Türkiye, tarımda açlık tehlikesi olmayan, dünya üzerinde kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biriydi. Mevsimlerimiz düzenli, topraklarımız bereketli, ırmaklarımız sonsuzdu.

Rusya ise, yılın dokuz ayında don ve buzlanma sebebiyle tarım yapılamayan dolayısıyla tarım ürünlerine ihtiyaç duyan bir ülke…

Bu şekliyle Türkiye için bir fırsattı.

Bu fırsatı, Atatürk’ten Demirel’e kadar bu ülkeyi yönetenler kaçırmadılar ve savaştan çıkan Türkiye ancak bu sayede belini doğrultabildi.

Yöntem basitti, takas yöntemi…

Biz tarım ürünleri verdik, onlar fabrikalarını…

Dikkat edin fabrikalarını aldık, fabrikalarının ürettiği ürünlerle de yetinebilirdik.

Ama o zaman bir sanayimiz olmaz, milyonlarca insan iş bulamaz, Türkiye dışarıya tek bir ürün ihraç edemezdi.

Türk tekstilinin temeli Nazilli Sümerbank basma fabrikası, takas yöntemiyle 1937 yılında Ruslar tarafından kuruldu. Parası narenciye ile ödendi.

Kayseri Sümerbank bez fabrikası, 1935 yılında Ruslar tarafından kuruldu. Karşılığı yaş sebze meyveyle ödendi.

Mart 1967 yılı Mart ayında bir anlaşma daha yapıldı. Başbakan Demirel’di…

Bu anlaşmaya sayesinde bir demir çelik fabrikası, bir alüminyum fabrikası, bir hidroelektrik santrali, bir petrol rafinerisi, bir sülfirik asit fabrikası, bir lif levha fabrikası, bir cam fabrikası “anahtar teslimi” kuruldu.

Ödemesini sebze, meyve, narenciye ile yaptık.

İş bu anlaşma çerçevesinde… Türkiye'nin en büyük demir çelik işletmesi, İskenderun Demir Çelik'i yaptılar. Seydişehir Alüminyum'u yaptılar. Oymapınar Barajı'nı yaptılar. Aliağa petrol rafinerisini yaptılar. Bandırma sülfirik asit fabrikasını yaptılar. Artvin lif levha fabrikasını yaptılar. Çayırova cam fabrikasını yaptılar.

Türk sanayisinin omurgasını oluşturan bu hayati tesisler sayesinde, hem onbinlerce insanımız iş buldu, hem de Türkiye milyarlarca dolarlık ithalattan kurtuldu, dışarıya bağımlılığı azaltıldı.

Ve, bunların karşılığında bir lira bile ödemedik… Hepsinin parası, sebzeyle meyveyle narenciyeyle ödendi.

1961'de Arpaçay barajı, Ruslar tarafından yapıldı. 1979'da Orhaneli termik santrali, Ruslar tarafından yapıldı. Ödeme şekli aynıydı, domates, kabak, biber, portakal, greyfurttu.

Üstat Yılmaz Özdil’in deyimiyle;

“Bu örnekler, Atatürk vizyonuydu. Seneler boyu sorunsuz devam eden anlaşmaların altında, İsmet İnönü'nün Celal Bayar'ın Bülent Ecevit'in Süleyman Demirel'in imzası vardı. Hem yurtta sulh cihanda sulh'la düşmanı dost yapmışlar, hem para harcamadan memleketi kalkındırmışlar, hem de Allah'ın bu topraklara bahşettiği tarım zenginliğini takas aracı olarak kullanıp, çiftçiyi ihya etmişlerdi.”

Demem o ki Türkiye’nin tarım ve gıda dış ticaretinde Rusya’nın çok önemli bir yeri vardı.

Lakin bu tablo gün geçtikçe aleyhimize değişiyor, sattığımız azalırken aldığımız artıyor.

Yahu nasıl olur?

İşte onu bana değil, 18 yıldır bu ülkeyi yönetenlere, ekip biçenlere destek vermek ve çiftçinin ürünlerini sübvanse etmek varken boş bırakılan araziler için para ödeyenlere ve miting meydanlarında ‘neredeeeeen nereyeeee’ türküleriyle algı operasyonu yapanlara soracaksınız.

Bir de size takılan at gözlüğünü çıkarıp hayata ve olaylara öyle bakmalısınız ki gerçekleri görebilesiniz.

Bakın bir örnek vereyim; Biz, uzmanların deyişi ile her yıl Kıbrıs Adası büyüklüğündeki bir kara parçasını tarım dışına atarken, Ruslar ise aykırı iklimlerine ve yaşadıkları kuraklığa rağmen tarım arazisi büyüklüklerini kat be kat arttırdılar.

Dün bizden tahıl alan Rusya, günümüzde 130 milyon tona yaklaşan tahıl rekoltesiyle dünyanın en önemli ilk 5 üreticisi arasında, arpa ve yulaf üretiminde birinci, karabuğday üretiminde ikinci, buğday ve çavdar üretiminde ise dünya üçüncüsü.

Biz, dört mevsim her türlü ürünü yetiştirme imkanına sahip olan Türkiye, gevşeklikten ve hükümetlerin tarım politikalarından dolayı Afrika çöllerinden tarım ürünleri ithal ederken, yılın neredeyse 9 ayında yaşadıkları don ve buzlanma sıkıntısını modern tarım ile atlattılar.

Seracılık yani örtü altı üretimle, örneğin salatalık ürününde dünyada ilk 4 ülke arasına girdiler.

Yani, çalıştılar, çabaladılar alma pozisyonundan satma pozisyonuna geçtiler. Sair ülkelerin çiftçilerini zengin etmekten kurtuldular.

Biz ise satma ve bu satma karşılığı modern sanayi tesisleri kurma pozisyonundan, sadece alma ve bu yolla başkalarının çiftçilerini ihya etme pozisyonuna geçtik.

Sebep? Ruslar ürünlerimizi boykot edince ‘almazsanız almayın be, alt tarafı domates salatalık’ diyen bir zihniyet tarafından yönetiliyor olmamız olabilir mi acaba?

Veya “paramız var ki alıyoruz kardeşim!” diyebilen bir Tarım Bakanına sahip olmamız?