Sevgili okurlar,
Yeni bir yıla uyanmanın mutluluğu, zindeliği ve güzelliği içinde kaldığımız yerden sorunlarımızı irdelemeye devam edeceğiz..
Elbette her şeyin başı sağlık!
Bir kere sağlığımızı koruyarak, geleceğe yürümek, aile bireyleri ile çağın illet salgını koronadan korunmak, tedbirlere uymak, kurallara riayet etmek, her vatandaşın görevi olmalıdır..
Nerede olursak, olalım, “yaşamak için,  hayata tutunmak için çalışmak, üretmek, aile ekonomisine, ülkemize, insanlığa yararlı bireyler olarak, geleceğe birlikte yürümek” hedefimiz olmalıdır..
Yani, her yılbaşı bir plan ve program yapmak, düzenli, temiz, güzel bir yaşamın sigortasıdır..
Diyeceksiniz,” evet, tüm bunları yapıyoruz ama, evdeki hesap çarşıya uymuyor” neden?
Haklısınız!
Yaşam için de arayışlar, hedef belirlemeler, hayal kurmalar bitmez ki?
Sizi en iyisini yapsanız da, Allah göstermesin, sel gelip alır gider!
Bir yangın, bir deprem, bir kaza yaşamımızı ala-bora etmez mi?
Ama biz biliriz ki, “hiç ölmeyecekmiş gibi çalışacak, yarın  ölecekmiş gibi hazır olacaksın” derler ya?
Velhasıl yaşamak güzel!
Sevmek, sevilmek öyle!

HAZİNENİN ANAHTARI, MİLLETİN MÜHRÜ!
O zaman el ele tutuşup, hep birlikte mutlu yarınlara koşmalıyız!
Ailevi, kentsel, ülkesel sorunlar yanında, dünyavi sorunlar da peşimizi bırakmıyor!
“Anlamak, bilgilenmek, kafa yormak, çözümler üretmek”, işin başında elimizi güçlendiriyor..
Birlikte yaşadığımız toplum içinde, “etkin, yetkin bireyler olarak, önce üzerimize düşeni fazlası ile yerine getirmemiz, yaşamdan haz almayı, mutlu olmayı, heyecanları, güzellikleri alabildiğine yaşamayı”, bize sürekli tetikler..
Öne çıktığımız, göreve getirildiğimiz, sorumluluk yüklendiğimiz azaman, işimiz daha da zordur!
Hazinenin anahtarı, milletin mührü, artık elinizdedir!

ZALİMİN ZULMÜ UNUTULMAZ!
Bu görevi, “hak, hukuk, adalet, eşitlik, sevgi ve saygı bağlamında yerine getirebiliyorsak”, ne mutlu bizlere!
Ama,”har vurup -harman savuran, lüks ve ihtişamda sınır tanımayan, adalet ve huk, hukuk kavramlarını ters yüz eden, intikam ve öfke ile her işe bakmak, ben bilirim, az olsun benim olsunda inat etmek,  fakir-fukaraya, güçlüye, güçsüze zulüm etmek, olur olmaz baheneler, mazeretler uydurmak..”, bir gün bizi o beklenen sona getirir!
Artık iş işten geçmiştir!
Yanındakilerin bir, bir geri çekildiğini görer, “Allah’ım ben ne yaptım” desen de, son pişmanlık boşunadır!?
Tarih, böyle birbirinden ilginiç öykülerle doludur..
Ne yaşanmışlıklar, bugünlere miras kalmıştır..
Ne yaşanmışlıklar ki, ders niteliğinde ama, ders alan kim?
Kısacası zalimin, zulmü unutulmaz!
Günler geçer, haftalar geçer, aylar, yılllar geçer, yaptıklarımız bir bir çıkar karşımıza!

SEVELİM,SEVİLELİM!
Son pişmanlıktır ya, fayda etmez!
Kırılan kalpleri, yıkılan gönülleri tamir etmek, öyle kolaymıdır?
Yer yüzünde, ebedi bir salatanat süren görülmüşmüdür?
Ya haksızlıklar, adaletsizlikler, hor görülmeler!..
Tarih, “zulüm ile abat olanı” yazmamıştır!
Ama, “sevgi ve saygı ile saltanat sürenlerin, mütevazi yaşamı, alçak gönüllülüğü” bizlere büyük mirasdır!
“Geçme namert köprüsünden, alırsa seni sel alsın” diye haykıranların sesi, kulağımıza küpe olmalıdır!
“Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmıyor dostlar” diyene, ne buyrulur?
“Güzel söz, yılanı bile deliğinden çıkarır” diyen ulu erenlere, hak vermemek ne mümkün?

YAŞAMANI SIRRI?
Gelin, Anadalonunun bağrından çıkan Halk Ozanı, bir gönül insanı Neşat Ertaş’ın dizeleri ile bugünkü yazımızı noktalayalım:

“Gönül dağı yağmur, yağmur, boran olunca,
Akar can özümden, sel gizli, gizli..
Bir tenhada can, cananı bulunca,
Sinemi yaralar, (yaroy, yaroy, yaroy)
Dil gizli, gizli..”
“Elimize, dilimize, belimize sahip çıkalım”
öğretisini unutmak, bir kenara ötelemek ne mümkün?
Yüce Mevla’m, “bizleri zalimin zulmünden korusun”, güzelliklerde, mutluluklarda, doğrulukta, dürüstlükte, hak, hukuk, adalette, sevgi, saygi ve barışta buluştursun!
Makamlar, hevesler, lüks ve ihtişam dünyavidir, geçiçidir!
Gelin “sevgi de saygıda birliktelik” yapalım!
Yaşamın sırrı da, buradadır!
Gerisi yalan!
Yusuf Cinal yazıyor, 1 Ocak 2022 Brüksel, www.bizimsakarya.com.tr