PEMBE GAZETELERİN MANİPÜLASYONLARI

Bütün göstergelere göre bu kış zor geçecek…

Ama bunu bilmemizi, hissetmemizi, konuşmamızı, tartışmamızı haliyle bütün bunların sebebini eleştirmeyelim istiyorlar.

Bir yandan Polyanna gibi davranan yandaş basın diğer yandan ‘fakirliğin faziletlerini öven’ Diyanet el ele virmişler, bizi rahatlatmanın ve rahatlatmak için kandırmanın yollarını arıyorlar.

Polyannacılık oynuyorlar adeta…

Malumunuz, Polyannacılık kaybedilen herhangi bir şey için üzülmek yerine elindekilerle yetinme ve mutlu olma davranışıdır.

Bardağın boş tarafı yerine dolu tarafını görmemizi, kötü olayların iyi taraflarını görmeye çalışmamızı öğütler.

Şikayet etmek yerine benimsemek, ağlamak yerine gülümsemektir. Polyannacılık, iyimserliktir, hayata ve olaylara pembe gözlükle bakmak, dünyayı tozpembe görmek ve en nihayetinde bazı şeyleri değiştiremeyeceğini düşünüp kabullenmektir.

Sormuşlar, bütün bunlara rağmen neden mutlusun Polyanna?

Sebep ve gerekçe uydurabildiğim için, demiş. Hadi ben de öyle yapayım, bugün…
İşte bizim yandaş basın ve Diyanet de gerekçe uydurma peşindeler.

Diyanet yoksulluğun faziletlerini anlata anlata bitiremezken yandaş basın da adeta ‘pembe gazete’ çıkartarak hayata ve olaylara toz pembe bakmamız için elinden geleni yapıyor.

Pembe Gazete neydi? Yıllar önce Yılmaz Özdil yazmış ve uyarmıştı.

Hatırlayalım; “İPhone çağından önce, bırak interneti, televizyonun bile olmadığı dönemde, kodaman kelimesinin sözlük anlamıydı Rockefeller... Çaresiz garibanlar gökdelenlerden aşağı atlarken, şahsi serveti 189 milyar dolarcıktı, kainatın en zengin adamıydı. E gazeteleri oku oku, morali bozuluyor, tansiyonu çıkıyordu. 98 yaşında olmasına rağmen dünyaya kazık çakmaya niyeti vardı, paracıklarının başına bi şey gelecek diye endişe ediyor, bunalıma giriyordu. Etrafında pervane olan dalkavuklar, basın tarihinde görülmemiş bi yalakalık icat etti: Pembe Gazete! Tek nüsha basılıyordu. İmparatorluğunu hasta yatağından yöneten Rockefeller’ın kahvaltı tepsisine bırakılıyordu. İçinde tek kelime olumsuz haber barındırmıyordu. Güllük gülistanlıktı. Memleketin ne kadar şahane gittiğini, ekonominin habire büyüdüğünü, borsanın füze gibi yükseldiğini, fakirliğin-fukaralığın bittiğini, işsizliğin yok denecek kadar azaldığını yazıyordu. Ekonomi sayfalarının manşetlerinde, Rockefeller’ın sahibi olduğu kuyulardan petrol fışkırdığı, rakip şirketlerin sondajlarından hep tuzlu su çıktığı, vatandaşların öbür bankalardaki hesaplarını kapatıp, bütün mevduatlarını Rockefeller’ın bankalarına yatırdıkları anlatılıyordu. Siyaset sayfalarında, kamuoyu anketleri yayınlanıyordu, Rockefeller’ın desteklediği Cumhuriyetçi Parti silip süpürüyor, Demokrat Parti ayvayı yiyordu. Spor sayfalarında, Rockefeller’ın taraftarı olduğu beyzbol takımı, rakiplerini devamlı hezimete uğratırken, Kültür sanat sayfalarında, Rockefeller’ın en sevdiği sanatçılar kapalı gişe oynuyor, salonları hıncahınç dolduruyor, ne kadar ödül varsa, onlar topluyordu.

Yıldız fallarında ise, Rockefeller’ın burcu, üç vakte kadar değil, her vakit sağlık, afiyet, başarı vaat ediyordu. Köşe yazarları desen... Parayı bastıranın zevkine göre kalem oynatan, yalamaktan dillerinde pütür kalmamış duayenlerden(!) seçilmişti. Satırlarından vıcık vıcık yağ damlıyordu. Hayallere gerçekmiş gibi yorumlar yazıyor, yalan haberlere ballandıra ballandıra makaleler döşeniyorlardı.”

Bugün ülkemizde tek bir gazete ve tek bir nüsha değil ve tek kişi için basılmıyor pembe gazete…

Onlarca gazete, televizyon ve medya pembeleşti, pembeleştirildi maalesef.

Ama hayat hiç de öyle toz pembe değil bizim için, aksine önümüzde kapkara günler var.

ÖNÜMÜZ KARA KIŞ!

Türk Lirası’nın son yılların en büyük değer kaybını yaşıyor.

Bu değer kaybı içtiğimiz sudan kullandığımız akaryakıta kadar yansıyor.

Bundan böyle tedariklerimiz için cebimizden çok daha fazla para çıkacağının anlamı bu.

Ama pembeleştirilmiş yandaş basına bakarsanız ‘uçtuk, uçuyoruz. Ekonomi süper!’

Tamam bir kriz varmış ama bu kriz bütün dünyada yaşanıyormuş!

Ve bu krizden en az etkilenen ve etkilenecek olan, yine bizmişiz!

Dünyanın en ucuz akaryakıtını biz kullanıyormuşuz mesela!

Yandaş basın, Türkiye’deki benzin fiyatlarını ve benzindeki vergi miktarlarını diğer ülkeler ile kıyaslıyor, ne kadar şanslı bir ülkede yaşadığımızı ballandıra ballandıra anlatıyor.

Rakamlar doğru…

Evet, kullandıkları para üzerinden bakarsanız, pek çok ülkede akaryakıt bizden çok daha yüksek, vergiler de öyle…

Ama bu hesap böyle yapılmaz ki.

Halkın alım gücünü, milli geliri, asgari ücreti ve maaşları karşılaştırmadan ‘bakın Avrupalılar benzini bizden daha pahalı kullanıyorlar’ demek halkı kandırmaktan başka bir şey değil.

Avrupa’da asgari ücret ne kadar ve bir asgari ücretli maaşının ne kadarıyla deposunu doldurabiliyor ona bakmadan yapılacak her hesap halkı manipüle etmek, kandırmak, aldatmak, adeta keriz yerine koymaktır.

Eğer bir kıyas yapılacaksa, burada doğru soru; Örneğin bir Alman, asgari ücretiyle aracının deposunu kaç kere doldurabiliyor veya o Alman asgari ücreti ile kaç litre benzin alabiliyor diye sorarak yola çıkmak lazım, gerisi hikaye, kandırmaca…

Nitekim Teyit.org7un araştırmasına göre;

Asgari ücretin benzin alım gücü hususunda Türkiye, Bulgaristan dışında listedeki bütün AB ülkelerinin gerisinde.

Özellikle Hollanda, Fransa, İrlanda, Birleşik Krallık, Almanya, Belçika, Lüksemburg gibi müreffeh ülkelerdeki asgari ücret oranlarıyla Türkiye’den en az üç kat daha fazla benzin alınabiliyor.

Ve Bloomberg’in “depoyu doldurmanın gerçek bedeli” adıyla gerçekleştirdiği benzinin “satın alınabilirliğinin” ölçüldüğü çalışmasında, 61 ülke karşılaştırılmış, günlük ortalama gelirin ne kadarının benzine harcandığı da hesaplanmış.

Buna göre, 1 litre benzin alabilmek için ortalama bir Türk vatandaşı, günlük gelirinin yüzde 5.19’unu gözden çıkarmak zorunda.

Ve bu manada Türkiye’yi 61 ülke arasında 52. sırada…

Dolayısıyla, Avrupa’nın en ucuz benzininin Türkiye’de olduğu pembe(!) bir yalan…

Türk Lirası’nın döviz karşısında yaşadığı değer kaybı sonucu Türkiye’de benzin AB ülkelerinden ucuz hale gelse de alım gücü açısından Türkiye’nin AB ülkelerinin oldukça gerisinde olduğu örtülemeyen bir gerçek.

ASGARİ ÜCRETLİ ORANIMIZ AVRUPA’NIN DÖRT KATI

Farkındaysanız, buraya kadar asgari ücret üzerinden kıyasladık çünkü Türkiye’deki asgari ücretlilerin oranı Avrupa’nın neredeyse 4 katı…

Vergi uzmanı Dr. Ozan Bingöl, asgari ücret ve vergilendirmeye ilişkin dikkat edilmesi gereken noktanın ülkelerde asgari ücretle geçinenlerin oranı olduğunu belirtip şunları aktarıyor;

“Ülkelerdeki vergi yükü önemli olmakla birlikte Avrupa kıyaslamasında ücret geliri elde edenler içerisinde asgari ücret alanların Avrupa ülkelerindeki ortalamasının oranı yaklaşık yüzde 10.

Türkiye'de ise asgari ücretle çalışanların oranı yaklaşık yüzde 40’larda.

Bu çok daha önemli bir gösterge.

Bu konuda Avrupa'da birinciyiz.

Şöyle bir şekilde ifade ediyorum bunu, hava durumunu aktarırken belirtilir, bir ölçülen sıcaklık vardır bir de hissedilen sıcaklık.

Bu durum da aynı böyle: bir ölçülen vergi yükü var bir de hissedilen vergi yükü var.

Türkiye'de başka vergiler daha ödüyor insanlar.

Bizde dolaylı vergiler çok yüksek. Örneğin, OECD ülkelerinde dolaylı vergi ortalaması toplam vergi gelirlerinin yüzde 35'i iken bizde yüzde 67,1. Neredeyse iki katı.

O yüzden ücret gelirleri içerisinde kaç kişinin asgari ücretli olduğu vergi yükünün nerede toplandığı kadar önem arz etmekte.”

PEKİ AKARYAKIT VERGİSİNDE DURUM NE?

Pembe medyanın iddia ettiği gibi en ucuz ve vergisi en az akaryakıtı biz mi kullanıyoruz?

Haklarını yemeyelim. Evet, ücretimizle alabildiğimiz akaryakıt litresi bakımından sair ülkelerden dört kat fakiriz ama vergi neredeyse başa baş…

OECD’nin üye ülkelerin akaryakıta uyguladığı vergileri karşılaştırdığı çalışmaya göre;

Türkiye, benzinden aldığı yüzde 65,3 oranındaki vergiyle OECD ülkeleri arasında benzinden en çok vergi alan sekizinci ülke durumunda.

Yani bizden beterleri de var.

OECD ülkelerinin genelinde benzin litre fiyatının yüzde 50 ila 70’i vergiden oluşuyor.

Tamam, Türkiye OECD ülkeleri arasında en çok vergi alan sekizinci ülke konumunda ama halkın geliri ile kıyaslandığında yine en çok kazıklanan ülke insanları olduğumuz da muhakkak…

Neticede alım gücüne göre en pahalı akaryakıtı necip Türk milleti kullanıyor.

GÜNDEME DAİR

Sadece aklımızla değil artık her yerimizle alay etmeye başladıklarını gördük.

O haberde şöyleydi:

-25. ve 26. dönem AKP Konya Milletvekili Dr. Hüsnüye Erdoğan, ülkedeki zamları değerlendirdi. Erdoğan, “Geçen yıl doğal gazın birim fiyatı 1.99’du, şu anda 2.33. Doğal gaza zam gelmiştir ama mini mini gelmiştir” dedi.

Erdoğan, ekonomiye dair değerlendirmelerde bulunurken, doğal gaz, elektrik ve akaryakıta muhalefetin büyüttüğü ve sürekli dile getirdiği kadar bir zam gelmediğini savundu.

“Türkiye’de o kadar pahalı bir benzin yok. Muhalefet çok yükleniyor” diyen Erdoğan, yurttaşın şikayet emekte haklı olduğunu ancak onların dertlerine yine AKP ve Erdoğan’ın derman olacağını söyledi.

Doğal gaz fiyatlarından örnek veren AKP’li Hüsnüye Erdoğan, şöyle konuştu:

“Geçen yıl doğal gazın birim fiyatı 1.99’du, şu anda 2.33. Doğal gaza zam gelmiştir ama mini mini gelmiştir. Avrupa’ya bakıyorsunuz, İngiltere’ye vesaire… Hollanda, İsveç’te 3 kat artmış fiyatı. Elektrik ile ilgili de fiyatlar en az Türkiye’de. Avrupa ülkelerinde fiyatlar iki katı. Türkiye, pandemi sürecinde kazananlar sınıfında yer aldı. Bunun en güzel örneği de büyüme rakamları. Yahu kardeşim büyüyen bir ülkeyiz yani. Doğal gaz ve elektrik zammını muhalefetin şişirdiğini düşünüyorum. Zam yapılmıyor değil, yapılmak zorunda. Girdi neyse, bir miktar yansıması olacak. Kaleciye top gelince biraz yumuşatır ya göğsüyle, hükümet şu an aynen öyle yapıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın ben biliyorum, onun şefkatini, merhametini, milletimize olan sevgisini, bağlılığını, sevdasını… O, topu alıp, biraz göğsünde yumuşatıyor. Taşıyamayacak hale gelince de yükü mecburen yansıtıyor”

O zaman topun göğüste nasıl yumuşatıldığına
bakalım !..

Dolar neymiş ne olmuş?..

2002: 1.50, 2014: 2.18, 2016: 3.01, 2018: 4.81 (Yetki verildi), 2020: 7.00, 2021: 9.24 TL

Ya, insaf etmeselerdi, topu göğüste yumuşatmadan millete sallasalardı ne olacaktı acaba?..

Verdiniz yetkiyi, gördünüz ET-Kİ-Yİ !..

Ekmek bulamazsanız pasta yiyin!..

“Siz oralarda ne yapıyorsunuz” diye sual ederseniz;

Gündüzleri Hulusi Akar cephesini geceleri Merkez Bankası’nı takip etmeye çalışıyorum… Gelecek topların sertlik derecelerini anlayabilmek için!..