Sevgili okurlar,
Ülkemizde,her yıl “24 Temmuz” tarihi “Basın Bayramı” ya da “Sansürün Kadrılışının Yıldönümü” olarak kutlanır..
Şöyle gerilere gittiğimizde görürüz ki,  bu anlayışın temelinde, Gazeteciler ve Basın Bayramı” 2. Meşrutiyet döneminde “sansürün kaldırıldığı gün” baz alınarak belirlenmiştir.
Bu günün belirlenmesi Falih Rıfkı Atay’ın teklifi ile olmuştur. Çünkü, Gazeteciler ve Basın Bayramı, 1946 yılında kurulan “Türkiye Gazeteciler Cemiyeti” tarafından ortaya konmuş ve benimsetilmiştir.  
O günün şartlarında, “tarihin sansürün bittiği, 24 Temmuz” tarihi olarak düşünülmüş ve 1946 yılından itibaren de her 24 Temmuz  tarihi,”Gazeteciler ve Basın Bayramı” olarak kutlanmaya başlanmıştır.
“– Gazetecileri daha iyi anlayabilmek,
– Basın elemanlarının muhabirlerin bazen ne zorluklar altında haber yaptığını duyurmak,
– Gazeteci ve basın mensuplarına saygıyı benimsetmek, yetkili makamların ve insanımızı basın emekçilerine kaşı ,sevgi ve saygı temelinde bir kültür geleneği oluşturmayı”
 hedefleyen bugün, yakın tarihimizde de kutlanır kılınmıştır..
İşte, bu türihte demeçler verilir, bildiriler yayımlanır, gazeteciler seslerini duyurur, birlikte yemekler ile basın emekçileri bir araya ggelir,sorunlar dillendirilir..
Bu konuyla ilgili olarak Sakarya Gazeteciler Birliği Başkanı Sakarya Yenigün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Müjdat Çetin bir bildiri ile bu güne vurgu yaptı..
Müjdat Çetin,“Özgün basın bir gün herkese lazım olabilir. Basının hür ve özgür olması topluma katkı sağlayacağı gibi demokrasinin de vazgeçilmez bir gereğidir..

Dünyada yaşanan koronavirüs salgını ve ekonomik krizin tüm basını etkilediğini ama özellikle girdi maliyetleri artan yazılı basının çok daha zor günler yaşamasına yol açtığını” ifade eden Çetin, “Bir taraftan ekonomik sıkıntı, diğer taraftan TBMM'de görüşülmesi ertelenen 40 maddelik, ‘Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ yasalaşması halinde çok daha büyük sorunlara yol açacak. Mesleki sorunların yanında yine bir çok meslektaşımız işsiz kalacak” diye, basın emekçilerinin içinde bulunduğu duruma dikkat çekti..
Öte yandan benim de üyesi olduğum Sakarya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sezai Matur’da bugün ile ilgili olarak,” En son, basın özgürlüğü için büyük tehdit oluşturduğunu öngördüğümüz yasa teklifi basın meslek örgütlerinin birlik içinde sürdürdüğü mücadele ile geri çekilmiştir. Bu teklifin gerekli değişiklikler yapılmadan TBMM’de yasalaşması halinde, Türkiye’de basın özgürlüğünden söz etmek mümkün olmayacaktır. Basın özgürlüğünün demokrasinin gelişimi ve varlığı açısından vazgeçilmez olduğu ortadadır. Demokrasiden yana olduklarını söyleyenler, basın özgürlüğü önündeki tüm engelleri kaldırmalı, özgür basın mücadelesinin sadece gazetecilerin değil tüm toplumun vermesi gereken bir mücadele olduğu unutulmamalıdır. Kısaca söylemek gerekirse özgür basın sadece gazeteciler için herkes için gereklidir.
Bugün gerçekten çok zor şartlarda görev yapan gazetecilerin Basın Özgürlüğü ve Dayanışma Gününü kutlarken, herkesi ve tüm kurumları bu özel gün vesilesiyle basına ve tüm özgürlüklere sahip çıkmaya davet ediyoruz”diyerek, basının içinde bulunduğu durumu irdeledi.
Bir basın emekçisi olarak, geri dönüp baktığımda, geldiğimiz durumun pekte içacıcı olduğunu söyleyemem?
Bir kere gazeteciler arasına, “farklı bir siyasi nifakın sokulduğu” aşikardır..
Günümüzde, basın emekçileri, “iktidardan yana olanlar, muhalif olanlar “diye ikiye ayrıştırıldı..
Maalesef durumu özeti budur..
Basın mesleği tehdit altındadır, basın sektörü zordadır..
İktidar elinde, basına verilmesi öngörülen ilanları, bir “basın ilan sopası “ olarak kullanmaktadır..
Bu durum hoş bir durum değildir..
Yani illa da siyasi iktidardan yana “yandaş mı” olmak gerek?
Ya da, illa da “muhalif kanadın sesi mi” olmak gerek?
Elbette bu ikisi de değil?
Gazeteci, bir haberi bir kaynaktan alıp, diğer kaynağa iletendir..
Bunu yaparken, basın meslek kurallarına riayet esasdır..
Unutmayalım ki, haber hür, yorum kutsaldır..
Bu vesile ile bu iki kavram karıştırılınca, ortaya müdahale çıkmaktadır!
Yani “sansürün bir başka türü tezahür” etmektedir!..
Bunun da nedeni siyaset makamıdır?
Siyaset makamı, “ ben seçilmişim” diyerek, “herkesi kontrol altına alma mecburiyeti” içinde kendini hissederse, bu yola başvurursa, “işte ortaya böyle yeni bir sansür zihniyeti” çıkar!
Üzülerek ifade edelim ki, geldiğimiz noktanın özü budur!
Bunda, gazetelerin, yöneticilerinin, meslektaşlarımızın da büyük rolü vardır?
Hiçbir şey kendiliğinden bu hale getirilemez!
Bir şeyin sebebi,herşeydir!
Öyleyse, “iğneyi başkalarına batırırken, çuvaldızı da kendimize batırmamız, yani empati yapmamız gereği” hasıl oluyor..
Bu bağlamda Brüksel’de Balıkesir Merhaba Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Sahibi Gazeteci,Yazar dostum Kamil Akyürek ve muhterem eşi İletişim Uzmanı Semra Aman Akyürük ile Anadolu Yayıncılar Birliği Başkanı  Sinan Burhan ile panelde buluştuk..
Türkiye’nin ve dolayısıyla Avrupa Türk medyasının içinde bulunduğu durumu irdeledik..
Demokrasilerin vazgeçilmez “4.Kuvveti” olarak bilinen basın sektörünün ve mesleğimizin içinde bulunduğu sorunlara, ülke şartlarına dikkat çektik..
Güzel bir buluşma oldu..
Aynı zamanda,bu bağlamda “15 Temmuz Darbe Kalkışması” süreci ve “bu süreçte basının rolüne de” dikkat çektik..
Bu “hain darbenin bastırılmasında basının rolünü” kim inkar edebilir?
Brüksel’de sadece basın emekçilerimizin, o gece, ertesi gün ve yaşanılan süreçteki çabalarını içeren fgotoğrafları Brüksel’de sergiledik..
Ne anlamlı fotoğraflar ki, hala belleklerimizde..
Evet, Avrupa’da da mevcut iktidarın inisiyatifi ile “ basın zirveleri, çalıştayları” düzenlendi..
“Köln, Brüksel ve Paris” zirvelerinde Avrupalı ve Türkiye’den basın emekçileri, yöneticileri, devletimizin önemli kurum temsilcileri bir araya geldi..
Konuştuk, tartıştık, ortaya öneriler kondu, ama hep yaptığımız gibi, o konuşmaları unuttuk gitti!..
Geçtiğimiz günlerde de “Avrupa Türkçe Medya Çalıştayı” Duisburg’ta gerçekleştirildi..
Kanal Avrupa Televizyonu Sahibi Ali Akbaş ve arkadaşlarının çabaları ile gerçekleştirilen bu çalıştaya katılanları dinledim..
Kimse kusura bakmasın, bu çalıştaya davet edilenlerin çoğunun meslekle uzaktan yakından alakası yok!..
Bu anlayışlarla, bu yaklaşımlarla, basının içinde bulunduğu durumu, meslektaşlarımızın yaşadığı sıkıntıları ortaya koyamaz ve bunlara çözüm önerileri sunamayız?
Bir kere, artık mesleğin yeniden tarifi gerek?
“Kim gazeteci, kim haberci, kim yazar-çizer, kim gazete, televizyon sahibi”,kısacası “kim emekçi” bilmemiz gerekir..
Burada basın yayın kuruluşlarına ve cemiyetlere de büyük görevler düşüyor..
“Bu kadar ayrıştığımız, kutuplaştığımız, bölündüğümüz bir ortamda, yani yandaş ve  muhalif olduğumuz ortamda”, bunu başarabilirmiyiz?
Sanmam?
Demek ki, sil baştan, yani bir güncelleme ihtiyacı ortada!..
Şimdi sonuç olarak şunu belirtmeliyim ki, “eğer Ankara, bir yazardan, yani yazdıklarından rahatsız oluyorsa”, sorun derindir..
Bu marazı tedavi etmek hepimizin görevidir..
Bu manada,basın emekçilerine  yaşadığı yıllarda sahip çıkan sevgili,merhum Akyazı Belediye Başkanı Yaşar Yazıcı’yı ve diğer basın mensubu büyüklerimizi,dostlarımızı,arkadaşlarımızı minnetle ve şükranla anıyoruz..
Basın Bayramınız sağlıklı güzelliklere vesile olsun!
Yusuf Cinal yazıyor, 25 Temmuz 2022 Brüksel