Ne yalan söyleyeyim, ben İlhan Kesici konuşsun isterdim. Kılıçdaroğlu adı anılınca içimden bir eyvah dedim.

Beni yanlış anlamayın, kimse kusura bakmasın ama Türk siyasi hayatında siyasi üslup hiçbir zaman son dönemdeki kadar bozulmamıştı. Geçmişte siyasi tartışmaların en sert ve yoğun olduğu dönemde, hiçbir siyasetçi karşıtlarına "ulan", "haysiyetsiz", "şerefsiz", "terbiyesiz", "onursuz", "alçak", "hain" demedi.

İşte bu ortamda, ortamı yumuşatacak ama bunu yaparken de sözünü esirgemeyecek tek bir milletvekili/devlet adamı tanırım o da İlhan Kesici’dir.

Konuşmaları ve tavrıyla TBMM’nin en kavgalı oturumlarında dahi ortamı yumuşatan İlhan Kesici, üslubu temiz bir siyasetçidir, ilişkilerini nezaketle yürütür, kırıcı sözler kullanmaz ama lafını da hiç esirgemez.

Bu sebeple, Kılıçdaroğlu anons edilince ‘eyvah’ dedim evet ama ne yalan söyleyeyim CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu konuşurken boş yere telaşlandığımı anladım. Çünkü Kılıçdaroğlu benim bildiğim siyasi hayatının en güçlü, en etkili konuşmasını yaptı.

Bundan böyle “muhalefet somut bir şey söylemiyor” diyenler eğer art niyetli değillerse, dinlesinler veya tutanaktan okusunlar.

Kılıçdaroğlu bütçe konuşmasında, Türkiye’nin sorunlarını ve çözüm yollarını iyi bildiklerini ispatladı.

Sadece eleştirmedi, çözüm de sundu.

Sözlerine İlhan Kesici’nin Erzurumlu fıkrasıyla başladı.

“Efendim, Sayın Oktay’ı dinleyince Erzurumlu esnafın muhasebeciyle yaptığı konuşma aklıma geldi. Erzurumlu esnaf, muhasebeciye şöyle söyler: “Hesaba bakırem, hac farz olmuş; cüzdana bakırem, zekâta muhtacız. Gerçekten de öyle. Her şey mükemmel ama memleket niye bu hâlde?

Kılıçdaroğlu iktidarı şeffaflık iddiaları üzerinden vurdu;

“Sayın Oktay, milletimize şeffaf bir şekilde hesap vermekten söz etti. Benim anladığım şeffaflık ile sarayın anladığı şeffaflık arasında farklar var. Önce, bütçe dediğimiz belge maliye açısından, bir ülkenin ekonomisi açısından en temel yasadır ve bu yasanın, daha doğrusu, bütçe tasarısının yasalaşması için de özel bir prosedür vardır Anayasa’da. Eskiden Bakanlar Kurulu bütçeyi sevk ederdi, Bakanlar Kurulunun başında olan Başbakan gelirdi, kendi bütçesini büyük bir öz güvenle Meclise anlatırdı, her türlü eleştiriye karşı oturur, aslanlar gibi kendi bütçesini savunurdu. Şimdi Başkan soruyor “Komisyon nerede?” Komisyon burada, “Hükûmet?” Hükûmet yok. Niye yok? Hangi gerekçeyle yok?

Parlamentoda, atamayla gelmiş olanların, halkın oy vermediği kişilerin bu kürsüye çıkıp bizden oy istemesi kadar abes bir şey yoktur. Sayın Cumhurbaşkanı gelecek “Evet, beni halk seçti.” diyecek, “Benim bütçem budur.” diyecek, “Ben şunları anlatıyorum.” diyecek, “Şunları yapacağım.” diyecek ve bütçesinin arkasında duracak. Bütçesinin arkasında Hükûmet yok. Atanmışlar, gelmişler buraya, Hükûmet… Bize bütçeyi sunuyorlar; talimat almadan hiçbirisi parmağını bile kaldıramaz. Bir daha söylüyorum: Talimat almadan hiçbir bakan parmağını bile kaldıramaz çünkü hiçbirisinin yetkisi yok. Yangın söndürmeye gidiyorlar “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla yangını söndürmeye başladık.” diyorlar yani talimat gelmese yangını söndürmeyecek misiniz? Söndüremezler, emin olun, söndüremezler.”

Bütçe mademki çok önemli bir belge, bir ülkenin geleceği için çok önemli bir belge -geçmiş bütçenin paralarının nerelere harcandığını bize anlatacak olan iki teklif var, iki tasarı var- arkadaşlar, nerelere paranın harcandığını biz bilmiyoruz. Parayı harcayan irade buraya gelmiyor, parayı harcayan irade buraya gelmeyince biz hangi bütçeyi konuşacağız?

Seçilen bir Cumhurbaşkanının Parlamentoya gelip kendi bütçesini savunmaması, her şeyden önce Parlamentoya saygısızlıktır. Halk sizi seçtiyse ve parayı verdiyse geleceksiniz, burada kendi bütçenizi savunacaksınız, arkasında duracaksınız; eleştirilere göğüs gereceksiniz, eleştirilerin her birine de tek tek yanıt vereceksiniz.

1 Ekimde geldi, Meclisi açtı; gayet güzel. Açtı da ne oldu? Hiç kimsenin konuşmadığı ortamda gelip konuşmak istiyor ama birimiz kalkıp konuşunca buraya gelmiyor çünkü Erdoğan eski Erdoğan değil ve eleştirilere tahammül edemiyor, doğruları duymak istemiyor.”

Kılıçdaroğlu parlamentonun itibarına da değinirken TBMM Başkanını da yüklendi;

“Bakınız, Parlamentonun itibarı… Erdoğan’dan başladım, Parlamentonun itibarına saygı duymuyor diye; e, bakanları da saygı duymuyor; hepsi atandı. Bizim soru önergelerimize yanıt vermiyorlar. 701 soru önergesine, 29 Kasım 2022 itibarıyla 701 soru önergesine cevap verilmemiş arkadaşlar. Ne demektir soru önergesine cevap vermemek? Sayın Başkan, size de söylüyorum, “Ben milletvekilini takmam arkadaş, kim oluyor milletvekili? Beni Cumhurbaşkanı atadı, ben istediğim soruya cevap veririm, istemediğime vermem.” diyor. E, siz, Parlamentonun saygın bir bireyi olarak, bir milletvekili olarak bu tabloya “evet” diyorsanız Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına gölge düşürüyorsunuz demektir. Benden fazla sizin itiraz etmeniz lazım; siz itiraz edeceksiniz, “Milletvekillerinin sorularına neden cevap vermiyorsunuz?” diyeceksiniz. Hadi, Başkan diyemez. Niye diyemez? Onu da ben gayet iyi biliyorum. Çünkü Başkanı Başkan yapan yine aynı irade.”

Kılıçdaroğlu denetimsizlik konusuna da değindi;

“Bütçeyi Parlamento yapar ama bir şeyi daha yapar; Parlamento, kabul ettiği bütçenin yasalara uygun olarak harcanıp harcanmadığını da denetler. Parlamentonun öyle bir görevi var. Denetimi Sayıştay aracılığıyla yapar; Sayıştaya der ki: “Sen benim adıma Türkiye Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği kesin hesap kanunu ve bütçeyi denetleyeceksin acaba bürokrasi, acaba yürütme organı bunu doğru harcadı mı harcamadı mı.”

Sayıştay denetledi, 315 kamu kurumunun faaliyet raporlarına baktı; 17 kurumun faaliyet raporu hiç yayınlanmadı. Yani bu 17 kurumu yöneten kişiler diyorlar ki: “Ne demek Meclis ya! Bırakın… Ne demek Sayıştay! Raporu bile yayınlamıyorum, gidin kime anlatırsanız anlatın.

32 kurum faaliyet raporunda kullanılan kaynaklar hakkında bilgi vermiyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim yapan kuruma “Ben sana bilgi vermem. Meclismiş! Ne Meclisi kardeşim! Nereden çıktı Meclis! Bilgi vermiyorum.” diyor. Bir şey yapıyor muyuz? Bir şey yapmıyorsunuz arkadaşlar, sorun buradan kaynaklanıyor. 206 kurum faaliyet raporunda temel mali tablolara ve bu temel mali tablolara ilişkin açıklamalara yer vermiyor, kime ne kadar yardım yapıldığı gösterilmiyor.”

Bütçe konusuna deva edeceğiz…