Sevgili okurlar bu geçtiğimiz haftaki yazımda, “hayat ne ki, bir zaman dilimi gibi üflemelik, gelip geçiyor “dedik..

Aynen öyle!..

Bu dünyadan, kimler geldi, kimler geçti!?..

Çin’de başlayan korona salgını, kısa zamanda tüm dünyayı etkisi altına aldı. “Bize gelmez, bize bir şey olmaz, biz efsunlu milletiz, koruma altındayız..”teraneleri altında koranalı günler geldi çattı!..

Maske tak, sosyal mesafeye uyup evde kal, hijyenik kuralları yerine getir ve salgından korun?...

Daha neler, neler?!

Süreç adım, adım yaklaştı ve kapımıza, hatta kapımızdan içeri girdi, telaş işte o zaman başladı!..

Yüksek ateş, terleme öksürük, kas, göğüs ağrıları ve diğer belirtileri ile hepimiz uzman kesildik!..

Ve ölümler başladı!. Beklenen ve “zayıf kuşak” dediğimiz, yaşamlarının son demlerini, torunları, yakınları, sevdikleri ile beraber geçirenleri kaybetmeye başladık tek, tek!

Acı bu ya, tadan oldu, umursamayanlar ve yaşamlarından ödün vermeyenler, alınan tedbirlere karşı direnmeye başladılar..

Hükümetler bir dizi yasak kararları aldı ve birçok iş yeri kepenk indirdi! Sanatçılar ve bir çok meslek grubu işinden oldu!..Artık sahnenin renkli ışıkları altında sanatını icra edenler sırra kadem basmışlardı..

Onların yerine sanal ortamda, dayanışma birliktelik rüzgârları estirmeye başlayanlar moral kaynağımız oluyorlardı!..

Sen ne güzelsin hayat!..

Nerede olursan ol, yaşanılacak yaşatılacak, güzelliktesin!..

Sen vazgeçilmezimizsin ey sağlık!..

Alemiz ile sevdiklerimiz ile ülkemiz ile insanlarımız ile sen yaşanılansın ey güzellik!..

Bir küçük gülüş bir göz kırpış ve dudaklarındaki bir tebessüm artık yeter bize!

Koronanın cehenneme döndürdüğü Brüksel‘den selam sizlere!

Sahi sizin oralarda, Korona rakamları hangi şarkıları söylüyor?

Bilirim bizim oralarda hazan mevsimi..

Cevizler dallarından patır, patır dökülür..

Sırada kahverengi kabuklu kestaneler..

Buğdaylar biçildi hasat edildi..

Bire bin verdi başaklar, sarı güneş rengi başaklar..

Şimdi “mısır kırımları” tarla da bizim yağız delikanlı uşaklar..

Doğduğum mevsim,”hazan mevsimi” hele de “mısır kırımları”zamanı unutulur mu, akıldan çıkar mı annemin haylamaları türküleri sevdaları...

Dedim ya, bizim oralarda şimdi hazan mevsimi rüzgârları eser...

Bu mevsimde kaybettik en candan dostları!..

oysa daha ne söyleyeceklerimiz vardı, zamana karşı!..

Hepsi boğazımızda düğümlendi bir, bir..

Bir “Ölüm Sessizliği “ aldı bizi!..

Nerede olursa olsun “ adı ölümse”bizden uzak olsun!

Bilirim ,“o bir köprüdür ondan herkes geçecektir..

O bir şerbettir, ondan herkes içecektir!”

İlahi emir ya, boynumuz kıldan incedir!..

Lakin bu ansızın ölümler yakar, yıkar bizi!..

Bir Akyazı sabahında okunur selalar..

Sevdiklerini yolcu etmek için haberdar edilir insanlar!..

Ah be Yaşar!?

Böyle veda etmeden, nereye uzun yolculuklar!

Dedim ya, mevsim, “hazan mevsimi”, yere dökülür sarı, sarı yapraklar..

Güle, güle ey dost!..

Güle, güle!

Bizde kaldı o güzel hatıralar, yaşanmışlılar..

Korana mı?

Bilesin, o da bize kaldı, bir umut ya, yeni buluş aşılarda..