşmana inat, düşmana karşı en büyük silah, önce yaşamak ve sonra yaşatma olmalı” diye!
65 Yaş üstünün gözden çıkarıldığı şu günlerde, bir kenara ötelediğimiz, “yaşını başını almış” diyerek ölümün kenarına bıraktığımız insanları hüznü ve gölgesi hiç üstünüzü düştü mü?
Elbette kimse, kimseden “yaşam hakkını” isteme, onu bir kenara koyma, hatta daha önemlisi, “yaftalama” hakkına sahip değildir!..
Kimin ne kadar yaşayacağı, hangi sorunlar yumağı ile boğuşacağı takdiri ilahidir..
Şair şöyle diyor;
“O bir köprüdür, ondan herkes geçecektir..
O bir badedir, ondan herkes içecektir!”
Oysa, birbirimize “umut aşılayacağımız”, bir kelebek uçuşunda bile olsa, yaşam hakkı tanıyacağımız şu günler, inşallah gelip geçer..
Pir Sultan Aptal’ın dediği gibi;
“Şu kanlı zalimin, ettiği İşler,
Garip bülbül gibi, zareler beni
Yağmur gibi yağar, başıma taşlar
Dostun bir tek gülü, yaralar beni!”
İktidarda olanlar, bir mevkie sahip bulunanlar, sanmasınlar ki, bu dünya onlara ilelebet kalacaktır..
İşte bu vesile ile bu dar günlere damga vuran açıklamalara, siyasi ayak oyunlarına da şahit olmak, bizleri gönülden yaralıyor..
Aile Sosyal Politikalar İstanbul İl Müdür Yardımcısı Nail Noğay, yoksul bir kadın için “Geber” demesinin ardından görevinden alınmış..
Bir kamu görevlisinin, açlıkla boğuşan aileye hakaret etmesi, gizli ve sinsi kötülüğünü, mide bulandırıcı yüzünü bir daha göstermesi, çok önemli ve tarihi vakıadır.
Zihniyet bu ya, mesele bu zihniyetin, o makama nasıl geldiğidir!?
Bu çirkinliklere, normal hayatımızda çoğu kere rastlamıyor muyuz?
Siyasi çirkinliklerin eseri olarak, “hesaplara el konulmuyor mu, aş evlerinin suyu, parası kesilmiyor mu, yolsuzlukları, hırsızlıkları, adam kayırmaları, ihale hüllelerini, fabrika peşkeşlerini, makam, mevki saltanatı sürenlere mahpus damlarını layık görenleri de” bilmiyor muyuz?
Yazdıkları haber, yazdıkları kitaplar nedeni ile içeri tıkılan gazetecilerin ahvali nicedir acep?
Bu neyin öfkesi, bu neyin kini, bu neyin hesaplaşmasıdır!?
İnsanımızın “yaşamak” ve daha önemlisi “yaşatmak” adına kendini evlerine kapattığı şu günlerde, siyasetin şovmenleri, hala “hesap-kitap “
peşindeyse, durum daha da kötü demektir..
Anayasaya uymayana, yeni bir anayasa yaparsanız, ona ummadık imkanlar tanırsanız, başınıza gelenleri de çekmekle mükellefsinizdir!..
Ya geçen, arkada kalan günler?
“Aldatıldık ey halkım” diyerek, mantar gibi su yüzüne çıkanları unutmadık değil mi?
Unutulmasın ki, bu zor günlerde en çok sorgulanan “devlet” ve devleti yönetenlerin basireti, ortaya koyduğu tavır, sergilediği eylemlerdir..
Devletin imkan ve kabiliyetlerini bir kesim için seferber etmek, bir kesim için muslukları kesmek, hele bir kesimi hepten ötelemek, ne ile nasıl izah edilecektir?..
Devlet ve devleti yönetenlerin bir “maske dağıtımında” bile sergilediği aczi konuşmayalım mı, yanlışları sorgulamayalım mı, iltiması, hırsızlıkları görmeyelim mi?

***
Cumhuriyet paşalarının, apoletlerinin sökülüp hapsi atıldığı, Atatürk düşüncesinin, prangalara vurulduğu şu günlerde, illet salgın corona’dan, coronalı günlerden alacağımız çok ders olduğunu, bir kez daha hatırlatmakta yarar var..
19 Yaşındaki oğlunun, askeri okuldan otobüslere bindirilip, darbe meydanlarına taşındığı ve sonra hapislere mahkum edildiği, ömür boyu cezalar aldığı günleri unutmayan annelerin feryadı, elçi olarak atanan, hala koltuklarında oturan asıl suçluların yakasında, acı bir “haksızlık rozeti “ olarak durmaktadır..
Ülke insanının evlere davet edildiği, sokağa çıkmasının yasaklandığı günlerde, siz suçluları dışarı salıvermek için türlü ayak oyunlarına başvurur, adaletin topuzunu kaçırırsanız, bu millet sizi asla af etmez, özrünüz de bu manada kabul görmez!..
Muhalefet partilerinin tüm güzel önerilerini, elinin tersi ile iten, uzlaşmadan uzak duran bir zihniyetin, yarattığı hasar ortadadır!
Bu hasara ne yazık ki şimdilerde coronavirüsü hasarı da eklenmiştir..
İnsanları, “hainlikle suçlamak, sersefil göstermek, ihanet içinde sunmak, bölücü, ayrımcı, mezhepçi, kayırmacı” olarak etiketlemek, itibarsızlaştırmak kimseye bir yarar getirmez!..
Yüzyılları aşarak, birlikte yaşama, birlikte bölüşme anlayışı ile hoşgörü ve tolerans içinde büyüyen ve birlikte geleceğe koşun, bu milletin evlatlarını, birbirine düşürmek, kimsenin haddi değildir..
Bugünlerde her yaş grubunu ihtimamla koruyacağımız gibi, özellikle her yaş ayrıştırmalarından kaçınmalıyız..
Bizim neslin çoğu dedelerini göremedi!..
Dede elinden tutup gezmelere çıkan, dede masalları ile büyüyen, yol gösterici nasihatleri ile yol alan, serpilen, çok az arkadaşımız var..
Karantina döneminde evlatlarımızdan ve torunlarımızdan uzak, sabırla, inatla o birliktelik günlerini iple çekmekteyiz..

***
Belçika’da dün itibari ile 26 Bin 667 kişiden 18 Bin 80’ninde coronavirüsü tespit edildi. Bunlardan 3 Bin 19’u hayatını kaybetti.. Sadece dün 496 kişi hayatını kaybetti.. Bin 684 kişide hastalığın pençesinden kurtarılarak taburcu edildi..
Üzülerek ifade edeyim ki, bu ölümlerin çoğu, bakımevlerinde, yani yaşlı-huzur evlerindeki insanları kapsadı..Bunlar arasında 17 Türk vatandaşımız da var..
Yukarıda da söylediğim gibi “yaşama hakkı”, en kutsal haktır..
Devlet odur ki, insanını yaşatan, sahiplenendir..
Yönetici odur ki, kendisine tevdi edilen görevi, “kusursuz, tarafsız, şaibesiz, doğru”, yerine getirendir..
Kim ki, görevini bu doğrultuda, kanunlar çerçevesinde, tarafsız, objektif, kusursuz yapıyorsa, mutlaka mükafatını görecektir..
Yüce yaratan, bizleri bu zor günlerde, birlik, dirlik, beraberlikten ayırmasın, şeytani duygular içine sokmasın!
Sevgili merhum şair büyüğümüz Nedim Uçar’ın dizeleri ile sizleri selamlıyorum:
“Güzellik alırım, sevgi satarım..
Özlemi, çileyi aşka katarım..
Her gün güneş ile doğar, batarım..
Sevda çekenlere, durak olurum!”