TBMM çok ama çok önemli, hayati öneme haiz bir görevi ifa edip tatil çıkacakmış; Sosyal medyaya çekidüzen veren yasa ile final yapacaklar.

Sosyal medyayı kullanımını ve kullanıcılarını kısıtlamayı hedef alan bu yasa değişikliği ilk gündeme geldiğinde, ‘Almanya veya Fransa’yı örnek alacağız’ demeleri hepimizi umutlandırmıştı. Öyle ya Avrupa Birliği’nin iki devi örnek alınacağına göre demokrasi açısından bir sıkıntı olmazdı.

Kazın ayağı öyle değilmiş…

Almanya ve Fransa’dan alacakları örnek bölüm sadece cezaları kapsıyor. Yani AB ülkelerinin vatandaşlarına sağladıkları demokratik haklardan değil, suç işleyenlere verilen cezalardan yararlanacağız.

Almanya ve Fransa'da attığı muhalif tweet sebebiyle hapis yatan yok, sorgulanmıyor bile çünkü vatandaşın eleştiri hakkı var. ABD’de nasıl olduğunu merak edenler de lütfen Trump’ın tweet’lerinin altındaki yorumları bir okusun, eleştiriyi bırak küfür yağıyor ama küfür bile eleştiri hakkı sayılıyor.

Bunları görmüyor, ceza miktarını belirlerken Almanya ve Fransa’yı örnek alıyor, geri kalan hususlarda kıbleyi Kuzey Kore’ye, Çin’e, Suudi Arabistan’a çeviriyorlar, anlayacağınız.

Özgürlüklerimizi ancak Koreli, Çinliler kadar kullanacağız ama cezalarımızı Avrupalılar gibi ödeyeceğiz, oh ne ala memleket.

Hele ki zararlı içeriği 24 saat içinde kaldırmayana 50 milyon Euro’ya varan cezalar kesilebildiğini görünce bizimkilerin ağzının suyu akmıştır kesin ve balıklama dalacaklardır.

Peki, kaldırılmasın mı? Elbette kaldırılsın, hatta cezalandırılsın. Ama burada önemli olan neyin zararlı olacağına kimin, kimlerin karar vereceği…

Evet, hangi içeriğin zararlı olduğuna kim ya da kimler karar verecek?

Mesela, bu kararı verecek mahkemelerde görev yapacak yargıçlar, Almanya ve Fransa’daki gibi mi tayin edilecek, mesele bu…

Bu ülkede HSK’nın hakim ve savcıları hangi kıstaslarla atadıklarını, nasıl siyasi baskı altında tuttuklarını, iktidarın hoşuna gitmeyen kararları verenlerin başlarına neler geldiğini bilmeyen yoktur.

Haliyle verilecek kararlarla iktidarın hoşnut tutulacağı ama muhalefetin büyük bir baskı altına alınacağından şüphemiz yok.

Görünen köy kılavuz istemez, bakın; Esra Albayrak ve Semiha Yıldırım’a hakaret eden ahlaksızlar tutuklu ama Başak Demirtaş’a hakaret eden ahlaksız tutuksuz yargılanıyor.

Canan Kaftancıoğlu, Berna Laçin, Nevşin Mengü ve Feyza Altun’a hakaret eden ahlaksızlar için dava açılmasına bile gerek görülmüyor.

Aynı suça farklı muamele yapılıyor ve bu fark siyasi görüşünüze göre belirleniyor.

İşte böyle kararlar alacaktır “yüce Türk adaletinin bağımsız hakimleri” ki endişemiz budur"!

Herkes biliyor ki, neredeyse bütün medyayı, ya satın alan ya da susturan iktidar, sosyal medya ile baş edemedi. İstanbul ve Ankara seçimleri sosyal medya sayesinde bizce kazanıldı onlarca kaybedildi.

Baktılar ki Cumhurbaşkanının Ulusa sesleniş konuşması bile, internet üzerinden yayın yapan, sıradan bir Youtube kanalı kadar izlenmiyor ve ne yapsalar sosyal medyada esamileri okunmuyor, toptan susturalım da kurtulalım dediler.

Konunun gündeme oturma gerekçesi bile eksik ve “Hiçbir düzenleme yokmuş, kontrolsüzmüş” falan.

Hadi ya!

Bu ülkede Mayıs 2020 verilerine göre 415 bin internet sitesi, 140 bin link, 42 bin tweet, 12 bin 450 YouTube sayfası, 7 bin 200 Twitter hesabı, 6 bin 500 Facebook hesabı engellenmiş, kontrol yoksa kim yaptı bunları?

Murat muratoğlu7nun dediği gibi;

“Hop işsizlikten kendini yaktı biri… Kaldır!

Damadını devlet kurumunun başına getirdi. Kaldır!

Dört yerden birden maaş alıyor partili… Kaldır!

Vakıf yurdunda çocuk istismarı… Kaldır!

Şatafat, israf, rant siyaseti… Kaldır!

Arap'ın aldığı Kanal İstanbul arazisi… Kaldır!”

E kim kaldırıyor bu haberleri, kim yayın yasağı getiriyor?

Durumumuz ortada…

Türkiye, siyasal hak ve özgürlükler bakımından 41 OECD ülkesi arasında son sırada

Son sıra yani bizden daha kötüsü yok…

Türkiye, hukukun üstünlüğü sıralamasında 126 ülke arasında 109’uncu sırada…

Türkiye, basın özgürlüğünde 154’üncü sırada…

Böyle bir ülkede sosyal medya düzenlemesi neden yapılır, nasıl yapılır, nasıl uygulanır diye kafa yormanın anlamı yok.

Niyetleri de belli, işin akıbeti de…