Yeşilçam’ın unutulmaz şarkılarından biri olan Ali Rıza Binboğa’nın ‘Yarınlar Bizim’ şarkısı esin kaynağı oldu bana..

Şöhreti bir türlü yakalayamayan lakin bir o kadar da anlam içeren şarkısı şöyle diyordu; ‘Yarınlar bizim yarınlar bizim anam bacım kardeşim eşim dostum yardaşım daha da mutluyuz yarınlarda… Ağlamak yok gülmek var düşmanlık yok dostluk var yarınlarda seni sevmek var yarınlarda mutlu günler var yarınlar benim yarınlar senin yarınlar onun yarınlar bizim…’

Bu eser kanımca insanı umutlandıran ve dertlerini bir anda unutturan süper ötesi bir şarkı. Her ne kadar İnek Şabanla özdeşleşmişse de..

Devlete ait bir araziye kanunsuz olarak kaçak ev yapan, yıkılınca da bu durumdan kendince sosyal mesajlar çıkarmaya çalışan bir adamın hikâyesinin anlatıldığı filmin müziği günümüzün şehirlerinin niçin bu hale geldiğinin ipuçlarını yıllar öncesinden vermektedir.

Yarınlar elbet bizim olacak, bugünden yarına geçerken alacağımız dersler hep sırtımızda kambur kalmalıdır.

Herkesin kendi dünya sistemini kurduğu ve ana teması ‘Sevgi’ olan bir dünya hayal etmenizi istiyorum sizlerden, iyi bir insan olmanın verdiği o iç para ile satın alınamayacak bir şeydir.

Sevgi ile beslenen kalplerde ‘iyi bir insan’ gibi yaşamak paha biçilemez duygular verir, kibir ve ego insanı içten içe yer bitirir.

Pandemi süresince kendimizi dinlemek için oldukça fazla zaman kazandığımızı düşünüyorum, herkes mutlaka bu boşlukta herhangi bir olay ve kavram için ‘keşke’ demiştir. Keşke böyle olmasaydı…

Bu bilinçte olmak elbet önemli fakat çok daha önemli olan bir şey var ki; hayat normale dönüp, zihinlerimiz dünyevi işlerle meşgulken ‘keşke’ denecek olayların içinde bulunmamak.

Yaklaşık 10 yıldır köşe yazarlığı yapıyorum ve köşe yazarlığı yaptığım bu süreç içerisinde hiçbir yayın organından tek bir kuruş maddi kazanç sağlamadım, bu yüzden serbest yazarım; acaba yazılarımdan birisi alınacak mı? Bunu yazmamalı mıyım? Diye tek bir gün düşünmedim.

Gel gelelim 10 yıl tavan fiyattan para alıp yazarlık yapsaydım bugün aldığım hazzı hiçbir parayla satın alamazdım. Bana her gün sosyal medyadan onlarca teşekkür mesajı geliyor; insanoğlu dik duran kalemle, bükülmüş kalemi ayırt eder.

Ve köşe yazılarımın en az yarısı aynı mesajı içeriyor, özetle mesaj şu; ‘İYİ BİR İNSAN OL VE ÇEVRENE SEVGİYİ YAY’…

Sevginin iyileştirici gücüne olan inancım bu süreçte çok daha fazla pekişti.

Benim ‘iyi bir insan’ olma ritüelim şu; samimiyet, dürüstlük, empati, farkındalık, sevgi, saygı ve en önemlisi anlayış gibi kavramları iyi anlayan ve bu kavramlarla hayatını sürdüren bireylerdir.

Hepimiz genetik ve psikolojik olarak doğduğumuz an iyi ve kötü diye ayrılmıyoruz, her doğan insan evladı iyidir, kötülük bünyeye sonradan şırınga edilir.

Bahsettiğim tüm kavramlar insanın iç vicdan mahkemesinde şu şekilde ölçülür; başını gece yastığa koyduğunda içini kemiren bir şeyler yoksa sen kendi dünyanda iyisin demektir.

Gönül isterdi ki herkesin alnında özgeçmişi, kendine, insanlara ve yaşayan tüm canlılara verdiği zararlar yazsaydı.. Eminim o zaman El alem ne der? Tanrısı tüm kötülüklere mani olurdu.

Öyle bir toplum olduk ki, tüm yaşantımız diğer insanların ne düşünecekleriyle sınırlı, kendi hayatımızda kendi mutluluklarımızdan yana değil, dışarıdan nasıl görüneceğimizle ilgili kararlar alıyoruz.

Umarım bu salgın bizden götürdükleriyle birlikte bize kaybettiğimiz duyguları geri verir, yarınlar bizim olacak. Ve benim için çok daha güzel olacak.

Ben yine şehir şehir gezip seminerler vereceğim ve hiçbir maddi kazanç gözetmeden. Aile olgusunu, sevgiyi tüm dünyaya yayana kadar çalışacağız.

Ama şimdi evde kalma ve sağlık kurallarına harfiyen uyma vakti diyerek yazımı sonlandırıyorum.

Sağlığın bahsettiğimiz her şeyden çok daha önemli bir özgürlük unsuru olduğunu unutmayalım.

Sağlıklı günlerde görüşmek ümidiyle, sağlıcakla kalın.