Sokak hayvanları terimi artık dilimizde kendine yer edinmiş bir kavram oldu. Eskiden okul sıralarında okurken hayvanları sınıflandırırken, evcil hayvanlar ve yabani hayvanlar olarak sınıflara ayırırdık. Yabani hayvanlar doğada yaşar, evcil hayvanlar da evlerde ya da bahçelerde yaşarlardı.

Sokak hayvanları diye bir sınıflama yoktu biz çocukken. Sokaklarda hayvanlar olsa da sahipleri vardı hepsinin. Onları sahipleri gündüzleri salsa da gece olduğunda bahçelerinde bağlarlardı kimseye zararı olmasın diye.

O dönemlerde kimlikleri yoktu, çipleri yoktu hatta çoğunda tasma bile olmazdı. Ama sahipleri vardı her zaman onları besleyen ve koruyan.

Sokaklarda yürürken bahçelerden havlama seslerini duyardık, kapılarda tabelalar görürdük “Dikkat köpek var” yazan.

O zaman da köpekler saldırmaz mıydı, saldırırdı tabii. Görevleri belliydi, korurdu ailesini, bahçesini, deposunu, fabrikasını.

Evlerin içinde köpek besleyenlerin sayısı az olsa da tek tük çıkardı karşımıza. Daha çok kedi görürdük evlerde, onlara da bahçede bakılmazdı. Evlerin en sıcak köşelerini mesken edinmişlerdi. Onların görevleri de belliydi. Evleri korumaktı yabancı haşerelerden.

Şimdi ne değişti?

Bu hayvanlar niçin sokaklarda başıboş, sahipsiz?

Bencillik bizimkisi başka hiçbir şey değil. Tişört, pantolon alır gibi hayvan sahipleniyoruz. Sonrada aldığımız bu hayvanın bir aksesuar olmadığını anladığımızda da kendisinden kurtulmak için sokağa salıyoruz.

Şehirler orman değil ki vahşi sahipsiz hayvanlar yaşasın. Sokaklar onların doğal ortamı değil ki başıboş dolaşsınlar.

Onlar da can taşıyor, onların da duyguları var. Onlar doğum günü hediyesi değiller. Sokaklar onların evi değil.