Dünyamız ve insanlık çöküş evresine girmiş durumda. Bunu sadece biz değil, bilim insanları, çevreciler ve sivil toplum örgütleri söylüyor. Bu kelamları felaket tellallığı yapıp dikkat çekerekten prim yapmak amaçlı yazmıyoruz…

Ozon tabakasının delinmesiyle başlayan süreç küresel ısınma ile birlikte ciddi bir ivme hız kazandı. Dünya, çevresiyle, doğasıyla, atmosferiyle ve üzerinde yaşadığı insanların umursamazlığıyla adeta bile bile yoldan çıkıyor.

Geçenlerde sosyal medyada gezinirken bir vatandaşın Sakarya nehrinin kenarına vurmuş bir nevi katledilmiş balıkların resmini gördüm.

Kalp atıyor, hak duygusu her şeyin önünde duruyorken bu duruma sessiz kalmak bize yakışmazdı.

Yer Sakarya Nehri; 3. Organizeden atılan kimyasallar nedeniyle ciddi balık ölümleri yaşanıyor ve tabiat burada zarar görüyor, ekolojik sistem bozuluyor. Vatandaşa sorduğumuzda zehirli atıkların gündüz vakti arıtma yapılmadan suya salındığı söyleniyor. Hiçbir tedbir alınmıyor ve tüm bunların neticesinde toplu balık ölümleri oluyor.

Günlerdir süren bu katliamın sorumluları kimler? Kırmızı ışıkta geçen vatandaşa yazılan binlerce lira ceza, bu fabrikalara neden yazılmıyor?

Sakarya Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü nerede, bu konunun yakinen takipçisi olacağım, tüm bu işletmelerin kirli atıkları kurallarına ve ekolojik sisteme zarar vermeyecek şekliyle atık haline getirilmesi için elimden geleni yapacağım.

Sakarya Nehrine ihanet edilmesine göz yuman halk bu durumdan rahatsız olmuyor mu?

Tabiatın tüm dengesini bozarak para kazanmaya çalışanlara söyleyecek pek söz yok aslında. Yeşil ekonomiden kastımız dolar ya da banknot demek değil. Her ne kadar gözlerinde dolar işaretiyle dolaşan birçok insan yeryüzünde özgürce cirit atsa da, benim özellikle bu yazımda ve dünyanın yarısında ilgilendiğim çoğunlukla o değil. Bugünkü para piyasasının erozyonlu ve yıkım dolu tarihçesine baktığımızda ona yeşil değil siyah rengini uygun görürdük.

Doğa için verdiğimiz haklı mücadelelerde Sakarya Nehrine ve Sakarya’nın tabiatına zarar verecek bu hususta Sapanca’ da ki Teleferik olayından farksızdır.

Çevreye zarar vermek iktisadi bir intihardır!

Şimdi şöyle bir algı var. Evimizin önü kirli olabilir, ben o evin içinde kazandığım paraya bakarım yaklaşımı. İlk başta ne kadar mantıklı görünse de aslında içi boş bir safsatadan ibaret bu söylem ve bu yaklaşım.

O nedenle çevreye zarar vererek üretim yapan bir fabrikayı düşünelim. O fabrika, her gün arkasındaki nehri kirleterek üretim yapıyor. O nehri kirletmemek adına geçilmesi gereken filtreleri, kullanması gereken süzgeçleri kullanmıyor. Buradan arttırdığı aylık para ile de kar oranına kar oranları ekliyor, gününü gün ediyor. Ama gün geliyor o nehir iyice kirleniyor ve o mahalli işlemez hale getiriyor. Balıklar ölüyor, nehir kuruyor, fabrika kapanıyor.

Bu örneği tüm dünyaya yayalım şimdi. Bir gün aldığımız nefesler safi zehir olursa kime hangi ürünü satacaksınız? Yaşamı yok eder, tahrip eder, kirletirseniz hangi para kurtarır sizi?

Bir Kızılderili deyişinin de ifade ettiği gibi: Son ırmak kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde, beyaz adam paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak.

Mesele bu kadar basit. Dünya üzerindeki her mesele, bu kadar basittir aslında. Önemli olan yüzümüze geçirilen maskelerden kurtulmak ve dünyaya kendi gözlerimizle bakmayı bilmektir.

Gözlerini paranın hırsı sarmış, yeşile kattıkları anlamın sadece dolardan ibaret olduğunu görenlerden olmayalım.

Bu dünyayı kurtaracak tek şey; hırslarımızdan ve nefsimizden arınmaktan geçer. Sevginin birleştirici gücünü kalplerimizde hissetmeliyiz.

Sevgilerimle, hoşçakalın..