Ah dürüstlük ah, adından ne çok söz edilir olmuş amma velakin uygulamada raflara kalkmışsın.. İnsanoğlunun en çok ihtiyaç duyduğu kavram olma özelliğinse hala var.

Yaşadığımız çağda dürüstlük, normal bir davranıştan daha çok anormal bir özellik olarak nitelendiriliyor. Dahası insanlar kendilerini anlatırken söylerler "en beğenmediğim özelliğim fazla dürüstüm" diye fütursuzca. Dürüst olmak saflık ile bağdaştırıldığında bilin ki artık o toplum çürümeye, yozlaşmaya yüz tutmuştur ve kaçılması gerekir.

Yaşadığımız sosyal çevrelerde de böyledir, insanların menfaatleri doğrultusunda gün yüzüne çıkan hazımsızlıklar insanları huzursuz eder. Bunların çözüm yolu iletişim olması gerekirken; arkadan çevrilen ahlak dışı işlerde çirkinliklerin karabiber ve tuzu olur.

Kaynamış çorbaya baharat olmak isteyenlerde kalpleri fesatlıklarla mühürlenmiş insanlardan başkaları değildir.

Maskelerin cirit attığı, düşüncenin değersizleştirilip maddiyatın ön plana çıkarıldığı, "karizma" olmanın erdem olduğu, öğrenilmiş bencillikle beraber "salaksa bir tekmede siz vurun" filozofisinin taraftar bulduğu bir toplumsal yapıda, bu eğlenceli oyunları oynamayı ve dahası sadece "oynamayı" reddeden, ve dürüst olmayı seçen her canlı, zaman geçtikçe ya çürüyecek ya da sosyal yapıyla ilişkilerini koparacaktır.

Neden mi? Kendimden biliyorum… Sevgiyle ektiğiniz tohumlar günün sonunda kazanacak olsa da çevresinde çıkan yabani bitkiler için birer tehdittir. Çünkü hiçbir çiçek, çirkinliği ve fitne fesatı desteklemez.

Dürüstlük ahlaki yapıyla da bağdaştırılamaz. Çünkü dürüstlük, yalan söylememekten çok empatidir ve toplum normlarına bağlılıktan çok evrensel normlarla rasyonalizmi karşılaştırabilmektir. İnsanların huzur temelleri çerçevesinde kurmuş oldukları sosyal çevreleri mutlak suretle dış mihraplar tarafından deforme edilecektir.

Olsun varsın, günün sonunda iyilik kazanacak, kötülüklerle kalbini mühürlemiş insanlar toplumsal dürüstlüğü ütopya olarak savunurlar, insanların ihtiras makinesi olmaktan çıktığı anda da gerçekleştirilmesi mümkündür.

Ya kendine karşı dürüst olmaya ne demeli? Mutlak dürüstlüğün reddinden sonra insan kendine nasıl olabildiğince dürüst olabilir?

Kendi iç hesapları ve psikolojik rahatsızlıkları dolayısıyla gün yüzüne çıkardığı sorunları sosyal çevresine entegre etmek ne derece doğrudur? Sorunların çözümü ne zaman iletişim kurmaktan vazgeçmek olmuş.?

Çoktan seçmeli ilişkilerde, modern hayatın bize kattığı kurnazlık ve tanımlanan bilinçli tarafımızın oluşturduğu putlaştırılmış değerler, "her şeye rağmen" yaşamaya, iyi yaşamaya! Devam etme güdümüz nesnelimizde ve öznelimizde gözlerimizin önüne perde çekmekten başka bir işleve sahip değiller.

İnsanoğlunun dürüstlükle yaklaşıma varmasını sağlayacak bütün ana yolları insanlar harap etmiş, yakmış görünüyor.

Üstelik bu yollar yeniden süsleniyor, günümüz toplum yapısı ile uyumlu hala getiriliyor, sürekli alevlenen emperyalizmin körüklediği insan hırsıyla gerçek kılınıyor. Bu yapısal değişiklik, insanın biçimsizleşmesini ve "içine düşmenin cazibesi"ne kapılmasını sağlıyor. bu iddiadan sonra, Araf dergisinden aldığım bir cümle ile noktalayabilirim yazıyı: gerçekten de sesimin tek bir ses olduğunu, deneyimimin denizde sadece bir damla olduğunu, bilgimin mikroskobun vizörü ile sınırlı olduğunu, aklımın gözünün dünyanın küçük bir köşesini yansıtan bir ayna olduğunu ve fikirlerimin birer öznel itiraf olduğunu hiç unutmuyorum...

Nerede şu dağ? Bir gidip bulalım, kaçanları… Sevgiyi, saygıyı ve hoşgörüyü elden bırakmadan insanlar iletişim kurarak anlaşmalıdır. Aksi her türlü davranış insanın önce sosyal çevresine sonra da topluma zararlıdır.

Kendine verdiği zararı saymıyorum bile..

Sevgilerimle, hoşçakalın.