Meşhur Deli Dumrul hikayesini bilirsiniz, bilmeyenlere de şöyle kısaca hatırlatalım; Deli Dumrul nam bir yiğit, bir kuru çayın üstüne köprü yaptırmış, köprüden geçenden 33 akçe geçmeyenden zorla döverek 40 akçe alırmış…

Bizde bunu şimdi Devlet İştiraklerine uyguluyoruz, devletin tüm işletmeleri Deli Dumrul hikayelerini aratmayacak şekilde. Bu model de Yap-işlet-devret (YİD) ya da Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) diye adlandırılıyor.

Devlet, bir şirketle özel anlaşmaya gidiyor, sözleşme yapılıyor. Bu sözleşmeye göre bahse konu, köprü, yol, hastane, havalimanı artık ne varsa o yatırım özel şirket eliyle yapılıyor.

Ne güzel bir formül değil mi? Devlet eli değmeden yatırım yaptırmak ve ülke ekonomisine katkı sağlamak.. Güzel tabi. E peki taahhütler ne olacak?

Proje işletmeye açıldığında, sözleşmeye göre gelirleri bu şirkete aktarılacak. Ama şirketin çok özel bir şartı var, eğer yıllık hastanede şu kadar hasta tedavi edilmezse, şu kadar yolcu havalimanından uçmazsa ya da şu kadar araç geçmezse köprüden, devlet garanti ettiği sayıyı tamamlayarak üstünün parasını ödeyecek.

sayede 3. Köprü, Osmangazi köprüsü, Zafer Havalimanı gibi yatırımlar yapıldı. Hükümetimizin deyişiyle, “devletin cebinden 5 kuruş çıkmadı.” İstanbul’da 3. Köprü için günlük 135bin araç garantisi verilmiş, geçen yıl günlük 38 bin araç geçiş yapmış…

Osmangazi köprüsüne ise günlük 40 bin araç geçişi garantisi verilmiş, geçen yıl 25bin araç geçince üstünü yine devlet(aslında biz) ödemek zorunda kalmış. Sadece bu iki köprü için geçen yıl 1,8 milyar lira şirketlere ödenmiş. Devletin cebinden 5 kuruş çıkmadan ihaleyi yaptık, eee yatırımda oldu peki ya milletin cebinden çıkan bu milyarlar ne olacak?

Sakarya’nın dört bir köşesini, Sapanca’nın dağlarını betonlaştırdık; yapılan inşaatların ekolojiye zararı ne, su kaynaklarını nasıl etkileyecek, ne kadar ağaç kesilecek, bunlar göz önüne bile alınmadı. Yapılan inşaatta kimin ne menfaati var tek husus bu mu ?

Araplara evlerinde otururlarken göl manzarası izleteceğiz, dağlarımıza milyon dolarlık villalar yapacağız diye her yağmur yağdığında vatandaşa Arapların pisliğini akıtıyoruz, ekolojik zararlarını konuşmuyorum bile!

Hele ki kafanızı kaldırdığınızda görülen çirkin manzarayı asla.. Bu Sakarya’nın sorunu peki ya Ülke?

Devletin aldığı ciddi bir vergi yükü var; bu vergilerle ne yapılıyor!? Eğitime yatırım yapılıyor desek; son zamanlarda özel okullar oldukça arttı.. Elektrik, su ve doğalgaza hiç girmiyorum bile. Yoksa aradığımız sorunun cevabı, Sağlık hizmetlerimi hiç sanmam..

Özelleştirme mevzuna gelince çok yakında Türk Hava Yolları ile alakalı gelişmeler olacak, yakinen takip edin, söylemişti dersiniz.

Yukarıda vergilerle alakalı düşündük acaba bu vergiler nereye gidiyor dedik işte cevabı; Toplanan vergilerimiz, silah sanayiine gidiyor. Toplanan vergiler halk yararına değil, güvenlik ve silah sanayiine aktarılıyor.

Ekonomi yerle bir, pay edecek pastada git gide azalıyor. Elde kalan sıfırlar çoğaldıkça ülke huzursuz bir ortama doğru gidiyor, huzur nedir diye sorsanız geçim derdini düşünmekten bu sorunun cevabını unutan milyonlarca vatandaş var.

Allah yar ve yardımcımız olsun, biz bugünlere kolay gelmedik, şanlı Türk Bayrağımız şehit kanlarıyla taçlanmış ve anlam kazanmış, vatan er meydanında nice uzun savaşlarla kazanılmış ve Cumhuriyet mavi gözlü bir lider tarafından armağan edilmiştir bu Ülkeye.

Velhasıl kelam dikkat edelim Efendiler, seçilmiş her kişi; seçen her bir kişiye karşı sorumludur ve seçilen kişinin bu millet adına yapacağı her hata kul hakkına girer.

Dede Korkut duasında der ki:

Yerli kara dağların yıkılmasın

Gölgeli koca ağacın kesilmesin

Taşkın akan güzel suyun kurumasın..

Sevgilerimle, hoşçakalın…